- 1090 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Yazamamak
Şimdi ben de anladım. Olmayınca olmuyor demiştin ya hani arkadaş, yazmak istemeyince yazamıyorsun ve de kıvranıyorsun, saçlarını çekiyorsun her saniye, kendi başının etini yiyorsun. Ne manası olduğunu bilmediğin deyimleri kullanmanın azabını dahi çekemeden, öylesine oturuyorsun sadece. İstediğinin ne olduğunu dahi tam olarak bilemediğin için, bazen aklına kitaplar içinde kaybolup gidesin geliyor; ya da ne bileyim, en güzel eserini yazıp, kimsenin görmeyeceği bir yerde o yazdığın eseri saklamak istiyorsun. Hem yazdığın eser için sana kimsede karışmamışken, kimse de eserini yorumlamamışken kendi alemiyle beraber, o eserin senin olan en önemli emanetin olarak gizli kalacağını hayal ederek, vakit geçiriyorsun. Yapmak istemediğin şeyin, yazmamak olduğunu bildiğin halde, direniyorsun.
Aslında lanet olasıca inadını da kırmak, çok tatlı bir günahmışçasına yakana yapışıveriyor. Yazmak istediğin o kadar çok konu varmış ki diyorsun içinden, ama nerede onlar, ya da yazmak için vakti mi değil diyorsun? Bu arada büyük adamların sözleri sana lazım oluyor. Gerekliliğin en büyük çilesini tecrübe etmişken, bir kez daha sanal acılarının keşmekeşliğini hissetmen sana kötü geliyor. Ama sana neyin iyi gelip neyin iyi gelmediğini dahi tam olarak bilemediğinden dolayı efkarını gönlünde biriktiriyorsun. Kırıldığın anları hatırlıyorsun; kırıldığın ve bir daha yazmamak adına kendine söz verdiğin anları. Sana kazılmış çukurları kendince fark edilişler ardınca bulabilmene şükretmen gerektiğini iyi biliyorsun. Sezgilerine güvendiğin içinde farkında olmadan şanslı bir yaratık olduğuna şahit oluyorsun. Yaşamak aslında seni sevindiriyor. Sevindirik gülüşlerin ardınca kanuna ters giden bir şeyler hissediyorsun. Anlamanın faydasızlığını tecrübe ettikten sonrada, seni yüceltmeye çalışan insanlar görüyorsun karşında. Daha kelimelerin piçi bile olamamışken, seni pir ilan edenlere karşı tiksinti duyuyorsun. Aslında tiksinti duyuşlarından kendin iğreniyorsun ve vah vah’ların eşliğinde bu sefer acımaların başlıyor. İnsanlara acıyorsun en güzelinden ve de küçülmenin bariz örneği karşısında moralin bozuluyor. Okumanın şerefini bahşetmiş Yaradana karşı bile bu kadar ilgiyle dua etmeyen varlıklarımız için üzülmeye başlayıp, gözlerinden yaşların duru halini süzüyorsun, hep yalnızlığa doğru mabeyni bilinmez mavera seyahatinin sergüzeştliğinde.
Yazamamak bir sıkıntı oluveriyor içinde. Günlerce yaşamamış hissediyorsun kendini ve bu yüzden kızıyorsun yeniden aynı senaryo ile kendine. Çoğu zaman bahanelere sığınmak istiyorsun; hani yenilir yutulur cinsten hem de. Akıl odalarında bahane köşkleri yükseliyor, bu yüzden sevmelerin acılarını dindirmek için ümitlerinin kabusların üzerine paraşütle inmesini hayal ediyorsun. En klişeli bahaneleri çerez niyetine avuçlarken şimdilerden, Normandiya çıkarması olmayacağına kendilerini inandırmış Naziler kadar merhamet doluyorsun müttefiklere. Aslında sıkıntıların geleceğini sen de iyi biliyorsun, yazamam seanslarının hep olacağını, ama işte insanlık! Baytarı kendi şafağında sadece ayakkabı izlerini silmekle uğraşan dünya içinde, hüzünlerin dahi yorgun düşüşüne tanık oluyorsun yeniden ve hiçbir şey yapamıyorsun. Şeytanda sen oluyorsun o ara, melek de.
Baş ağrılarının en temelli sebebine dahi baş çıkaran yazma sevgisine yeniden yenik düşüp, alıyorsun eline kalemi. Saat sabahın daha altısı iken, gazeteci geliyor sokağına, sen duyuyorsun. Senin gibi bu yazamama seanslarını çokça yaşamış yazarların yazdığı fıkraları, makaleleri, denemeleri okumak için aşağı inip, dış kapından gazeteni alıyorsun. Belki uykun geliyor, belki yorgunsun, sen dahi bilmiyorsun tam olarak. Elinden düşüremediğin kitabın parçalanışına şahit olurcasına, bir cümle yazamamanın acısıyla, kendine edilmemiş küfürlerin listesini çıkartıyorsun. Aslında hiçbir manası olmayan, hiçbir şeyliğinin niteliğine gam doldururcasına, elinde ki kalemi yastığının altına koyup, farkına dahi varamadan uykuya dalıyorsun. Hep aynı hikaye, sen de biliyorsun. Yazamasan dahi arkadaş, kendini yarım yamalak da hissetsen, yine de ne olursa olsun yaşıyorsun.
...
YORUMLAR
yazamayınca ne çok şey birikiyor, yazdıklarından çok daha fazla şey anlıyor ve anlatıyor insan
tek fark bu kez sadece kendinle yaşıyor ve kendinle farkındalık hastalığına tutuluyor
ve hızlı bir geçiş anında tüm gördüklerini ve bildiklerini içine yutuyorsun
kimse bilemesin, göremesin, sen de yazma diyorsun kendine
hisleri içine saklıyor insan neden sonra, duyguları da
ama kimse yalnızlaştığını bile farketmiyor
bu dönem çok sıkıntılı bir şey
sıkça yaşadığımız
ve sustuğumuz
eyvallah..
"Seni pîr ilan edenlere tiksinti duyuyorsun"
Bence bu yazının kalbi bu cümle.
Özellikle sanalda yazıyorsanız ödül avcıları sarıverir etrâfınızı:)
(Çok komiktir ama nedir sanaldaki ödül? Yorum!)
İlk yazmaya başladığınızda size yorum yazan kişiler olur, eğer siz de ona yazarsanız yazmaya devam ederler, usta yaparlar, üstâd yaparlar, pîr yaparlar, her yazdığınıza harika etiketi yapıştırırlar.
Siz bir kaç şiirlerine yorum yazmazsanız bir anda kaybolurlar etrafınızdan.
Hatta düşmanınız olurlar gizliden gizliye.
(Gerçi ben bunları yıllardır açık açık yazdığım için pek sevilmem ama olsun)
İşte bu yüzden bir çok şiir olmayan şiirin altında sahibi her şiire okumadan 'harika' yazdığı için kendisi gibi çıkarcıların yazdığı onlarca yorum görürken, sahibi seçici davranıyor ve emek verilmemiş basit şiirlere yorum yazmıyor diye çok iyi şiirlerin altında şiire saygı duyan kişilerin yazdığı üç beş yorum görebilirsiniz ancak.
İşte bunları gördükçe yazma hevesi kaçıyor bazen insanın.
Selam ve sevgimle.
YAZAMAMAK üzerine ilginç bir inceleme olmuş. O haleti ruhiyeye düştüğümde ben de aynı duyguları yaşayacak mıyım, diye düşünmeden edemedim. (Şimdilik gözümüz kara, cahil cesaretiyle çiziktire çiziktire saçma sapan bir şeyler yazıp götürüyoruz ama...)Takıldığım sözleriniz, "... seni yüceltmeye çalışan insanlar görüyorsun karşında. Daha kelimelerin piçi bile olamamışken, seni pir ilan edenlere karşı tiksinti duyuyorsun," oldu. Bu sitenin amatör yazarlar tarafından kullanıldığı malum iken, kendisinden daha iyi yazı yazan birine denk geldiğinde, onu usta olarak kabul etmek, aşağılanacak bir şey olamaz. Onlara ve kendinize haksızlık etmemelisiniz. SAYGIYLA.
Yazamamak; sokağın başındaki çocuğun pamuk şekerine bakıp bakıp alamadığı hüznün gamzelerine biriiktirdiği ıslak susuşudur...
Yazamamak; bir neyzenin ney'e üfledikçe geceye yağamayan sesidir...
Yazamamak; Erciyes'in eteklerinde yüreği kavrula kavrula gurbetin şakağına emanet edilen kızın emanet nefesidir...
Yazamamak; bir şairin imgelerine yağdırılan ateş-i kısırlıktır...
Sevgiler...