- 1003 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SÜPÜRGE
Gece. Her yer karanlık. Tahta kapının aralığından gizlice koridora bakıyorum. Duvarlarda asılı resimleri ve onlara yansıyan ışığı görüyorum.
İşte, ayak sesleri. Yaklaşıyorlar. Kapı açılıyor birden. Önümde, kocaman gövdesiyle biri dikiliyor. Kim olduğunu görebilmem biraz zaman alıyor. Önce ışığa alışmalı gözlerim. Temizlikçi kadınmış.
Sapımdan tutuyor sıkıca. Acıtırcasına. Bu temizlikçi kadının dışında kimse böylesine güçlü kavramıyor sapımdan. Her defasında kuvvetli parmakları canımı acıtıyor.
Kimi yerleri taşla kimi yerleri de halıyla kaplı zeminde dolaştırıp duruyor beni. Her gün yaşadığım acıları yaşıyorum yeniden. Beni yerlere sürdükçe bedenimden bir şeyler yıpranıp kayboluyor, eksiliyorum. Bazen, böyle yavaş yavaş bitip tükenmekten, bu tükenişi izlemektense, birilerinin beni alıp ya bir çöp bidonuna fırlatmasını ya da ateşe atıp yakmasını düşlüyorum. Hiç olmasa böyle her gün acı çekmektense, bir kez ama son kez çekerim o acıyı ve kurtulmuş olurum bu beni kullanmaktan haz alan hoyrat ellerden.
Tamam, işim bu benim, tozlara bulandırılmamdan yana bir şikâyetim yok, ama bu kadar mı düşmanca davranılır bir süpürgeye?
Temizlikçi kadın, en çok da evin erkeğinin odasında hırpaladı beni. Yerleri doğal taşlardan döşenmiş ve bir köy odası görünümündeki bu odayı asla süpürmek istemiyordum. Taşların keskin ve tırtırlı yüzeyleri canımı çok acıtıyordu.
Bir ara evin erkeği olduğu yerden temizlikçi kadına seslenince beni yere fırlatıp ortadan kayboldu. Yere fırlattığında çektiğim acı en azından parmaklarıyla sıkıca kavradığı anlarda çektiğim acıdan daha dayanılır düzeydeydi. Her zaman canımı acıtan taşların üzerinde boylu boyunca uzanmışken bu kez serinlikleri rahatlattı bedenimi.
Epey zaman sonra önce evin erkeği girdi odasına, üzerindeki bornozuyla. Tam yanımdan geçerken onun bir ayak darbesiyle kendimi çalışma masasının ayağının yanında buldum.
Maun ağacından yapılmış bu masanın ayağı tam da belime rastladı. Ortamdan ikiye ayrılıyorum sandım.
Az sonra da, temizlikçi kadın gelip yeniden beni güçlü parmaklarıyla kavrayıp çıkardı o odadan.
Terası ve balkonu süpürürken, gökyüzünü gördüm, güneşi gördüm, esmekte olan rüzgârın dallarıma sürtünmesinin tadını çıkardım. Henüz koparılıp, kesilip süpürge haline getirilmediğim, doğanın kucağında alabildiğine özgür yaşadığım yeşilli günlerimi anımsadım.
Nihayet bitirdi işini temizlikçi kadın. Yeniden tahta kapının ardındaki dolaba koydu beni. Ne kadar zaman geçti bilemiyorum. Aynı gün müydü, ertesi miydi? Bir çığlık sesiyle uyandım derin uykumdan. Anne kızına bağırıyordu.
Kapı açıldı. Kız bu kez gövdemin bir yerinden kavrayıp çekip çıkardı beni yerimden. Odasında yerlere döktüğü yiyecek kırıntılarını süpürdü kızgın haliyle. Annesine olan kızgınlığının acısını benden çıkarırcasına sertçe halıya, yerlere vuruyordu bedenimi. Kimi dallarım halıya takılıp kaldıkça kırılmasından, kopmasından korkarak nefes nefese kaldım. Neyse ki bu kez fazla bir zarar görmeden atlatmıştım bu badireyi de. Halısının üzerini süpürdükten sonra beni olmam gereken yere koymak yerine odanın ortasında bir yere bıraktı.
Annesi geldi az sonra. Eğilip kaldırdı beni yerden. Diğerleri gibi incitmezdi beni. Daha dikkatli, daha narin kavrıyordu parmaklarıyla beni. Göğsüne bastırıp konuştu benimle. Sanki yaşayan bir canlıydım onun için. Duygularını anlatıyordu bana. Epeyce dertli olmalıydı. İç geçirerek sessiz ve ağlamaklı bir ses tonuyla: “Yapmak istediklerimden vazgeçmeli miyim? Yaşamımı başkalarının yönlendirmesine daha ne kadar izin vermeliyim? Sorunlarımı içime atmaya devam mı edeyim? Yaşamamın tek yolu yapmam gerekenleri ertelemek midir? Söyle, sen söyle bana süpürge, Artık kendim için yaşamamın zamanı gelmedi mi?” diyerek sorular sordu. Ben kendisine, Yaşa…. Kendin ol… Eğlen…. Sev…. Kopar at yıllardır sırtında taşıdığın kamburlarını… Çık, kurtul artık şu sessizlik kuyusundan… Sessiz çığlıklar atmaktan vazgeç artık, dedim ama duymadı dediklerimi. “Ah, sen sadece bir süpürgesin, nasıl anlayacaksın ki beni?” diyerek, yerime bırakıp kapıyı kapattı. Burası benim en rahat ettiğim yerdi. Huzurluydu. Kapı açılmadığı sürece rahatıma diyecek yoktu. Kapıyı kapatmakla kalmayıp kilitlediğini de duyunca, ona, teşekkürler diye bağırdım ama duymadı beni her zamanki gibi. Oysa ne çok benziyorduk birbirimize…
Az sonra ışıklar da söndürülünce hiçbir şey göremez oldum. Karanlık rahatsız etmezdi beni. Tam tersine, karanlık olduğu sürece rahattım. Karanlık olduğu sürece kimseler benden bir şey yapmamı istemezdi, kimseler hoyrat elleriyle kavrayıp acı vermezdi bana. Karanlık ve sessizlik benim huzurumdu. Karanlıktayken düşler kurarım, karanlıktayken hayallere dalarım, karanlıktayken mutlu olurum ve karanlıktayken daha iyi bir yaşamın umudunu yaşatırım kendimde. Bir yaşam ki, yıpranmanın, eksilmenin, acı duymanın olmadığı…
Önce kilit sesi sonra da açılan kapının sesiyle uyandım. Gündüzdü. Rutin yaşamımın kısır döngüsü yeniden başlıyor, şimdi yeniden temizlikçi kadının güçlü parmakları arasında ezilip acı çekeceğim, diye düşünürken, anne kavradı beni sapımdan.
Telaşlı ve hızlı bir şekilde önce salondaki koltukların ve halıların üzerindeki tozları, çöpleri süpürdü, sonra yatak odasındakileri. Banyo kapısının önündeki çöpleri de süpürürken, duşun altında keyifle ıslık çalan birinin sesini duyuyordum.
Beni yerime koyup kapıyı kapattı.
Kapı aralığından koridora bakıyordum. Ayak seslerini duyuyordum sadece. Dış kapı açıldı. Ve ayak sesleri uzaklaştı. Sessizliğe gömüldü ev. Anlaşılan kimsecikler kalmamıştı evde. Şimdi yeniden rahatıma, keyfime bakmalıydım. Bu kez gündüz düşlerime dalmaya hazırlanıyordum ki, dış kapının açıldığını ve ayak seslerinin bana doğru geldiğini duydum. Kapı açıldığında karşımda kocaman cüssesiyle temizlikçi kadın duruyordu yine.
İşte şimdi yeniden başlıyordu rutin yaşamım.
Bıktım artık acı çekmekten. Bıktım kullanılıp bir köşeye atılmaktan. Bıktım hoyrat ellerin kıymet bilmezliğinden. Bıktım bu hoyrat eller yüzünden her gün biraz daha yıpranıp eksilmekten.
Bir gün, bir gün, diyorum, hepinizden bunu hesabını soracağım. Bir gün her birinizin, halı altına süpürdüğü, çöp kovalarına doldurduğu, gizli köşelere sakladığı pisliklerinizi, çöplerinizi, sırlarınızı ortaya çıkaracağım. Hepinizin sırrını, hepinizin gizli saklı işlerini biliyorum.
Kirli işlerinizin en yakın tanığıyım çünkü…