- 1233 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
CİNAYET GİBİ KADER
- “Altı çocuğun nafakasını… Çıkarmak için gündüzleri amelelik yapardım.” Diyor ve hızlı hızlı nefeslenerek söze devam ediyor yaşlı komşumuz Emin Bey.
- Gecekonduyu yeni yapmıştık. Borç içindeydik. Kalecikli müdürümüz beni… Göğüs Hastalıkları Hastanesine hasta bakıcı olarak aldı… Geceleri çalışıyordum….. Gerçi ilaçları verdikten sonra uyuma işi yapıyorduk…. Gündüz çok yorulmuştum… Yarı uyanık kalamazdım yorulunca… Bu yüzden çok ihtar ve savunma alırdım. Ama netice vermezdi o işler.
Emin Bey seksenine girmişti. Nefes darlığı çekip, karaya vuran balık gibi kıvranmasa halen çakı gibi sayılırdı.
Karısı Emine’nin sağ ayağı fil ayağı gibiydi. Fil hastalığına yakalanmıştı kadın. Bir çeşit kanserdi bu hastalık. Birkaç yıl içinde öleceğini düşünüyor ve cesurca söylüyordu. Ağrılar içinde de olsa evinin işlerini yeterince yapıyordu.
Her an ölümünü beklediği karısından sonraki yaşamının ne zor olacağından yakınıyordu kocası. Kadının hayatı romandı. Ara-sıra açıyordu mazinin kara kutusunu. Birbirlerini çekiştiriyorlardı bazen de. Onlarla sohbet hoş ve ilginç oluyordu.
- Yine yıllar önce bir gün… Açık kalp ameliyatı…olan bir hastayı… sabaha kadar beklemem söylendi…. Kıpırdanmaması şart…mış. O gün de çok yorulmuştum gündüzden. Ne kadar çabaladımsa da olmadı… Uyuya kaldım. Adam yataktan düşmüş. Patırtısı ile uyandım. Anında ölüvermişti. Yerine koydum ve kimseye bir şey demedim. Kederi böyleymiş işte.
Hacı Emin amcaya göre kaderdi. Cinayet gibi kader.
- “ Bu bacak kadar adam var ya” Diyordu Emine teyze. Evet, çelimsizdi Emin Bey. Hükümet gibi Emine teyze’nin bağı kadardı. Kısmet işte.
- “Evlenecek birini buldum. Gideceğiz ve kadını bana isteyeceksin” diye tutturmaz mı? Ne dedim, ne ettimse vazgeçmedi. Dayaktan korkup kadını istemeye gittik. Bize kapıyı küçük bir kız çocuğu açtı. Salona girdiğimizde ne görelim? Hacıya isteyeceğim avrat adamın birinin dizine uyanmış. Toparlanmadılar bile. Adama bir şey belli etmeden çıkıp geldik. Bir daha da bulamadı bir şey. Tabii işlerini ben bozuyordum.
Emin Bey de gülerdi bıyık altından. Aslında hayatları da isimleri gibi benzeşiyordu. Ağır imtihandaydılar. Hastalık hastalıktan, sıkıntı sıkıntıdan utanmıyordu gelirken. Hastalığı öbür ayağına da sıçrayan Emine teyze artık çok nadir yürüyebiliyordu. Kanseri son safhaya gelmişti. Altı çocuğundan biri bile yanlarında değildi. Komşuları alakadar oluyordu. Yeni aldıkları bu dairede yalınız yaşamak zorundaydılar. Ciğerleri sökülürcesine öksürüp balgam çıkaran komşu ile görüşmek isteyen de yoktu. Olsa da uzaktan uzağa.
Eminesiz hayatı dert eden Emin bey 20 gündür acil serviste fişinin çekileceği anı bekliyordu. Ölümü beklediği hastane ile yıllar önce çalıştığı hastane karşı karşıya idi. Yıllar önce karşı hastanede yatan açık kalp ameliyatlı hasta anında ölmüştü ama bugün Emin Bey Ölemiyordu.
Emine teyze ise eşi için değil; “ Çocuklarım dairemi satıp beni perişan edecek” diye ağlıyordu.
Bacak kadar adamın dağ kadar eksikliği hissediliyordu daha ölmeden.
YORUMLAR
sizi okumak hoşuma gidiyor.zira hoşgörü sahibi insanların düşünceleri de lekesizdir
bu bakımdan bütün kanıtları bir tarafa bırakıp kendi yürtek iklimimizde yeni bahar keşfedeb,ilmek umuduyla
diyorum .öz güzel olnuca galibayapacak başka şey yok
her şey kendilinğnden yoluna giriyor
öykünüzü de çok sevdim
sevgiler saygıalr
Son cümle beylik bir cümle olmuş. Çok beğendim.
Fotoğrafa takıldı gözlerim...Yaşlılara hiç dayanamam, kıyamam ben. Şu anneye bak...Başlıbaşına bir roman. Hayat yazmış onu zaten. Yüzü çizgili deftere dönmüş...Ağlaması ne acı. Merdivenin son basamağında, meçhule gidiyor olmanın eşiğinde ve korkusunda, bir de evlatlar tarafından incitilmek ne acıdır kim bilir?
Engin Bey, tebrik ediyorum...
Saygılar.
KOMEDİ GİBİ YAŞADIĞIMIZ HAYATIN SON PERDESİ DRAMDIR....USTAM...SAYGILAR
Engin Tatlıtürk
Sayfama hoş geldin.
Şeref verdiniz.
Selamlar. Sevgiler.
Engin Tatlıtürk
Teşekkürler şair ve yazar dostum.
Sevgi ve selamlar kardeşim.