- 906 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KARANLIKTAKİ SES
KARANLIKTAKİ SES
Dün akşam iş sonrası eve dönmek için otobüsten indiğimde, eve henüz yirmibeş dakika yürümem gerekiyordu.
Yapacak çok acil bir işim olmadığı için, dolmuş ya da otobüse binmeyi değil, yürümeyi tercih ettim. Hem bahar havası vardı, limon, portakal , turunç ve akasya çiçeklerinin kokusu arasında yürümek, ayrı bir keyifli, çiçeklerin kokusunu sindire sindire... Gün boyu sabahtan beri otobüsle seyahat etmiş, üç yüz kilometreden fazla yol katetmiştim. Aslında turşu gibi yorgundum, ayaklarım açılırdı hem de, uyuşukluğumu ata,r fazla yağlarımı da eritirdim biraz. Yüz yüzelli metre kadar ya gittim ya gitmedim, ``..şıngırttt..`` diye bir ses duyar gibi oldum. Ayağım bir şeye toslamadı, ama, yere baktım bir şey de görünmüyordu karanlıkta. Belki bir cama falan mı tosladı ayağım diye geçti içimden, yürüdüm aldırış etmedim daha fazla.
Eve gelip, odamın ışığını açıp soyunmaya başlayınca, boynumda iple asılı duran, görme gözlüğümü elime aldığımda farkettim ki gözlüğümün bir camı yok, düşmüş, karanlıktaki ses aklıma geldi;``şıngırt`...
Neyse olan olmuştu, organik camdan + iki numara bir gözlük camı. Alalı daha 6 ay, ya oldu ya olmadı. Gözlük çerçevesinin vidası gevşemiş kendiliğinden, vida gevşeyip çerçeve açılınca, cam da düşüvermiş, gece de olunca, ne kadar baksam bile, o yorgunlkukla reflekslerim de zayıflamış olduğu için, farkedememişim düşen camı. Sağlık olsun, yenisini alırım derken, daha önce gözlük alırken (S.S.K. Emekli Güvencesiyle) gelmiş geçmiş maceralarımı anımsadım. Bir gözlük camı almak hayli uzunca bir formaliteden geçiyordu, hastane randevuları bir dertti. Bu konuda daha önce başka bir sitede GÖZÜNÜZE GÖZLÜK, BAŞINIZA TARAK... adıyla bir yazı yazmıştım.
Neyse, sabah kalktım bir yürüyüş daha yaptım, belki gözlüğümün düşen camını bulurum diye , fakat rastlayamadım. Yolları çöpçüler süpürmüşlerdi. Kimin gözüne iliştiyse belki eğilip almış, işine yaramayacağını anlayınca, belki de bir çöpe atmıştır. Olan akşam bana olmuştu, görme gözlüğümü kullanamadığım için yazma ve okuma işlerimi gerektiği gibi yapamıyacaktım. Evde, kulağa asma demirinin biri kırılmış, bir eski gözlük buldum, 0, 50 daha küçüktü biraz, internette dolaştım, yorgun olunca da yatmıştım.
Fakat ilginç bir durum saptadım, yürüyüş sırasında düşünürken; cam organik cam olmasaydı, daha fazla ses çıkarırdı, yere düşen cam ve benden bir şey düşüp eksildiğini anlardım. Sesszice bir şıngırtı uyarıcı olmamıştı yeterince. Görmek ise gözler bozulunca mümkün olmuyordu, gözleri sağlam olanlar için sorun yok. Birden aklıma bir çağrışım geldi; acaba biz TOPLUM OLARAK GÖRME GÖZLÜKLERİMİZİN BİR CAMINI, HEP KARANLIKTA SESSİZCE ŞINGIRTILARLA MI YİTİRMİŞTİK.
Neden derseniz, bugün olan biten bir çok şeye duyarsızlaştırılmış bir toplumun içinde yaşıyoruz; her gün sessiz şıngırtılarla bir şeyler eksiliyor bedenimizden. Bir gün televizyon kanalları susturuluyor, bir gün okullarda ders kitapları değiştiriliyor, bir gün seçim rüşvetleri dağıtılıyor. Bir gün anayasa değiştiriliyor, bir gün topraklarımız satılıyor, bir gün başımıza çuval giydiriliyor, bir gün yolsuzluklara tanık oluyoruz, bir gün mevcut siyasi iktidara ,gelecek seçimlerde iktidar alternatifi yaratabilecek değerli aydın, bilim adamları, üniversite rektörleri siyasi parti liderleri gözaltına alınıyor, ama sokaktaki insan, basit günlük çıkarları peşinde günlük nevale peşinde, bunlara dönüp yüzünü bile çevirmiyor.
Bu sabah yürüşüne çıkarken de bir caminin önünden geçtim, erken saatlerde bir KERMES gözlemleniyordu. Bir de Kermesi tanıtıcı pano asılmıştı; caminin yanında, yasal bir Kız Kuran Kursu yararına idi yapılan kermes. Genç kızlar anneler, bacılar, kimini başı açık, kiminin başı örtülü, herkes hazırladıklarını (pasta çörek börek , el işleri ,oya v.b.) camini bahçesinde sıcak sıcak hazırlıyordu, bir zamanlar, dedemin çok imamlığını yaptığı ve çok ezan okuduğu bir cami idi bu. Dedem vefat edeli yaklaşık bir kırk yıl oldu. Kermes 14-20 Nisan KUTLU DOĞUM HAFTASI nedeni ile düzenlenmişti.
Hazreti Muhammet islam dininin peygamberi, yolsuzluklara, haksızlıklara karşı koymuş bir yüce dinin kurucusu idi. Bugüne kadar tarihte bir çok cemaat, onu kendince yorumlayıp, dini duyguları sömürerek iktidara gelmişler, ancak iktidar olunca hep yolsuzluklara imza koymuşlardı, ruhban sınıfının bir zümreden çok, siyasal iktidarını oluşturmak isteyişinin kavgası, kendine daha geniş bir taban yaratmak için çare arayışı, aydınları zindana atmakla sürdürülüyordu.
KUTLU DOĞUM HAFTASI BU YÖNÜYLE İDRAK EDİLMEYE ZORUNLUDUR; KUTLU OLSUN VE KARANLIKTA GELEN SESLERE DİKKAT EDİN, ALDIRIŞ EDİN, YOKSA BENİM GİBİ GÖRME YETENEĞİNİZİ SİZ DE KAYBEDER, KÖR, SAĞIR KALIRSINIZ. Görme gözlüklerinize sahip çıkın, aydınlarınıza, bilim adamlarınıza sahip çıkın, bağınıza, bahçenize, toprağınıza, yaprağınıza sahip çıkın. Onlar sizlerin yolunu aydınlatan fenerlerdir, hırsız fenerlerini, aydınlığın, güneşin ışıkları etkisiz kılar ancak...
Bunlara engel olabilmek için ise 17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü nedeniyle, Atatürkçü özgür düşünce ışığını yayanları, bir kez daha saygı ile anar, ruhları şadolsun derim.
Saygılarımla.
Şaban AKTAŞ
17 Nisan 2009
YORUMLAR
Şaban Aktaş (Homerotik)
''Benden geçti mi diyorsun; aç kollarını iki yana, korkuluk ol!''
Selamlar, sağlıcakla esen kalınız..