- 623 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Suç Üstü!
Gözleri her zamankinden farklıydı sanıyorum. Ben mi başka görüyordum, o mu farklı bakıyordu? Ayırdında değildim, farketmezdi zaten. Bildiğimi düşündüğüm tek bir gerçek vardı, mutlak bir çekim: gözleri her zamankinden farklıydı. Büyük büyük kırpışan kirpiklerinden bir şeyler düşündüğünü varsayıyordum. Sade dıştan anlamsızca yüzümde geziniyordu öylece. Yüzüm dediysem, üç haftalık koca sakalım, şekilsiz burnum, dudaklar ve gözlerim. Sahi, bir ara şu sakalları kesmeliyim.
İkili sessizliklerden nefret ederim oldum olası. Gerçi ben bir çok şeyden nefret ederim, ne zaman başladı bu bilmiyorum. Sessizlikten, kalabalıktan, köpeklerden, bazen insanlardan, bazı insanlardan... Velhasıl, dediğim gibi, oldum olası bu işteş sessizlikten nefret ederim. Önce sessizliği saat kaç sorusu bozdu, saat gece yarısına geliyordu. Fena soru değildi yine de başlangıç için. Bu saatte yedinci kattaki evimin, küçük olmakla beraber pek de hoş manzaralı olmayan balkonunda birbirimizi izlemek için oturmamalıydık elbette. Dışarda ölüm sessizliği vardı sanki, terkedilmiş gibiydi kent. Hala gözlerini inatla üzerimde gezdiriyordu, kalbim gereğinden ziyade inatla çarpıyordu. Nisa’yı seviyor muydum? Ne zaman sevmemiştim ki? Biliyorum dedi! Anlayamadım ilkin, ardından hemen farkettim, Sonuncusunu yine sesli düşünmüştüm, bundan da nefret ediyordum!
- Neyi?
-Beni sevdiğini.
-Ne zamandır?
-İlk andan beri.
-Nerden anladın?
-Gözlerinden.
Bir aralık yumdum gözlerimi. Sonsuz karanlık, sonra ölüm sessizliği.
-Peki ya sen?
-Ne sen?
-Seviyor musun?
-Sence seviyor muyum?
-Gözlerin bu gün farklı bakıyor.
-Biliyorum.
-Ben bilmiyordum.
-Neyi?
-Bildiğini.
Her şey anlamsızlaştı işte o vakit. Beynim kazan gibiydi, zihnimde çetrefil düşünceler. Korkuyordum bakmaya gözlerine. Hayır, sesli düşünmemeliydim, işteş bir susuştu bu defa ihtiyacım olan. Hiç tahmin edemezdim böylesini, olabilir mi ki?
-Olabilir!
-...
-Biliyor musun, rüyadasın!
-Gerçekten mi?
-İnandın mı?
-Çok sahici bakıyordun.
Terlediğimi hissediyordum ama terlememeliydim, çok mantıksızdı. Her şey bu kadar mantıksız olabilir miydi? Neden yalan söylesin, hem gözlerine bakıyordum. Ne sahte bir rüyaydı bu! Ama seviyorum demişti, yoksa sevebilirim mi? Hiç bir şey söylememişti.
Sadece bir rüya bu! Sen nasıl olur da zihnimi okursun! Heralde çıldırmak üzereyim, çok mu fazla bağırmıştım? Sadece aynı şekilde gözlerimin içine bakıyordu. Beynimin uyuştuğunu hissediyordum, karıncalaştığını ellerimin. Fakat olmamalıydı, tutarsızdı yoksa!
-Beni seviyor musun?
-Evet daha önce de söylemiştim.
-İstesem kendini aşağı atar mısın?
-Atlarsam eğer ölürüm!
-Eğer gerçekten seviyorsan ölürsün. Zaten bu bir rüya, elbet uyanacaksın.
Gözleri çok derin bakıyordu. Sanki hiç duymadığım bir dilde, bir şeyler söylüyordu. Gecenin serin rüzgarı saçlarını savuruyordu. Halbuki savurmamalıydı! Herşeye rağmen gözlerinde duraksadım. Tereddüt etmedi, bir anlık bile! Ben de aksine ihtimal vermekten vazgeçtim öyle olunca. Hiç konuşmadan ayağa kalkıp oturduğum sandalyenin üzerine ağır ağır çıkarken gözlerinin bütün gücüyle üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Sonra anlık bir şey, gözlerimi sonuna kadar kapayıp kendimi boşluğun kucağına bıraktım.
Olmamalıydı! Yerçekimini bütün iliklerime kadar hissedebiliyordum. Oysa boşluğa ilk daldığımda ansızın uyanmalıydım! Aynı hızla yatağımda sıçrayıp boş bakışlarla gerçek ve düşü ayırmalıydım!
Unuttuğum bir şey vardı, neydi adı?
Adı önemli değil, ama kesinlikle Nisa’ydı.
Ya benimkisi?
A. Selim AKOL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.