- 746 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KURBAN BAYRAMI ARİFESİ`NDE
KURBAN BAYRAMI ARİFESİ`NDE
Tüm dünya ve içinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasının çok çalkantılı bir dönemini daha geride bırakıyoruz. Ancak bu çalkantılar son bulacak gibi değil. Küresel ekonomik kriz, iç savaşlar, emperyalizmin gizli ya da açık işgal ve provakasyonları ( Afganistan, Pakistan, Irak, Filistin , Kafkaslar, Ermenistan - Azerbaycan ), salgın hastalıklar ( Pandemik H1 N 1 virüsü, AIDS - açlık ), küresel ısınma, deprem, heyelan ve su baskınları arasında dünyalılar, kaostan kaosa sürüklenip duruyorlar.
Emperyalizmin ve dünya ekonomisinin devleri, kendi aralarında çıkar dengelerini koruyabilmek için çeşitli bazlarda, para arz ve talep dengesini kontrol altında tutarak, çıkarlarını korumaya çalışıyorlar. Burada Çin ile ABD arasındaki ilişkiler en başta dikkati çekiyor.
Ülkemize göz atacak olursak, gerek içte gerek dışta izlenen politikaların hiç de başarılı olduğu söylenemez. Dış borçları katlanarak artan ulusal ekonomi ve bütçe, içeride kamu çalışanlarına ve memurlarına % 2,5 luk artışla sus payı vermekle , insanların geçim sıkıntısını gideremediği içindir ki 25 Kasım 2009 yani dün, geniş tabanlı bir katılımla, ülke çapında bu durum protesto edilmiş ve kamu çalışanları için grevli toplu sözleşmeli sendikal hak mücadelesinde önemli bir adım atılarak, emek mücadelesinde aşama kaydedilmiştir. Yurt çapında genelde sakin geçen gösterilerde eyleme katılanlar ile polis arasında, zaman zaman tatsız olaylar da meydana gelmiştir. Görüntülere bakıp, gösterileri izleyince, insanın ister istemez, neredeyse ’Güvenlik güçleri bu olaylara müdahele etmese daha güvenli geçecek bu gösteriler!’ diyesi geliyor. Ancak, emek ve sermayenin tarihsel çelişkisi ve hak arama mücadelesi, tarihin her evresinde kanlı olaylarla sonuçlanmış, emekçilerin, emeklerini karşılığını alabilmeleri hiç de kolay olmamıştır. Bunun en kanlı örnekleri Bir Mayıs eylemlerinin tarihçesidir. Bu nedenle `` HAK VERİLMEZ ALINIR `` sözü söylenmiştir.
Bu olaylar ve emekçilerin yasal hak arama mücadelesi karşısında, hükümet yetkililerinin sarfettiği sözlere bakacak olursak, demokrasi ve özgürlük açılımları ( ! ) adına, mangalda kül bırakmaksızın atıp savuranların, bu şanlı emek direnişini yasadışı ilan etmeleri, çok trajikomiktir bir tavırdır. Yani hükümet sözcüleri, demokrasi sınavında bir kez daha bütünlemeye kalmışlardır.
Yıllardan beri ilk kez kamu çalışanlarının gür sesi, cadde, sokak ve bulvarlarda yankılanmış, alın terinin onurlu sıcaklığı ilk kez yollarda hissedilmiştir. Bu eylem, aynı zamanda işçi sınıfının memur kesimiyle birlikte, mevcut siyasi iktidara bir protesto uyarısı mahiyetinde ele alınmalıdır. Bu sınıra dayanan direniş eyleminin, daha geri bir sınıra çekileceğini hiç kimse beklememelidir.
Bir ülkeyi yönetmek lâfla olmaz, taraf tutarak, mezhebine, etnisitesine bakarak, vatandaşları kendi aralarında sınıflara ayırıp, kategorize edenlere `` Lâfla peynir gemisi yürümez `` sözünü bir kez daha anımsatmakta yarar var. Salt siyasi çıkar sağlama amacına yönelik seçim rüşvetleri, salt siyasi çıkar sağlamak adına, adına `` Özgürlük ve Demokrasi Açılımları `` deyip başlatılan içi boş s/açılımlarla, hiç bir hasat elde edilemeyeceğini sadece ulus değil, bunları icad eden siyaset babaları da idrak etme noktasına gelmişlerdir. Nasıl oluyor da bu denli tehlikelere alet ediliyor ülkemiz ve insanlarımız ? Çünkü, bugünkü siyasi otorite, ulusal istenç dışı adımlar atmaktadır ve ulusun istemediği her adım tökezlemeye mahkûm kalacaktır. Bu basiretsizliklerin ardında büyük bir korku gizlidir.
Cumhuriyetin tüm kazanımlarını satıp, savurup ülke ekonomisini ve siyasetini tam bir çıkmaza sokan siyasi otorite, çözüm için ipin ucunu elinden kaçırmış görünmektedir. Bu nedenle baskı, şiddet ve yıldırma politikalarının her gün bir yenisine tanık oluyoruz. Bu ülkenin bilim adamlarını, aydınlarını, gazetecilerini sırf muhalefet yaptılar diye içeri atmak ve haksız yere zindanlarda çürütmek, adalet değil, adaletsizliğin daniskasıdır. Gelmiş geçmiş Türk siyaset tarihinin, önemli liderlerinden önceki cumhurbaşkanlarımızdan sayın Süleyman Demirel`in, sayın Prof. Dr. Mehmet Haberal`dan dolayı; `` Bu iddianame ile bu insanı, bir gün bile içeride tutamazsınız! `` açıklamasının altını bir kez daha çizerek, insan hak ve hürriyetlerin ne denli ağır bir haksızlık ve adaletsizliğe uğratıldığını görmek gerekir. Keza ana muhalefet partisi genel başkanının tüm açıklamaları da bu doğrultudadır.
Tüm bunların kamuoyunda adı belli olan ve giderek tam bir skandala dönüşen dava nedeniyle yapılmış açıklamalar olduğunu anımsatmaya gerek yok sanırım. Artık gökte uçan kuşlar bile bu durumu biliyorlar ki, dünyanın en önemli enternasyonal gazetelerinde bile bu konular manşetlere sıçramışken, kulaklarını kapayan siyasi yöneticilerin, bunları duymazlıktan gelmesi, Türk siyasi tarihi boyunca, yargı erkinin içine düşürüldüğü, böylesi bir batağı göstermesi açısından son derece kayda değer bir durumdur. Bu gelişmelere kulak tıkayabilmek, ancak abesle iştigal ile mümkün olabilir.
Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen, 25 Kasım 2009 Genel Grev uyarı mitingi, Türk işçilerinin, kamu çalışanlarının demokrasi ve özgürlük adına, çağdaş insan olarak yaşama bilinci adına, ülkesine, bağımsızlığına sahip çıkma adına, her türlü keyfi, totaliter, despotik yönetimleri protesto etmek adına, ülke gençliği, siyasi partileri, kamu çalışanları, memurları ve öğrencileri ve işsizlerin meydanlara çıkıp gür biçimde seslerini haykırması, emperyalist işbirlikçilerin suratına şamar gibi indirilmiş sert bir demokrasi tokadıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Türk Ulusu`nun her ferdinin Kurban Bayramı`nı tek tek sevgi ve muhabbetle kutlarım.
Yüreğinizden bayram sevinci eksik olmasın. Birlikten kuvvet doğar.
`` Ne mutluTürküm diyene! ``
En derin saygılarımla.
Şaban AKTAŞ
26.11.2009
Foto: 1 Mayıs / Taksim
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.