- 700 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"Tutuna-mayanlar" İçin
Birden iki renk kaldı.
Ya siyah, ya da beyaz olacaktı.
Gerçek bir köpek gibi belki de,
ellerini ısıracaktı...
Kimse ne istediğini sormadı. Veya ne olmak istediğini. Yaşadıkları, ona uygun biçilen bir elbise gibiydi. Herkes karşıdan ona baktığında kendisine biçilen elbisenin üzerinde mükemmel durduğuna yemin edebilirdi. Ama yemin ettikleri, sadece görüntüyü kurtaran bir etiketti aslında.
Etiket ile birlikte statü ve prestiji beraberinde taşıması gerektiğini öğrettiler ona. Sosyal sınıf farkı ne kadar fazla ise topladığı bonusların miktarı o kadar çoğalacaktı. Topladığı bonuslar, onu dış tehlikelerden koruyan kalın bir zırh olacaktı. Ama asıl tehlike, zırhın dışından değil, kendisini hapsettiği zırhın içinden geldi.
Suskunluğu, kötü ile savaşmak gereksizliğinden değil, sesinin gençliği kadar cılız oluşundandı. O zamanlar karşı koyacak ne hayat tecrübesine, ne de kuvvete sahipti. Onun ne olduğu pek önemli değildi. Çevresindekiler sadece ne olması gerektiğini söylüyordu. Cümle alem onun geleceğinde kendi cennetini var ederken, O cehenneme giden bir yolda yürüyordu.
Var olduğuyla değil, korkuların sonundaki var olduğuna inandırıldığı garanti duygusuyla beslediler onu. Kafesteki kuş gibiydi. Onlara göre etraf tehlike doluydu. Hayatını garanti altına almalıydı. İyi bir mevzide yer tutmalıydı. Bu yüzden geleceğini garanti altına almak, hayatının yegane amacı ve tek kaygısı oldu.
Gösterilen hedefe hiç durmadan koşması gerekiyordu. Durup, dinlenmek, bir suçtu. Oysa, koşmak değil, etrafında olup bitenlere bakmak, dokunmak istiyordu… Kimse onun ne istediğini sormadı, içindeki sesi duymadı. Bu yüzden bakmadan ve dokunmadan geçtiği her yerin yabancısı oldu.
Her soruya bir cevabı olmalıydı. Sorular cevapsız kalmamalıydı. Nede olsa hayat, başarmak zorunda olduğu bir sınavdı.
Oysa, yaşadığını hissetmek istiyordu. Oysa, aceleyle karnını doyurmak değil, çiğnerken tadına varmak istiyordu. Oysa, burjuva terliklerini giymeyi değil, bir sahilde yalınayak koşmak istiyordu. Oysa, oysa; “türkü tadında yaşamak istiyordu”… Velhasıl, çok şey istiyordu.
Sonunda; farklılıklarını törpüleyip, onların istedikleri gibi biri olmaya çalıştı. Onu da başaramadı. İki arada bir derede kalmıştı. Hangi yöne gitse, geç kalmışlık hissi onu olduğu yerde alıkoydu. Rüyalarında bile potansiyel bir suçlu gibi kaçıyordu herkesten. Kaçmaya çalıştıkça, yakalanıyordu. "Yanlış yaptın" diyordu içindeki ses. “Kimseyi değil, beni dinlemeliydin” diye bağırıyordu. Kulaklarını kapatıyordu. Yine de sesler çoğalıyordu. Kimseyi duymuyordu…
Sonra her şeyi kaybederse, kaybedeceğine üzülecek hiçbir sevincin ve kederin kalmayacağına karar verdi. Ve sevinçlerin kalmadığı yerde yaşamak, sadece nefes almaktan ibaretti. Sadece nefes almak ise, onurlu bir insan için kabul edilemezdi.
Gülün Dikeni
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.