20
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1792
Okunma
Ününün doruk noktalarındaydı. Hayranlıkla söz ediyorlardı ondan. Gizemli çekiciliğine esir düşmeyecek hiç bir erkeğin olamayacağından söz ediyorlardı. Adını ilahi bir sözcük gibi mırıldanıyorlardı. Ben de diğerleri gibi onunla tanışma planları kurdum. Onun izini sürmek hobi olmuştu. Onun geçtiği yerlerden geçmek için, onu uzaktan izlemek için ve tabi onunla tanışmak için neler yapmadım ki..
’Ne çok su’ dedi. Mavi tülden şalı, o zarif boynunda bayrak gibi dalgalanıyordu. Bu an için neler yapmamıştım, şimdi tek kelime edemiyordum. Bir gemi yolculuğuna çıkacağını öğrendikten sonra borç harç bilet almıştım. Aynı gemideydik, şimdi yanyanaydık ama ben kımıldıyamıyordum, konuşamıyordum. Hayallerimde hep toprak üstündeydik belki ondan ve beni deniz tutmuştu, midem bulanıyordu.
’Beni aramıyor muydun’ sözleri bir sorudan çok şefkatli bir emir cümlesi tonundaydı. Ne dediğimi hatırlamıyorum. Zaten benim dediklerimin hiç bir önemi yok bu öyküde. O konuştu, ben büyülenmiş gibi dinledim hep.
Ona aşık olduğumu söyleyebildim ama, evet bunu söyledim, dupduru ’sizi seviyorum’ diyebildim. Gözgöze geldiğimiz ilk anda iliklerime kadar hisettim bunu.İnanılması güç bir güzellikteydi, tarih boyunca yaşamış tüm ölümsüz güzellerin doğaüstü çizgileri onun yüzünde toplanmıştı sanki,
gözleri karanlık göller gibi kopkoyuydu ve bu gölleri gölgeleyen kirpiklerini kırpıştırarak bana, taa içime işleyen bakışlarla baktı.
’Bana aşık değilsin’ dedi.’Filmlerdeki kadına aşıksın, bir hayale’. Sinema artistiydi bu doğru ama filmlerdeki kadın, bu kadındı.O soylu yüzü, elleri, kuğu boynu ve koyu bakışlarıyla karşımdaydı..
’Aşk, aşklar insanların ateşle arzuyla, tutkuyla , hasretle yanması için yüreklerine gerekli besin maddesi gibidir. O besin maddesi, yaşam için gereklidir’.dedi cümlesinin devamında
’Ben bu besin maddesine aşığım, aşka aşığım o yüzden bu mesleği seçtim tek bir hayat doyuramazdı beni yüzlerce aşk yaşamalıydım ve hayat bu arzum için çok kısa o yüzden hep aşk filmlerinde oynadım. Filmlerdeki aşkı yaşadım, aktöre aşık oldum, gerçeğe taşıdım. Aşkları emen vampir gibi emdim.Tutkulu güçlü bir şeyler yakaladım mı bırakmadım, bu aşka hayat veren neyse o şeyle beslendim . Kadavraya dönünce, fırlatıp attım. Senin gibi hayranlarım arasından seçtiklerimde oldu. Bendeki gizemle, şeffaflık ve hayalcilikle sahicilik birbirine girdiği için yaşanılan anlarda, hep arzulandım, ünüm katlandıkça katlandı..’
Onlarca hikaye anlattı bana, çeşit çeşit adamlar. Hepsi bu rüya gibi aşklarda bir başkası olma arzusunu onun sayesinde doyurmuşlar, film gibi aşk yaşadıklarını düşünmüşler. Birer, birer sınıfta kalmıştı sonra hepsi..
’Renkli elma şekeri peşinde ki çocuklar gibi peşime takılıyorlardı, elde ettiklerini zannettikten sonra ise birdenbire büyüyorlardı.Elma şekeri isteyen çocuk ben, elma şekeri onlar.Aşklarını hemen unutuyorlardı.Oysa benim için aşk ......’
Konuşmasının ritmiyle kendimden geçmiş, gözlerinin içinde kendimi yitirmiştim..Aşklarını, heyecanlarını, tutkularını, ızdıraplarını ruhumda hissetmiştim.Bir beyaz kağıt kadar boşalmış zihnim, onun anlattıklarıyla dolmuştu. Ve sorguluyordum, bütün bunları bana neden anlatıyordu..
’Ne çok su’ dedi tekrar, ilk cümlesindeki gibi. Bir bomboşluk duygusuyla çıkmıştı kelimeler. Yanyana denizi izliyorduk. Benim sesimi duymamıştı doğru dürüst.
’Neden gidiyorsunuz Amerika’ya’ dedim. Dalgın, denizi izleyerek
’Amerikaya herhangi bir şey için gitmiyorum’ dedi.
’Sadece gidiyorum’.
Bana daha bir yaklaştı, bana baktı.
’Biliyor musunuz kediler ölülerini gizlerlermiş. Öleceğini anlayan kedi ortadan yok olur, on yıllık sahibi bile cesedini bulamazmış, sadece ortadan kaybolurlarmış’
Gözlerimin içine diktiği kararlı bakışlarda ne bir duygu, ne bir pırıltı vardı. Buz gibi bakarak garip bir gülümsemeyle söyledi bunları.
Sustuk uzun süre, sessizliği yine o bozdu.
Ben bir film yıldızıyım, bir artistim, yerimde olmak isteyen kimbilir ne çok kadın vardır.
’kimseye dilemezdim ben olmayı
ancak ben katlanırım, kendime’
Bunları adını hatırlamadığım bir şairin, şiirinde okumuştum. Şöyle devam ediyor.
’bu kadar bilmek, bu kadar görmek
hiç bir şey hakkında hiç bir şey söylememek’..Yutkundu..
Tekrar bana döndü.
’Sen yazarsın beni anlamalısın. Ben anlayamıyorum.
Sonbaharda ağaçlar nasıl yaprağını dökerse içimde birşeyler dökülüyor.Vücudumun içi, kalbimin içi taş duvarlarla çevriliymişte şimdi yerinden oynuyor her biri. Hiç kimse, hiç bir aşk bu yıkımı durduramıyor. Kalbimde kocaman bir göl var sanki ve o göle bir taş atılmış her an büyüyen dalgalar oluşmuş, her saniye büyüyen bu dalgalar içimi okyanusa çevirmiş gibi hissediyorum..’
Denize döndü tekrar.
’Benim aşklarım, rüya gibi hayatım ve yarın doğacak güneş düşkünlükten başka bir şey değil. Asıl gerçek sonsuzlukta, işte bu karanlık sularda gizli..’
Sonra ağzının kuruduğunu içecek birşeylere ihtiyacı olduğunu söyledi.Meyve suyu getirmemi rica etti. Geri döndüğümde orada yoktu. Sanki hiç varolmamış, sanki onu hiç görmemiş, onunla hiç konuşmamış hissini o kadar derinden hissetim ki ayakta rüya görmüş biri gibi geri dönüp gidecektim neredeyse. Akıl edip güverteden aşağıya, denize bakmasaydım.
Biraz evvel boynunda salınan şal, dalgalar arasında bir görünüp bir kayboluyordu.
İntihar eden sıradan biri olsaydı gazeteler günlerce intihardan bahsetmezdi.Sevdiğim kızı vermediler, iflas ettim, hayatta hiç bir şey istediğim gibi olmadı şeklinde sıradan sebepler bulunur ve intiharda, intihar sebebi de sıradanlaşır bir gün ve küçücük bir yer kaplardı gazetelerde.
Cesedi bulunamadı.
Onunla, o gemide yolculuk yapan herkesle konuşuldu, binlerce şey yazıldı intiharı hakkında.Hayatı gibi ölümü de hayallerle, bin bir çeşit hikayelerle süslendi.
İntihar etmediği inzivaya çekildiği de söylentiler arasındaydı.
Hep seçen olan kadın beni görgü tanığı olarak mı seçmişti.Ama onunla konuşmamızın rüya mı gerçek mi olduğu ayrımına bir türlü varamadığım için,hiç kimse ile konuşmadım bunları..
Bana sen yazarsın, beni anlarsın demişti. Yazar olmam onu anlamalıyım anlamına gelmiyor..
Asıl gerçek sonsuzlukta gizli.