- 1100 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YENİ GÜNE MERHABA !
YENİ GÜNE MERHABA !
Güneş yeni bir güne açtı gözlerini, uzattı ellerini penceremden sımsıcak.Tutup ellerini güneşin ve alışkanlık ya, besmeleyle her günkü gibi doğruldum yatağımdan.İlk işim, elimi yüzümü yıkamak oldu.Yatmadan önce geceden banyo yapmış, uzayan sakallarımı kesmiştim zaten, o yüzden fazla oyalanmadım banyoda. Rahat uyumuşum, dinlenmişim güzelce ...
Sanırım biraz kıskandınız değil mi; bu kış gününde böyle sımsıcak saran güneş, her yerde yok, kolay kolay da bulamazsınız. Yılın üç yüz on günü güneşlidir Antalya.
O yüzden demiş Baki Süha ( Edipoğlu );
’Bahar yılda bir gelir derlerse, inan ki yalan / Antalya’da her saat bir bahardır fışkıran...’ kanımca, bundan daha güzel anlatılamaz bu güzellik...
Penceremi açtım; masmavi bir gökyüzü, tek bir bulut bile yok. Ancak bahçemizde, dedemin çiftliğinden kesip de getirdiğim ve kırk yıl önce diktiğim servi kavağın yapraklarında hazan; sararmış ve çok az yaprak kalmış dallarda, bir de şu yazdan kalma bir beyaz atlet; nasıl düşüp de üst katlardan takılıp kaldıysa bir dalda, öylece asılı duruyor yerinde... Öyle de duracak şiddetli bir fırtına alıp savurana kadar...
Kimbilir belki de benimdir, ama hiç oralı olmadım, benim değil diye geçti içimden hep; biraz daha yakın olsa, markasını okuyabilsem anımsardım belki...
(İçimden de diyorum ki sessiz sessiz; ’Oğlum o atlet olsa olsa yine senindir; sanıyor musun ki böyle şeylere herkes senin gibi gailesiz; bir atlet kaç para biliyor musun ; yaşayıp gidiyorsun işte, şaptan şekerden habersiz’ deyip gülmek geçiyor kıs kıs düşümden, neyse ya, kiminse kimin, alt tarafı eskimeye yüz tutmuş bir atlet değil mi, meraklısı alsın giysin, saçları mı ağartalım şimdi bu yüzden ?
Neleri unutmuyoruz ki hayatta; her biri bir dalda asılı duran?
Sonra bilgisayarı açtım. Son şiirime bir kaç daha yorum yazmış arkadaşlar; sağolsunlar. Ben de kısa bir dolaştım sitede, uzunca bir yorum ve değerlendirme yapmak geldi içimden bir şiire; her zaman aynı zindelik, aynı heves olmuyor insanda. Bilmem o arkadaşım ne düşünür, eleştirdim biraz yapıcı yönüyle, ufak tefek doğru - yanlış bazı noktaları belirttim kendime göre, amaç daha güzelini yazması o arkadaşın, ama bu her zaman doğru anlaşılamayabiliyor arkadaşlarca; düşündüğüme kel alâka karşı yorumlar da alıyorum zaman zaman... Bu hususta, en çok forumlarda rastlanıyor; ama art niyetli oldukları su götürmez dost(!)larımız da var ne yazık ki?! (A.B. - A.B.D. ,İngiliz piyonları)
Bakın dostlar; ne güzel bir ülkede yaşıyoruz, günlük güneşlik, yedi iklim dört köşede, güneş ayrı güzel, kar ayrı, sevinç de var, ayrılık da bizleri mutlandırıp üzen; ama durup dururken neyimize sığmıyoruz bu ülkede, neden hedefler ayrı, ayrı yollar, ufak ufak sulu boya fırça darbeleriyle, her gün biraz daha bir tabloyu değiştirmek ister haldesiniz?!
Bereket fışkırıyor Anadolu toprakları, çünkü kanla beslendi; ilim irfanla, yedi düvele seslendi... Sorarım, hangi ülkede bir Yunus Emre var; çağlar aşıp günümüze gelen, çığlık çığlık sesi yürekleri delen?
Şu Allah’sız(!) dünyada
’ Bir ben vardır bende benden içeri ’, ’ Bana seni gerek seni ’ diyebilen?
Dostlar,
günümüzün, ömrümüzün, gülümüzün değerini bilelim.
Bilelim ki bu bereketli topraklarda ezelden beri, her düşmanın gözü var. Bunu gören göz, birlik beraberlik içinde, her düşmanın gözünü oyar; çünkü yaşamak, yurt tutmak , çoluğa çocuğa karışıp, ’ boy verip, soy soylamak ’ benim de hakkım, sizin de hakkınızdır elbet...
Kolay olmadı köhnemiş bir imparatorluğun döküntülerini toplayıp, Türklüğün, şan, şeref ve kudretini tüm dünyaya haykırmak. Çanakkale’de yüzbinlerle şehit verdik. İşte İstiklal Marşı , işte Şehitler Abidesi; işte Mustafa Kemal ve onun çağlar aşıp giden, ilelebet payidar kalacak milleti ve ülkesi.
’Milli irade öyle bir güçtür ki; onun önünde tanklar, toplar, taçlar erir, tahtlar yıkılır, krallıklar söner’; zulmü ve zulmedenleri tarihin karanlıklarına, boğazın derin sularına, bir daha geri gelmemek üzere gömer...
İşte bu kuyruk acısı, İMİTASYON (taklit ) düşlerindedir hep, ne idiği belirsiz biçimde aramızda dolaşıp, çağdaş görünüm altında düşlerini maskeleyerek, bizlere yedirip yutturup, sindirmek isteyenlerin.
Şimdi ağzımı açtım diye bu sabah bana ’ ...faşist ,ırkçı söylemler...’ diye içinden ’pöyküren’ ler de olacaktır. Ama biz terliyiz, yemeyiz, yiyen varsa buyursun, Ulusal Bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşımızın top sesleri hâlâ kulaklarımızda, hâlâ sarılmamış yaralarımız var; kanıyor İçten içe; SEYİT , ALİ, OSMAN, AHMET, MEHMET, YAHYA, HASAN ÇAVUŞLAR, HÜSEYİN, MUSTAFA ,SELÂHATTİN ONBAŞILAR, HER BİRİ RÜTBESİZ MEHMETÇİKLER(isimsiz kahramanlar) MUSTAFA KEMAL’LER; SİZLERİ KİM UNUTUR, NASIL UNUTUR?
İngiliz Kraliyet Donanması’nın hain emellerle yüklü SAVAŞ gemisini (Ocean zırhlısı) Çanakkale sularına gömen,
SİZLERİN SAYESİNDE BUGÜN BİZLER, BU VERİMLİ TOPRAKLARIN SAHİBİ OLDUK, BAĞIMSIZ VE ÖZGÜRÜZ.
Yediğimiz her lokmada, içtiğimiz her damla suda, aldığımız her nefeste, sizlerin hakkı var.
SANA DAR GELMEYECEK MAKBERİ KİMLER KAZSIN
’GÖMELİM GEL SENİ TARİHE ’ DESEM SIĞMAZSIN...
Söz nereden başladı, nereye geldi; olsun, bu, bu sabahın kaderi, bir ulusun çözülen kördüğümü, yeniden yazılan ’Bahtı Kara Maderi ’
İşte göz önünde Filistin, Irak cephesi; aynı düşmanlar, aynı hainlerin yedi sülalesi hep birlikte oradalar, ne desem boş inanın gerisi...
’Sabahın gelişi bir tane vişne ,
Uyandım nazlı yâr aklıma düşme, ay Osman...’
İNSANLIĞI BARIŞ TÜRKÜLERİYLE SELAMLIYORUM; GÜNÜNÜZ AYDIN OLSUN SEVGİLİ DOSTLAR...
Şaban AKTAŞ
07.01.2009- 11.17
Foto: Seyit Onbaşı; 215 Okkalık top mermisini sırtlayıp namluya sürmesinin tasviridir.