- 699 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gerçeğin de aksi, tersi midir?
Bu akşam bir şiir yazmak istedim. Belki de bu beni kendime getirebilecek yegane eylemdi. Ama yapamadım, olmadı. Ters giden bir şeyler vardı muhakkak. Bunu maddede aramaya başladım. Bulmalıydım ters gideni, her neyse. Etrafımı gözlüyordum. Çerçeveleri, halıları, yatağımı, vantilatörü, televizyonu, bilgisayarımı…
Ama yoktu herhangi bir farklılık. Aramaya devam etmeliydim. Daha derin bakmalıydım. Bunu yapabileceğimi pekâlâ biliyordum. Masamdan kalktım, hemen önümde beliriveren pencereyi açtım. Gökyüzüne doğru bakmayı istedim o anda. Öyle de yaptım fakat bulutlar önümü kapamıştı ve gökyüzünü göremiyordum. Bunu düşünerek derin bir “Off!” çekecekken “Dur!” deyiverdim kendime. “Yüzeye takılma, arkasını görürsen rahat olursun.”
Öyle de oldu, durdum. Düşünmeye başladım. Sonra da kendi kendime konuşmaya… Ciddi ciddi konuşuyordum kendimle sesli olarak. “Hele bir düşünsene Ali. Yüzeye değil de ardına baktığında görebileceklerini düşünsene! Suya baktığında içinde yüzen minicik balıkları gördüğünü; şu uzaktaki ağaçlara baktığında aralarında koşan ve yoruldukça eline aldıklarını kemiren sincabı gördüğünü düşünsene!” Bunları duyduktan sonra denemeye değebileceğine karar verdim. Denizi hayal ettim, su gördüm. Ormanı hayal ettim, ağaç gördüm. Gökyüzünü hayal ettim, bulut gördüm. Bi türlü beceremiyordum bu işi.
Kapının arkasında ayna olduğunu anımsadım. Ondan yardım alabilirdim bu konuda. Sihirli bir varlıktı sonuçta. İlerledim. Bakmaya başladım ona doğru. Kendimi görüyordum da, istediğim bu değildi. Hem de hiç. Hayal kırıklığına uğradığımı düşünmeye başlamıştım. Tam bu sırada, tam da bu sırada arkamdaki duvarda asılı çerçevelerden birisi dikkatimi çekti. İşte bu! Ayna yine yaptı yapacağını. Yüzeyde olanı değil, ardını gösterdi yine, ardımı.
Arkama döndüm. Duvara doğru ilerledim ve çerçeveyi elime aldım. Fotoğrafta ölen kuzenim vardı. Saçları yoktu, yüzü soluktu. Kanserden ölmüştü, sebebi buydu. Ama gülümsüyordu. Her şeye, çektiği her acıya rağmen gülümsüyordu. Hemen yan tarafımda duran koltuğa oturdum, otururken duvardan destek aldım. Gözümden yavaş yavaş akıyordu damlalar, tutamıyordum. Tutmak da istemedim. Bi süre oturdum orada öylece. Ölümüne değildi üzüntüm, gülümsemesineydi. Ben bisaikletten düştüğümde dahi isyan ederken, O kemoterapi gördüğü halde gülümseyebiliyordu. Kendimi toparlamaya çalıştım.
O sırada beynimde bir çeşit hareketlenmeler oldu. Sanki çapı epey büyük bi anafor düşüncelerimi içine doğru çekiyordu. Sanki şunu öğütlüyordu bana: “Baktıklarını biraz daha derinden gör.” Böyle söyleyerek çekiyordu içine. Çekti, çekti düşüncelerimi. Bu sırada ben de koltuktan kalkmış, tekrar camın önüne gelmiştim.
Bir kez daha gökyüzüne baktım. O da nesi! Yine bulutlar! Ama, durun bi saniye. Bu kez pes etmeyeceğim. Hemen bırakıp dönemem geri. Ne olursa olsun bugün ayı görmeliyim. Işıklı radyomu alıyorum elime. Kitaplarımı kurcalıyorum biraz. Okuyasım gelmiyor. Eski gazetelerden alıyorum elime ve terasa çıkmak için kapıya yelteniyorum. O sırada yukarıda uykumun bastırabileceği geliyor aklıma. Terasa çıkmak amacıyla açtığım odamın kapısını geçip mutfağa ilerliyorum. Eski tip gazlı ocağı, kahve kavanozunu ve şekeri alıp bir poşete koyuyorum. Bunlarla birlikte diğer elimdeki eski gazeteler ve ışıklı radyoyla birlikte terasa çıkıyorum.
Evet, nihayete erme yolunda birkaç adım attım ve açık havaya ulaştım. Şimdi tek yapmam gereken duvarın genarındaki sedire uzanmak. Bu şekilde hem istediğimde gökyüzüne bakabilecek, hem de eski gazetelere göz atabileceğim. Bi sehpa buldum orada kendime. Bununla mutlu oldum. Başucuma doğru gelecek şekilde yerleştirdim sehpayı ve hemen üzerine de ışıklı radyomu. Işığını açtım ve sedire hafif yan bir şekilde uzandım. Işığa doğru döndüğüm için gözlerimi aldı bir an. Ama çabuk alıştım. Önüme gazeteyi açıp okumaya başladım.
Gazeteyi okudukça çok farklı görünmeye başladı gözüme her şey. Sanki daha önceden okuduğum haberler değildi bunlar. Bambaşka yanlarını görebiliyor, haberlerdeki karekterleri daha yakından analiz edebiliyordum. Kısacası ilk okuyuşumdaki önyargılarımdan kurtulmuş, daha derinleri görebilir olmuştum. Daha farklı bir iştahla okumaya başladım. Okudum, okudum, okudum. İlk gazete bitmişti bile. Hiç ara verme ihtiyacı hissetmedim. diğerine geçtim. Aynı şaşkınlığı yaşıyordum. Ama şaşkınlığımın seviyesi gitgide artıyordu. Nasıl olabilirdi ki?! Hiç tanımadığım bu insanları, bu haberlerdeki insanları, hızla göz gezdirdiğim birkaç yazıya göre kafamda şekillendirmiş ve haklarında kötü düşünmüştüm. Olacak iş değildi.
Bu sırada boynumun tutulduğunu hissedip doğruldum. Biraz sağa sola salladım boynumu. Kütleyişini duyduktan sonra, onay almışçasına devam ettim işime. Kahve içmek için doğruldum bu kez. Yine terasın tozlu mutfağında bulduğum bir cezveyi ordaki muslukta sudan geçirdim. Fazla uğraşmadım üzerinde. Vakit harcamaya tahammülüm yoktu. İlgimi çeken bir sürü yazı vardı, beni bekleyen. Ben hırsımın geçmesini bekleyemezdim. Suyu doldurduktan sonra ocağı yaktım ve tekrar gazeteme döndüm…
(..Fırsatım lduğunda devamı gelecek..)