KARŞI KÖYÜN DELİSİ
“Gitmesek de
Görmesek de
O köy
Bizim köyümüzdür.”
Sahipsizliğin zirve yaptığı, kimsesizliğin tavan yaptığı köyün habercisiyim.
“Bana dokunmayan yılan baş tacıdır.” anlayışının hüküm sürdüğü “Her koyun kendi bacağından asılır her nasılsa?” fikrinin serlevha olarak taşındığı, adamı olanın rahat mutlu ve huzurlu ve ikbal sahibi olduğu, mensup olduğu cemaat ya da tarikat ya da mezhepten dolayı dayı dayı makamlandığı, kişilerin katlar ile katlandığı ve yatlandığı köyden sizlere bir şeyler ima etmeye çalışıyorum.
Yarın hiçbir kimse kalkıp da “Yahu ne oluyor?” demesin diye…
Biz uyarmıştık babında bir şeyler ifade etmeye çalışıyorum.
Köyümüzde kalıp mücadele edelim diyenlere selam olsun. Biz gittik siz hala oturduğunuz yerde televizyon seyreder gibi oturup sıranın ne zaman size geleceğini seyrediyorsunuz. Bir gün o ekranda sizin filminizde oynanacak… Yaftalanmış bir vebalı olacaksınız bir anda… Siz film seyrederken birileri sizleri iyice ambalajlayacaktır. Minarede okunan sala hep başkası için okunmaz asla unutmayın.
Size bir hikâyecik anlatayım:
Harun Reşit, kendisini sık sık ikaz eden Behlül Dânâ Hazretlerine: “Sen kendi işine bak” dermiş. “Her koyun kendi bacağından asılır.” Bir gün sarayı pis bir koku kaplamış. Sebebini araştırdıklarında, üst kattaki bir odada bacağından asılı bir koyun bulmuşlar. Bu işi yapanı da keşfetmişler tabi ki: “Behlül.”
Halife, kendisini sıkıştırdığında: “Gördüğünüz gibi, her koyun kendi bacağından asılır efendim” demiş. “Fakat etrafı kokuttuğu için, herkesi rahatsız eder.”
Köydeki koku kimseyi rahatsız etmiyor mu allahaşkına?
Körler ülkesinde gören suçlu mu sizce? Sağırlar ülkesinde duyan mahkûm mu sizce? Yoksa sizlerde “Herkesi kör, âlemi sersem mi sanıyor?”sunuz.
Köyümüzün 30 yıl sonrasını düşünüyorum. İtfaiyenin giremediği sokaklar, iki aracın yan yana park edemediği caddeler, ambulansların geçemediği yerler… Hiçbir zaman çok katlı yapıların gelişmişlik olduğunu kabul etmedim etmeyeceğim de! Goca goca balkonlu apartmanlar ki bu goca balkonlar yolun karşısındaki goca goca balkonlu binalara yetişmektedir. Yola tecavüz eden binalar, yeşili tüketen apartmanlar… Bodrumları dahi satmaya teşebbüs eden zihniyetler, çatı katlarını dahi daire çevirip sevinenler. Peki, köyümüzün 30 yıl sonrasında babaya rahmet okutmaya değer mi?
Köyün geleceğinden çalınıyor haberiniz var mı? Hani yeşil alanımız, hani araçlarımızı koyacağımız kapalı garajlarımız? Apartmanlar ağaçlarımız, duvarlar parkımız, yollar garajımız diyorsanız amenna!
“Gitmesek de
Görmesek de
O köy
Bizim köyümüzdür.”
Sokakları tertemiz, suları selsebil, parkları mükemmel, ortak yaşam alanları harika, paylaşım mekânları şahane… İşte benim köyüm, çok zor olmasa gerek!
Amacımız birilerini karalama ya da kötüleme değildir. Amacımız köyümüzün daha iyiye daha güzele ulaşması için tesir uyandırmaktır. Herkesin yapabileceği bir şeyler vardır mutlaka… Lakin herkes birilerinin harekete geçmesini istiyor.
“Karanlığın yüzüne yakılan bir kibrit nasıldır, karanlığın yüzüne yakılan bin kibrit nasıldır?” Hesap edin. Umudum gençlerdedir, bu köyde bir gençlik hareketinin başlaması lazım; siyasette eğitimde, sosyal yaşamda, sivil oluşumlarda vesaire de… Bakın nasıl değişir köyümüz? Bakın nasıl güzellikler çıkar ortaya… Eğitimli ve dinamik gençler bu köyün makûs talihini iyiye güzele çevirecektir. İnanın buna.
Ahlak en büyük gücümüzdür ey köy halkım! Ahlak rafa kalkmışsa vay o beldenin haline?
Köyümün kadınları kızları! Neden yan yana gelmiyorsunuz, anlayamıyorum bir türlü? Yuvanız yıkılıyor, eşleriniz hastalanıyor, yaralanıyor, batıyor, içeri giriyor çıkıyor farkında değilsiniz? Öyle mekânlar oluştu ki bu köyde herkes birbirinin gözünün içine bakıyor. Batıyoruz görün artık diyorum. Fuhşun ve benzeri rezaletin çokça olduğu yerlerin ahiri pek de hayırlı değildir.
Tecavüzün, adam yaralamanın, hırsızlığın, çarşıda pazarda ya da yolda geçen kadınların ve kızların yüzlerce göz tarafından bir sünger gibi çekilip emildiği, kaldırımların bir sergi pazarı olduğu, sebepsiz ölümlerin vebenzeri olumsuzlukların insanımızı bir kara bulut kümesi gibi ihata ettiği bir zamanda kimse ben suçlu değilim diyemez. Esnafından tutun da din adamına, öğretmenine ve dışarıda gezen her hangi bir yetişkin insanımıza değin herkes suçludur.
Öyle bir protokol olacak ki kendileri sokağın başında belirdiği zaman benim köy halkım şunu diyecek: “İşte benim idarecim.” Ve ona doğru büyük bir sevinçle ve samimiyetle koşacak. Var mı böyle biri? Varsa ben görmedim kusuruma bakmayın. Ya da vardır lakin protokolün etrafındaki yığınlar yüzünden göremiyoruz.
Bu köy halkı elbette değer verecek üstlerine amirlerine… Fakat bunu artık bütün köy halkının ağzında sakız olacak şekilde üç beş kişiyle yapmayacak yapmamalıdır da! O kadar tuhafıma gidiyor ki bir insan neden makam sahibinin ayaklarının altında ayrılmaz? Bu nasıl bir psikoloji, bu nasıl bir anlayış, bu nasıl bir idrak? Kendini bu kadar değersizleştirme bu kadar yok etme ancak tasavvufta olur. Sizlerde ehli tasavvuf olmadığınıza göre!
Fehmedemiyorum, idrak edemiyorum.
Her bir insanı bu köyün, değerlidir. Bunun farkında olun yeter. Başkasının makam gölgesi altında söğüt altında yatmanın huzuruna benzer bir huzur sizi fazla ayakta tutmaz. Gölgeler güneşe bağlıdır güneşin bir hareketiyle yer değiştirirler ve siz ortada kalırsınız öylece; tek başına, itilmiş. Buna gerek yok köy halkım, buna gerçekten lüzum yok. Güç yan yana olmaktır, kol kola… Yürek yüreğe…
Tavsiyem şu ki makam sahibi olanlar üç beş kişinin arkasındaki sesi duymuyor, bakışı sezemiyor. Sadece üzülüyorum hallerine… Bir yüreğe dahi sevgi sözcüğünü yerleştirememişseniz, bir akla dahi saygı sözcüğünü yaptıklarınızla nakşedememişseniz vay memleketin haline… Bu yöre halkı sevgi ve saygıya aç… Elinizde kepçe önünüzde kazan… Üç beş kişiye tabak tabak gerisine nanay…
Olmaz, olamaz, olmamalıdır.
Düğünlerde seyranlarda önünüzde ayağa kalkmasını istediğiniz maiyetiniz tek bir kişi olabilir. Lakin bu tek kişiler yan yana geldiğinde kusura bakmayın büyük bir güç olur.
1 tek başına hiçbir şeydir
11 güçtür
111 daha büyüktür.
1111 daha da büyüktür
11111 daha daha büyüktür.
Bunu göremeyenlere vah diyorum.
Bu köyün bir deliye ihtiyacı var çıkıp çarşının ortasına “Kral çıplak!” diyebilecek olan bir deliye…
Var mısınız bu oyuna!
İlk ben diyorum o zaman: “KRAL ÇIPLAK!”
Umudum gençlerdedir, bu köyde bir gençlik hareketinin başlaması lazım; siyasette eğitimde, sosyal yaşamda, sivil oluşumlarda vesaire de…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.