- 1256 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Papatya Reçetesi
Gökkuşağı hasta düştü ressamın tualine
yalancısı olmuş turnalar
kalacakmış gibi eş tuttular bizleri,
lacivert yüzlü fırtına kardeşleri.
Gün batımı yangınları olmaksızın
soğuk ayaklar terk etti çığlık istilasını
körpecik tutkularını boşa çıkardı avuç avuç
çocuklar yazgı bozarcasına korkusuz
kaçmadılar trollerden
açılmadı kapılar köprü beşiklerinde yas tutup.
Ben ise üçüncü kez aşık oldum sana
sarmalanıp bu muhitin bataklık kokusuna
sürme çektim kopmayan parçalarıma
daha çekici oldular.
İlk ikisini anlatırım sonra.
Terzi ayırdı kaderin yollarını
beklemedi boş beşikte sargı bezleri
dövünmedik bile.
Vakitsiz çoğaldı yapraklar
küçük kızın acemi ayaklarında kaldırım örtüsü
su masalıydı annesinden çaldığı
o da koşmakla yetindi karanlığa
yaşıtları gibi.
Öğretir misin bana renkleri?
evvela turuncudan başla.
Portakal dökülsün saçlarından
kuytularda getir aklıma
mandalina kıvamında dudaklarını
ama yok yılların fakiri düşman kesilir
kapılırsak sevdaya
tarhana çalar komşu kadınlar
gözlerimde ezberlerim su geçirmez
ısı tutmaz ümitleri.
Faydalanamayız, iyisi mi unutalım renkleri.
İşte böyle kadersiz kentin
yosun bağlayan tenha sularında
durgun hayal kırıklıkları müziksiz
şarkı olur, koyu insan fasılları
yankılanır denize dönerken yüzünü semaver
el ele kalırız
sahibinden kurtulmuş binlerce kelime bile
giremez aramıza.
Karanlığa düşen mevsimlerin ortasına
atarız betonları, hiç susmayan
şehrin falezlerinde
bir tek benim sesimi duyarsın
onun için aşık olurum sana.
İçime dolar duvarlar
her köşesinde bilek kırıntılarım
renklere böler
her insan olurum
tanıdığım, hayatımdan geçen.
Farklı dillerde yazar gibi yapıp
ellerimle kapatırım
ama sen okursun bir tek
gözlerimin içinde bir damla,
koyu bir benek,
bir alevsin ismin denk gelmiyor aklıma
tekrar...bu üçüncü defa...
ben aşık oldum sana.
Vapurları geçer beynimin hiç kimseden önce, karşıdan karşıya. O sokak senin, karşı kaldırımsa benim. İşe gitmeden önce son bir beş dakika tüketirim dükkanın önünde. Sen çay söylersin diyafona uzanıp, gözlerini taşırmadan dışarı. Ben ise fırtınaya eş tutarım fırsatsızlığımı, saydam kalır hayallerim. Belki böyle bilinmemek daha mutlu ediyor beni veya hissetiğin kadarıyla kalabilmek, ifadelerimi anla diye boğuşmadan kelimelerle, olduğu gibi özgür bırakmak her ikimizi... Evet, böylesi daha iyi!
"Bir gün" kutsal bir söz, mükerrerliği meşru bir yemin aramızda. Kısıp gözlerini uzun uzadıya dinledikten sonra dudak aralığına yerleşen ilk ses bu. "Bir gün" demek hiç bitirmez ümitleri. Öğle kalabalığında bir şekilde ikna eder bir şey konuşacakmış gibi dökülürüz köpüklü yollara. Evvela rüzgarı dinlerim saçlarının arasından süzülürken. Sonra kirpiklerin düşer, bulutsuz bakarsın gülümseyerek. O an konuşmamak isterim bilir misin? Fotoğrafını çeker gibi kalırım ellerine uzanarak ve sen geri vermedikçe kısaltırım dünyayı parmak uçlarını kuytuda kendime bırakıp. Sesim boğulur, gözlerim bir evvel zaman örtüsü, başlarım mırıldanmaya eşime bugüne dek hiç söylemediğim nakaratları.
Belki sabaha denk dinlersin, hiç anlatmadan karanlıklarımızı şarkılarda soyunur ve belki öpüşür koklaşırız. Yine de hafiflemez yüreğin, benimse bende kalan neyim var ise kurtulmaz pençesinden evliliğimin. Zorlamayız. Kocanın beynini morartan sözleri atılır dışarı, göz altına yerleşir vakitsiz uyku ayrılıkları. Yaslanırsın omzuma, sımsıkı sarılmak çare midir bilinmez ama tutarım kustuklarını, nefesin lime lime, ölçüsüz...
Kendisini sevmezsin ya kokusunu? Israr etmeden bir ısırıkla yetinirsin kokoreçten ve yanında illa ki "Niğde Gazozu". Seyrek adımlarla dolaşırız arka sokaklarını, kimseler tutamaz ismimizi hafızasında. Görüntümüz iki aşıkla iki sıkı dost arası, bir türlü kavuşmayan eller ve çaktırmadan nefes kesen el değdirmeler... Bir çiçek alırım yoldan ama saçlarına değil, semtimin kör rüzgarına tuttururum umutlarımı. Sonra mis kokar cümlelerin, hep bana doğru, en kötü söz bile ayıklanır gün içerisinden geçerken. Gözlerini işte böyle bağışlar rüzgar, bunun için onun olmadan temas edersin soluğuma. Ben çekerim tümüyle varlığını, yerli bir sigara kadar acıtır ciğerimi ve bir ego bile uzatırım sana. Her günümüzü hatıra yapmak değildir maksadım oysa, sadece kokun taşınsın son kullanımdan evvela. Bilir misin ellerin nasıl taşır sevgiyi? Ben yüzlerce kez ölçtüm tesadüf eseri dokunduğun zamanlarda bana. Sonra aynı dozda bir ayrılık aşısı ve ağrı kesiciler birbirinden kötü evliliklerimiz için. "Sonu olmaması daha iyi. Başlamasına müsaade et" diye bir nokta düşürürüm açılmayan dudaklarına. Üzülme, ruj örtüsünü kaldırıp nefesimizi tutabildikçe unuttururum hayal kırıklıklarını. "Neden geç kaldın? Daha önce tanımadım seni?" gözlerini dikersin gözlerimin üzerine ve artık dayanamam, az önce ruhuna doladığım çiçeğin ismini açıklarım: Papatya!
Anımsadığım ilk görüntü değildi ama geri dönüş yolu oluyordu benim için varlığın. Önce taze gül kokusu sarıyordu odayı, kayıtsız kalamadan açıyordum gözlerimi ve ilk ışıkta yeni bir hapis başlıyordu sana. Bordo renkli tırnaklarının omzuma acemice tırmanışıyla diniyordu acılarım. Hastane odalarının olağan beyazlığını söküp alıyordu üzerinden güzel gözlerin. "Rengini bulaştır bana, eğil" diye kendime gelme öncesi sayıklıyordum uzanıp dudaklarına. Sonra tekrar bir süre baygınlık hali ve çürümesini seyrettiğimiz hayata geri dönüş. Ama bir farkındalık sayesinde kocaman bir farkla: "Bütün imkansızlıkların ortasında çok seviyorum seni... Papatya"
YORUMLAR
Ben ise üçüncü kez aşık oldum sana
sarmalanıp bu muhitin bataklık kokusuna
sürme çektim kopmayan parçalarıma
daha çekici oldular.
İlk ikisini anlatırım sonra.
...................
Beni benden aldı gecenin bu saatinde by muhteşen yazı harika..Yazan dost yüreğe selam olsun..
Umut Kaygısız
Papatya ! Bu kadar mı güzel anlatılır, hayranlıkla okudum. Tam iki kez...
Tebriklerimi yolluyorum, sevgilerimle...
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Bana yazacak çok bir şey kalmamış...yazmamada gerek yok aslında biliyorsunuz...Kısa keseceğim zira çok yorgunum bugün...Yüreğinize sağlık,keyfle okudum ve bir seferde anladım :)))
Tebriklerimle....
Umut Kaygısız
Öykülerinizdeki imge gücünü gördük. Maşallah, bu konu hakkında bir gün önceki sözlerimi tekrarlamama gerek yok. Ben sizden imgesiz bir öykü bekliyorum bir tane de. Merak ediyorum.
Beğenilmese de okunuyor demek istemedi Nilgün Hanım. Onu gayet iyi anladım. Satırlarınız beyni harekete zorluyor. Düşünmelisiniz okurken, bir yerde ilmek kaçırsanız bütün bir öyküyü tekrar baştan okumanız gerekiyor. Bütün bu yoruculuğa rağmen, yazılarınız beni okumalısınız diye bağırıyor. Elbette yazara nasıl yazacağı öğretilemez. Ama halk için yazıyorsanız, sizi sade insanların da okumasını istiyorsanız biraz daha anlatım şeklini hafifletebilirsiniz. Aşırı imgeden birazcık feragat edebilirsiniz. Sanki gittikçe imgenin dozunu artırıyormuşsunuz gibi hissettim bu şiirde ve yazıda.
Bu sözler sizi üzmesin, kalemine çok önem verdiğim yazarımız hakkındaki -bugünkü- düşüncem bunlar.İmgeleriniz gerçekten dahice. Ama fazlası sizi anlayabilmemize engel oluyor.
Başarılarınız artarak dvam etsin inşallah.
Umut Kaygısız
Ziyaretiniz ve düşünceleriniz için çok teşekkürler.
Aynur Engindeniz
İmgesiz demiyorum ki ayrıca "aşırı" imgesiz diyorum. Benim için sorun mu değil, ben nasılsa seviyorum bu tarz öyküleri de okumayı. Yeterki mantık sınırlarını zorlamasın ve kalbe hitap etsin yazılanlar. Siz de bu var.
Tekrar başarılar. Saygılar.
Umut Kaygısız
Aynur Engindeniz
siz de bana öykülerimde gördüğünüz aksaklıkları ya da beğenmediğiniz yerleri, göz tırmalayan halleri söyleyebilirsiniz.
En sevmediğim şey, kandırılmak ve kandırmaktır...
Tekrar başarılar. Sevgiler
Umut Kaygısız
Esma KAHRAMAN
:) Sanırım öyle biri olurdun.
Okuyucular!
Bir Umut Kaygısız eseri okuyorsanız
duygusal tüm idraklarınızı açık tutun
beyin loplarınızı çalıştırın..
Bu kalem farklı bir boyuttan seslenir size sisli bir aynadan veya biraz karıncalı gösteren tv ekranından izlersiniz yazılan her kareyi..Ama öyle yada böyle izlediğiniz en gerçektir en gerçek korkularınız aşklarınız düşkırıklarınız veya hayallerinizdir..
Sadece biraz yakın gözlüklerimizi içimize çevirmektedir giz..
Evet bunları yazdım fakat bu her paylaşımını anlıyorum anlamına gelmiyor ama Satırlar arasında hafiyelik yapmak pek hoşuma gidiyor..Bir de şu var
Bir kaç kere okumam gerekiyor ve beynimin duygularımın ve ruhumun dingin olması gerekiyor.
İlginç olanda şu bunca zorluğa rağmen bir sonraki paylaşımınıda merakla bekliyoruz...
Tebrik ve takdirlerimle değerli yazarım..
Umut Kaygısız
Efsunlu Kalem,
Öyle bir hisle yazılıyorki yazılanlar kalem dikene dokunsa gül oluyor. Her zaman ki gibi kalemle kelamın dansı diyorum.
Muhabbetle kalın Kıymetli Dostum. Saygılarımla...
Umut Kaygısız
Umut, neden üçüncü kez? Oraya takıldım ben...Belki yazının içinde önemsiz bir ayrıntıdır, ama ben teferruatçı biriyim galiba...Ne düşünüyorum, biliyor musun? Aslında aşklar da tekerrürden ibaret...Aynı hatalar biraz da göz göre göre.../İmkansıza mı denktir aşklar bir de? Papatya kadar narin, ama yıldızlar kadar uzak ...Aşk bu olsa gerek...
devam, kalem dostum, yazmaya devam...
Umut Kaygısız
Ustaca yazılmış, Umut Kaygısız'a yakışır bir yazı olmuş. İstisnasız her yazınızı beğenerek okuyorum, ama bazılarını iki kere okuyorum kavrayabilmek için (kendi anlak zekamın yetersizliği nedeniyle) bazılarını da kolayca anlayarak, daha kolay okuyorum. Bu yazınızı keyifle okuıdum.SAYGILARIMLA...