- 1376 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Nursena'nın Gözleri "son"
Gözlerinden süzülen yaşların seslerini âlem duyuyor-casına utanmıştı bir kere. Bunları hak etmediğine inanıyor ve durmadan ağlıyordu. Kendine dur diyemiyordu artık. Yeşil gözlerinden akan yaşlar tükenmeye başlamıştı. Sıkıntısı ve ezası ağladıkça artıyordu. Gözleri Nursena’ya dur diye yalvarıyordu artık.
Keşke-leri yaşamanın azabımı yoksa “keşke olmasına engel olamamanın verdiği hüsran mıydı?” güzel kadını bu duruma getiren. Ne aklı alıyordu, nede kalbinin zedelenmemiş bölgesi yaşadıklarını. Sokaklardaki o perişan halini görenler bakıyordu lakin, o farkında bile değildi.
“Keşkelerine ağlamayan bir kadın
Hayallerde saklanan, adına öyküler yazılan
duyguları rastgele yaşamadan, aşkla ıslanan bir kadın tümcesi
devamı olamayacak kadar derin ve sessiz..” A.GÜL
Nefret eder-cesine, bu şehre geldiği güne lanet ediyordu içindeki çığlık. Evinin bulunduğu mahalleye gelmişti. Birden sendeleyerek istem dışı bir hareketle sakince soğuk kaldırım taşına oturdu. Elini başının arasına koydu. Kendinden neden bu kadar vazgeçmişti, utanma hissi ve gurunun böylesine nasıl yırtıp atabiliyordu! Garip olan hiç kimse Nursena’ya neden bu halledesin diye sormuyordu. Oysaki, Nursena 6 yıldır bu mahallede yaşıyordu. Kimseciklerle ne kırgınlığı ne de tartışması olmuştu.
Mahallenin küçük çaplı bakkaliyesi bile sadece seyre çıkmıştı yeşil gözlü kadını. Nursena, artık ne yaptığını bilmez bir haldeydi. Üşüyordu ama, bunun bile farkında değildi. Beyninde bitiremediği neden, niçin, nasıl vs. vb. sorulara dur diyemiyordu.
"Git dercesine, kal demek son defa kal dercesine;
gitmeleri terketmek bir defa daha kimin uğruna.
Can dercesine ölmek, öl dercesine can olabilmek
sar dercesine yar olabilmek yar olurcasına yardan vazgeçebilmek
kimin uğruna..." A.GÜL
O kalabalık yalnızlığın içinde kaldırım taşlarına yığılan bedeniyle bedbaht halini setredenlerin içinden bir el uzanmıştı. Saçlarından kayan eşarbını yüzüne değen ıslak kısmını kaldırıp nursenaya elini uzattı. Kadın kendinde ona gelir gibi oldu ve başını hafifçe bu da kim diye kaldırdı. Gözlerindeki buğu öylesine azalmamıştı azalmaktan kan çanağına dönmüştü. Bakamıyordu bile kimdi bu el uzatan ve yardımcı olmaya çalışan diyerek hafiften çevirdi kendini. Ve gözlerine inanamamıştı. Arda peşinden gelmişti.
Ama Nursena bu hayal olmalı diye geçirdi içinden. Ve ayağa kalktı gözlerine değen yağmur damlalarını sildi, içini çekti. Tekrar baktı… Tekrar baktı… Arda karşısında duruyordu. Amansız bir acı başladı birden içinde engel olamadığı bir öfkeyle elini itti ardanın.
-Çek eliniiiiii diye bağırmaya başladı. Arda şaşırıyordu tanıdığını Nursena’dan farklı bir kadın vardı karşısında. Lakin içindeki ses ben bu hale getirdim onu;
-Neler yapmışım herşeyime, hayatıma anlam veren kadına.
Bir kendine, bir ona baktı durdu. Affet diyebilecek cesareti bulamıyordu kendinde. Nasıl yapsa bilmiyordu.
-“Nursena’m” diye söze başladı, affet beni anlamsızdı yaptıklarım, alım başına geldi sen kapıdan çıktığında dayanamadım pencereden sana bir kez daha bakmak istediğimde sensiz olamayacağımı anladım. Affet Nursena’m affet.
Nursena, yeşil gözlerinden süzülen öfkeli bakışları bir kenara bırakmıştı bile. İçindeki sevgi deli bir çay gibi akıyordu. Ama içinden yaşadıklarını atması için zamana ihtiyacı vardı. Başında ıslanan eşarbını düzeltip yola koyuldu mahallenin dik yokuşlarından yukarı doğru.
Arda peşinde vereceği cevabı bekliyordu. Ama Nursena cevap vermiyordu, veremiyordu. Aklı “durma git” diyordu, kalbi “dön arkana sarıl ona bir kez daha şans ver” diye çığlıklar atıyordu. Nursena önde arda peşine yağmura aldırış etmeden yürüyorlardı mahallenin ıslak taşlarında. Sessiz ve sedasız bir yürüyüştü bu yürüyüş. Akıllara zarar depremler yaşıyordu iki aşık. Öfke, nefret, sevgi, gurur, aşk, sitem, ızdırap vs vb duyguların haykırışları arasında boğuluyorlardı. İhanetin içinde ihanetle vurulmuştu Nursena affedemiyordu düşününce. Ardanın her şeye rağmen yanında olmasına seviniyordu,
-“Ama neden” diye de bitmiyordu içindeki söylentiler.
Peşinde ardanın kokusu, kalbinde bitiremediği aşkı, aklında olmazları yürüyordu işte. Ama bir karar vermeliydi artık bir defa da her şeye bir anlam vermeliydi
-YA GİT, demeliydi
-YA DA KAL İÇİMDE VE KAL SONUNA KADAR BENDE…
Diyecek söz bulamıyordu, fırtınalar kopuyordu dünyasında. Şaşkın ve bezgindi. Duraksız bir vurgundu, hayallerine saklanan. Hayatından onu alıp ta gidecek olan. Sitemlerini gözyaşlarına sığıntı etmişti sonbaharın kanatları altında.
Hüzün takılmıştı bir kere peşine kahrediyordu. Bu düşünceler onu varlığından koparıyordu. Ardanın iz düşümü vardı hayatının ekseninde. Nasıl çıkarırdı ki nasıl yok ederdi onu ruhundan. Nasıl sıyırıp atabilirdi bedeninden.
Ayrıcalıklı bir aşk yaşamıştı, bir kere bin kerelere bedel. Ömre bedel duygularla karşılaşmıştı, zamansızca. Zamanı çalar gibi, zamanları çalmışlardı birlikte.
Aşk âmâ eder insanı
Aşk heyecanlandırır,
Aşk turasızca yaşatır,
Aşk umursatmaz umarsızca
Aşk acıtır, yakar, yıkar, tüketir,
Aşk işte adına bakmayın A-Ş-K
sadece üç kelimelik tek hece…
Ne yapmalıydı? Artık karar zamanı gelmişti, bir süreliğine de olsa Arda’ya kalma bende, beni de yanında al-git demişti. O zaman anlarsın neler yaşadığımı, yaşarken nasıl öldüğümü. Hayatıma sensiz de devam edebileceğimi görmelisin diyebilmeliydi?
Nursena bir kez daha düşündü; bir kez daha, bir kez daha. Hayallerine tutunupta geriye bakarak yaşamak adımlarını küçültür insanın diye içlenerek, aynaya bakar gibi geçmişinden ders almıştı, yaşadıklarından ve yaşayabileceklerinden korkuyordu Nursena.
Ve birden yürüyüşüne son verdi, arkasına baktı. Uzun uzun hayatını harcadığı adamın pişmanlığını seyretti. Karmakarışık hislerine yaslandı yeniden. Ve ağırdı ayrılığa yaklaşan zamana itiraflarda bulunmak. Günü gelmişti artık pişman olmadan yürümenin. Sitemlerini bir sonraki güne saklamalıydı. Sabırla ve sevgiyle. Amansız çaylak dürtülerin esiri olmaktan kurtulmanın zamanı gelmiş ve geçiyordu. Kendini bağışlamalıydı, kaybettiklerine razı olmalıydı bir daha kazanmanın telaşesine düşüp bir kez daha yaralanmamalıydı. Arda’nın onu zalimce anlıkta olsa hayata peşkeş çekişini anımsamak istemiyordu. Her yüzüne baktığında sancılanmak ve ağlamak zor geliyordu bedenine.
“Dilime yaslanan tadını, uyutuyorum karanlığın gizinde
Şahittir düşlerim, şahittir hislerim
Bir adım ötesine gidilemeyen nehir olma artık
Kalbimin kapısına vurulan mühür ol artık…” A.GÜL
O an gözleri parladı Nursena’nın ve başladı sözlerine:
- Söz yerinde söylenmeyince kurşun olur vurur insanı. Ben bir kez daha vurulmak istemiyorum. İnsan sözleri toz bulutu gibi harcamaya devam ettikçe kıyamete kadar ne kelime nede aşk kalacak ve darlanacak Arasat meydanı ve ben artık kimse için sözlerimi sarf-etmek istemiyorum, söz dilenmemek için. Gereksiz yere geçen her saniyeme son veriyorum bugün şüphelerden uzaklaşmak adına. Vuslatımı seni terk ederek yaşıyorum bir daha ayrılmamak uğruna.
Nursena sözlerini bitirmişti evinin kapısının önüne gelinceye kadar. Duraksız ve nefes almadan git demişti Arda’ya. Git dönmemek ve gelmemek üzere git. Gelmeleri çıkar benim için hayatından, çünkü ben seni çıkardım gelecekteki düşlerimden.
Arda şaşkın bir şekilde dizlerinin üzerine çökmüştü olduğu yerde. Zamanı geri getiremiyordu düzeltemiyordu hiçbir anı. O; kalbinin hükmünü hiçe saymıştı, sevdiği kadını hiç saymıştı, küçültmüştü bir kere adımlarını. Yolda bırakmıştı düşüncelerini, adı gibi arda kalanlarını.
Yüreğiyle düşünen akıl fethine, kendi asliyetiyle inanır ve başka fetihlerin cihadına çıkar, Nursena’nın bakışlarında oluşan gerçeklik gibi…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.