- 1507 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Yazarın Aşk Sancıları
Aşkın ne hali varsa görsün! Aşk, olmuşsa eğer kapitalin hayat adına kopçası ve benliğin tatminkârlığını gücendirmemek uğruna yürek kanıyorsa o masala ait hülyalarda, bırakın da siz aşkı değil; aşk sizi bulsun! Ne de olsa aşk, edebi bir eserin son cümlesini ilk başta söylemek kadar garip…
Ve sen!
Evet, sana sesleniyorum, yazar!
Aşkın geceleri lanetlemiş umutlarında yazadurdun hep. Kanayan bir yürek buldun sözlerinin arasından. İhanetin müşkül şafaklarında bir çığlık atıp, kimsenin duyamayacağı kadar büyük bir ses oldun. Dokunulması hür, günahkâr parmak uçlarınla, yazın sıcak gecelerine ait ay ışığı ‘bab-ı akser’ makamında, yastığının deterjan kokularında kanını içen katiller buldun.
Kınalı ellerinde genç kızların ağıdını yakıp;
kimseler sesini duymadan,
kimseler yakarışını işitmeden,
kimseleri gözlerini ağlatmadan,
kaçıverdin yaşamak kavgasından!
Her sabah haşyetinde mistik bir ışık arayıp durdun. Derin uykularında mühürlü günahlar işlerken insanlar, şehrin efsunu yitik sokaklarında kendinle buluştun. Kuşların ötüşünü dinlerken serin sular misali, öldün her seferinde sevgilerin yırtık acılarında ve öyle bildin yaşamak denen yaşlı çocuğu kucağında.
Şehrin sokaklarında siyah deri bir çantaya rast gelip;
kimseler çantaya ellemeden,
kimseler seni görmeden,
kimseler hırsız diye söylenmeden,
kaçıverdin yaşamak kavgasından!
Kirli mabetlerinde yüz sürenler gördün gün aşırı. Silinen ve dirilmeyen ruhlar besledin kafeslerinde. Hiç kimsenin sevemeyeceği kadar çok sevdin kendini, bu yüzden seven biri bulamadın kendin kadar yüreğini. Defalarca yanağını silip tuzlu yaşlarının ardından, bir kitap açtın pencerenin kenarında gün ışığı damlarken. Görmek istemeyecekleri bir hayat sundun hamamböceklerine, terleten yaz günlerini sıkıverdikten sonra ilham leğenlerine.
Eksik rekatlarında namazları yamalı tövbeler edip;
kimseler nasihat etmeden,
kimseler fark etmeden,
kimseler imanına sövmeden,
kaçıverdin yaşamak kavgasından!
Fitili durgun denizlerde karşı kıyaya kürek çeken çocukları, al al yanaklarından tanıdın heyecanları aşarken ulu dağları. Dili yabancı ezgilerde kendini buldun geceler boyu. Senin olmayan güzellikleri kıskanmadan ısıtıp suyu, koydun en lezzetli çayından iki yemek kaşığı demliğine. Hiçbir ideoloji giremedi dış kapının mandalından. Bir hikâye tutturdun kendi başına yıllarca. Mürekkebin sıkılmadan sayfalarca düşüncelerini yazıverdi. Döküverdin kâğıtların üzerine, bazen siyah bazen de mavi. Ne sen sordun hatrı olanları ne de seni sordu hiçbiri. Kayığına su alan ucuz bir miço kadar güçlüyken kolların, süprüntü kurallarında takmadın ezberci, faşist muallimleri. Sessiz bir liman olup, kimi zaman gözlerin kayıtsız bakışlarında, kimi zaman da çağladın çokbilmişliğin arsız kıyısında.
Kırık bardağınla dudaklarını kanatarak içip;
kimseler yapma demeden,
kimseler çare bulmadan,
kimseler ses çıkarmadan,
kaçıverdin yaşamak kavgasından!
Dokundun mabeynine kirli sutyenler düşmüş şehrin, şafağından silinen bir türkü oluverirken sabahlar. Esrik anlamsızlığın ellerinde sallanan yakarışlarını, çoğu zaman paketini dahi açmadan atıverdin tekrar ve döküverdin ceplerinden çocukluğuna dair hatıraları. Gece lalelerinde karıncaların adımlarını sayıp, hece hece klasikleri geçiverdikten sonra kâğıtlarına, tundralarda piyesi sosyalist bir mavinin kapağında
gerilmiş düşselliğin ritimsiz ölümlerini, incitmeden rengârenk bir kelebeğin narin kanadı gibi, gözlerine akseden güneşin çocuklarını mistik tuvallerin sarımtırak rüyalarında en pastel renklerinle boyadın.
Şarkıların ah-u zarlarında her gece yedi iklimler eskitip;
kimseler arka çıkmadan,
kimseler vaaz çekmeden,
kimseler merak etmeden,
kaçıverdin yaşamak kavgasından!
Zillet kalırken susmayan isyanların mavera aşkında, nöbetlerinde dermanı olmayan yaralar kanattın dünyada. Ses çıkmasın deyip gecelere sığınırken sözsüz dualarla, aruzsuz mısraların lanetinde kirlenen yastık üstlerini yırtıverdin.
Hiç olmadık bir buluta yaslayıp gözlerini, olmadık hayallerden kaçıverdin her defasında. Bu yüzden anlaşılmaktan çok öte, anlamak istedin aşk denen sahipsiz aşifteyi, herkes uyurken mışıl mışıl yatağında.
...
YORUMLAR
Yazarlarda aşk sancısı çekermiymiş?
Bunu yazarak en aza indirgerlerler muhtemelen.Öyle olmalı.Ben öyle düşünüyorum ,en azından...
Yoksa terzinin kendi söküğünü dikememesi olayı mı?
Sanmıyorum.Olabilir mi?
Ne diyeyim o vakit.Aşk sancısı çekmekte en çok yazara yaraşır...:)
Selam ile...