Anlamak 2
Birkaç hafta önce Moral FM’de Kenan Demirtaş’ı dinledim. Tanık olduğu bir olayı anlatarak bir ayetin tefsirine değindi. Bu, aynı zamanda bir ayet-i kerimeyle ilgili bendeki bir düğümü de çözmüş oldu.
Seyyid Kutup’un kardeşi Muhammed Kutup, pek çok İslam ülkesinde konferanslar vermiş. Buralarda anlattığı konu, Maide suresinde arka arka geldiği söylenebilecek “Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenler kâfirlerin, zalimlerin, fasıkların ta kendileridir” ayetleri imiş. Bu konferanslarda, ağabeyinin bu ayetlere yaptığı tefsirin tashihe ihtiyacı olduğunu dile getirmiş. Yani Seyyid Kutup bu ayetlerin çok açık olduğunu, Allah bir şeyi yap dediğinde eğer insanlar yapmıyorsa, onların kâfir olacağını dile getiriyormuş.
Mesela bir memur çalıştığı yerde Allah’ın hükümlerine göre çalışmıyorsa kâfir mi olur? Bir esnaf dükkânında yaptığı satışı başka kurallara göre yapıyorsa durumu ne olacak? Ya bir çiftçinin durumu? Bir doktorun, bir mühendisin...
Mustafa Kutup’un bu konferanslara başlamasının nedeni de çok ilginç. Suriye’de 1980’li yılların başında bazı ayaklanmalar olmuş. Bu ayaklanmayı yapanların gerekçesi, Seyyid Kutup’un Maide suresindeki bu ayet-i kerimeleri tefsir ederken anlattığı şekilde insanların hükmetmemesi, davranmamasıymış. Seyyid Kutup’un tefsirine dayanarak ayaklanmışlar ve buna razı olmadıklarını, Allah’ın hükmünü başa geçirmek istediklerini dile getirmişler. Yani durum oldukça tehlikeli bir noktaya gelmiş.
Hal böyle olunca, Muhammed Kutup, burada bir hatanın olduğunu, İslam müfessirlerinin bu ayeti böyle yorumlamadıklarını dile getirmek istemiş ve önce Suriye’de bunu dile getirmiş. Daha sonra talepler doğrultusunda bu konferanslar artmış ve pek çok İslam ülkesinde yapılmış. Bu meselenin doğru anlaşılması için önemli gayretleri olmuş.
Aslında bu ayetleri izah eden çok sayıda müfessir olmuş. Onların izahlarına da bakılırsa ayet daha iyi anlaşılır. Mesela ilk müfessirlerden sayılan İbni Abbas radıyallahu anh (Peygamber efendimizin amcasının oğlu olup onun ilim duasına mazhar olmuştur), “ve men lem yahkum” ayetini, “ve men lem yusaddik” şeklinde anlamak gerektiğini bildiriyor. Yani “şayet iman etmezse” gibi bir kayıt düşmek gerektiğini bildiriyor. Allah bir hüküm bildiriyor ve insanlar bu hükmü kabul etmiyorlar, tasdik etmiyorlarsa, işte o zaman bu ayet-i kerimenin bildirdiği kâfirler, fasıklar, zalimler sınıfına girmiş olurlar. Tıpkı imanın bir şartını kabul etmemesiyle insanın dinden çıktığı gibi, burada da Allah’ın bir hükmü inkâr edildiği zaman dinden çıkıp kâfirler zümresine girilmiş olur.
Diğer türlü (yani inanç açısından ele alınmazsa) o zaman karşımızda ciddi bir sorun var demektir. Mesela Allah namaz kıl dediği için namaz kılıyoruz. Namazı tatbik etmediğimiz zaman ne olacak? Allah’ın hükmüyle hükmetmemiş oluruz. O zaman kâfir mi oluruz? Oysa bunun dinî literatürde zaten bir karşılığı var ki, ona günah diyoruz biz. Yani bir mümin inandığı halde inancının gereğini yerine getirmiyorsa ona günahkâr deniyor, kâfir denmiyor. Şayet “namaz yoktur, inanmıyorum” diyorsa, o zaman Allah’ın hükmüyle hükmetmemiş olup bu ayetin hükmü dâhiline girmiş olur.
Elbette burada aslolan hem tasdik etmek, hem yerine getirmektir. Yoksa yerine getirmiyorsa kâfirdir denmez.
İşte bizim yıllar önce o arkadaşımızla uzun uzadıya tartışıp da bir türlü neticelendiremediğimiz konu buydu. O arkadaşımız, bu ayetlere atfen, ısrarla “Bir mümin her hareketinde Allah’ın emirlerini yerine getirmeli” diyordu. Aksi takdirde dinden çıkacağını söylüyordu. Keşke o zaman İbni Abbas’ın (r.a.) bu izahını biliyor olsaydım. Çünkü bu sayede o arkadaşım daha az insanın kafasını karıştırırdı.
NOT: Buradan kesinlikle Seyyid Kutup’un tefsirini tahfif ettiğim gibi bir mana çıkmasın. Bilakis Fî Zilâli’l-Kur’ân tefsiri çok değerli bir külliyattır. Bir ayetin tefsirinin tashihe ihtiyacı olduğunu (başta kardeşi olmak üzere) âlimler dile getiriyorlar. Yoksa bir müfessirin izahına tashih yapmak benim haddim değil.
aksiefkar.blogspot.com/2011/07/anlamak-2.html
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.