- 1098 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Van Gogh'a Mektuplar-2
Sevgili Vincent,
Uzun zaman geçti aradan ve ben sana yazamadım. Şimdi istemeyerekten de olsa sana yazıyorum.
Bir zaman geldi ki, gerçekten çok yabancı gelmeye başladın bana. Özellikle Theo ile aramızda geçen din temalı tartışmadan sonra, sana yazıp yazmama konusunda çok düşündüm. İkimiz birbirimize o kadar çok yabancı kaldık ki, senden gelecek mektupları hasretle beklerken, artık mektup gelmemesi için dua ediyordum. Ama sen, dayamayıp bana yazmışsın yeniden. Eğer beni mecbur bırakmasaydı mektubun, gerçekten bir satır bile yazmayacaktım sana. Theo ile aramızda geçen tartışmanın büyümemesini istemişsin. Melankolik bir duyguyla aramızdaki muhabbeti zehirleyen ateşli tartışmalarımız sonrası artık birbirimizin yüzüne nasıl bakarız diye düşünüyordum. Son zamanlarda Hollanda dışına çıkma mecburiyetim olduğunu sana söylemiştim. Osmanlı İmparatorluğuna, İngiliz Kraliyet ailesinin yazıcısı olarak gönderilmem çok değişik bir duygu oldu. Şu anda sen bu satırları 82 yılı itibariyle, Temmuz sıcağında Hollanda’da okuyor olacaksın. Temmuz rüzgârları Amsterdam semalarında ahenkle bulutları dans ettirirken, İstanbul’un sana güzelliklerinden bahsedeceğim ve bana bahsettiğin kitaplara ilave olarak sana buradan birkaç kitap da göndermek istiyorum. Fars edebiyatına karşı fazla bir ilginin olmadığını biliyorum, ama iki üç kitap da sana hediyem olacak. Feridüddin-i Attar’ın Mantıku’t- Tayr manzum eseri ile Mevlana’nın Mesnevisini bilahare postaya vereceğim. Osmanlı’da ki erkânı tam olarak bilmemenin kusurları ile beraber, 2.Abdülhamit’den gerçekten büyük izzetler gördük. Bu imparatorluk nasıl olurda barbar olarak anlatılır, bilmiyorum!
İstanbul gerçekten muhteşem bir başkent! Keşke bir imkânın olabilse de sen de gezip görebilsen. Deniz şehri olması itibariyle Amsterdam’ın kanalları ile dolu ezgiselliğini bu şehir daha derinden yaşıyor. Haliç ve Boğaziçi gibi deniz kıyısında iki güzel yerleşim yeri var ki, sorma gitsin. Buralarda köprü olmadığı için, kayıklar ile karşıdan karşıya geçiliyor. Biz, özel bir temsil sıfatı ile buraya geldiğimiz için, gerçekten muazzam bir şekilde Türk misafirperverliği görmekteyiz. Hanedan kayığında bu yolculuğu gerçekleştirmek o kadar keyifli ki! 16 çift sıra kürekleri ile çok hızlı bir şekilde seyahat imkânı sağlayan bir kayık bu. Habalcıların pelemerler ile karşıdan karşıya yük taşımaları Fransız fotoğrafçıların iştahını açacak kadar güzel. Deniz şehri olması ve de yüzyıllardır dünyaya hükmeden bir devletin başkenti olması itibariyle İstanbul gerçekten gezilesi ve kalınası bir yer. Ah keşke sen de gelebilseydin! Şimdi seninle ve kardeşinle tartıştığım için o kadar üzgünüm ki! Yüreğim, bir annenin rikkatli çırpınışları gibi özür dileme gayretinde. Fikirlerimizi birbirimize kabul ettirmek zor bir hadise ve hiç gereği yokken böyle bir tartışma içinde kendimizi bulmuştuk. Ama benim Endülüs kökenli ve Müslüman oluşumu unutmanız gerçekten üzücü bir durumdu. Dinimin peygamberine Theo yanlış sözler telaffuz edince dayanamadım. Yine de aramızdaki muhabbetin sürmesi dileğindeyim.
Bu şehir muazzam! Şehir içinde ulaşım yürüme amaçlı yollar ile parsellendiği için, at arabalarını fazla görememekteyim. Daha çok insanlar yürüyerek yolculuk yapıyorlar. Zaten İstanbul’un yokuşlarında at arabaları ile yolculuk etme şansı da pek gözükmüyor. Suriçi buranın yaşam merkezi. İngiltere’de çokça kullandığımız faytonlar daha yeni yeni yollarda dolaşıyor. Buharları vapurlarını kıyıdan izlemek insana İlahi bir komedya yazdırmak isteyen ilham perilerini anımsatacak bir kare gibi duruyor. Boğaziçi’nde yer yer yeni yalıların yükseldiğine şahit oldum. Çırağan ve Beylerbeyi adından iki saray var ki, vezir efendi bizi gezdirirken hayretler içinde kaldık. Amsterdam’da Nieuwmarkt alanındaki Waag kadar muhteşem bu saraylar. Büyük bir incelik ve işleme mevcut. İçerisinde ki zarafet ve ihtişam, devletin ne kadar büyük olduğunu göstermekle kalmıyor, ayrıca insanı büyüsü içinde bırakıyor. Rembrandt’in İsa’yı resmettiği gibi, burada Ayasofya içinde gezip, Meryem anamızın ve de İsa’Nın resimlerini görmek o kadar güzel ki! Ayrıca burada yedi yıl önce açılan tünel ile beraber, tramvayla ulaşımda kullanılıyor. İlk vagonda eşya ve hayvanlar oturuyor. Diğer vagonlarda ise insanlara rastladım. Çok garip bir uygulama. Sebebini sorunca bu Türklerin ne kadar da zeki olduklarını anlamış oldum. İlk vagona hayvan ve eşya konulmasının sebebi muhtemel bir kablo kopması sebebiyle yaşanacak kazada aşağı doğru giden aracın ilk o vagonunun çarpmasını sağlayarak ölü ve yaralı sayısını azaltmakmış. Gerçekten
muhteşem bir fikir!
Lahey’de iken sana anlatmak istediğim çok şey vardı, ama bir türlü vakit bulup da konuşamadık seninle. Mauve gibi bir dostum olsaydı, ilk başta şu karakalem çalışmalarım hakkında bilgi edinmek isterdim. Uzun zamandır seninle sohbet edememiştik, üstüne de bu tartışma olunca, resimlerimi sana göstermek için hevesim kalmamıştı. Yine de bavullarımız boş gitmeyecek öbür dünyaya, değil mi? Bir ara çalışmak için geniş bir oda istediğini yazmıştın Theo’ya. İnan bana İstanbul başlı başına bir sanat eseri ve bu eserden feyizlenip de güzel resimler çizebilmek ve de şiirler yazabilmek hiç de zor değil! Bu şehrin efsunu içerisinde kendimi Arap ezgileriyle süslenmiş danslarda buluyorum. Hissedebilmek çok güzel! Scheveningen kadar güzel köyleri olan bir şehir burası. Özellikle padişah ile beraber nezaret eylediğimiz Büyükada gerçekten muhteşem. Arnavut kaldırımlı sokaklarında gezinip, o temiz havayı solumak, sonrada sahil kenarında büyük bir coşku ile balık yemek! İnan bana Vincent, burası muhteşem bir yer. Her ev, her han bir farklı güzel; Raffaello Sanzio eğer yaşasaydı, sana klasik severliğinin bir övgüsü olarak muhteşem tablolar çıkartabilirdi. Raffaello derinliği ve de ayrıntıyı sevdiği için, İstanbul onun için vazgeçilmez ilhama kaynağı olurdu. Yine de benim anlattıklarımdan senin güzel bir şekilde tahayyül edebileceğini iyi biliyorum. Burada her şey bir giz içinde sanki ve senin de o gize dokunur gibi bu mektubu okumanı istiyorum. O gize dokunmak istediğin an büyü kalkacak gibi. Gözlerimi kapatıyorum ve tekrar gözlerimi açtığımda bu mutlu tabloyu bulabilecek miyim diye düşünürken, evet, İstanbul çırılçıplak bir kadın gibi karşımda. Ama sırları hep içinde gizli. Bu yüzden daha fazla gezip görmem gereken yer var. Sana Ayasofya’dan bahsetmek istiyorum kısaca. Eğer buraya gelebilecek bir imkânın olsaydı, bu mabedin karşısında oturup günlerce resim yapardın, seni biliyorum Van Gogh. 14 yüzyıldır Ayasofya’nın İstanbul merkezinde göğe dokunurcasına yükselmesi muhteşem gerçekten. Burası en eski katedral. Okuduğunu biliyorum, ama bir de benim gözlemimle burayı tahammül etmeni istiyorum Vincent. Şu anda kuşlar, Osmanlı merhamet ile kuşanmış bir halde, Ayasofya’nın önünde şarkı söylüyorlar. Muhteşem bir manzara gerçekten! Bu arada Fransız ressam Pascal’da geçenlerde buradaydı ve muhteşem bir fotoğraf yakalamıştı. Sana mektubun içinde bu resimlerden birkaç tane koydum. Baktığın zaman dediğim gibi düşün İstanbul’u. Ayasofya cami olarak Osmanlı Padişahlarından ünlü Fatih tarafından camiye çevrilmiş. İçeri girip namaz kıldığımda, atmosferi içime çektim. Romanın yakılmış kitaplarının kokusu, güneş ışığından süzülen Truva atı ağıtı ve daha nicesi sevgili Vincent.
Ah kadim kafadar dostum!
İstanbul dedim ya sana, senin sevmekle alakalı Theo’ya söylediğin sözler aklıma geliyor. Ben de ‘ j’ai l’épée dans les reins’ bir durumdayım. Gerçektende sırtıma hançer saplanmış da işin içinden çıkamıyorum. Otuz senedir sevdiğim kızlar ile uzun bir yaşam sürdürememiştim. Ancak sana da bir ara bahsettiğim Drenthe’de kalan kız var ya, hala unutamıyorum arkadaşım. Willemien onu benle tanıştırmıştı. Uzak şehirde oturduğu için görme imkanım çok az oluyor, ama gerçekten bu şehre, İstanbul’a gelince, onu çok sevdiğimi ve özlediğimi anladım. Seninde dediğin gibi hayatta çalışırken her şey beyin ve ellerimiz değil. İnsanın yalnızlığı gerçekten çok acı veriyor. Ruhumun derin bölgelerinde bir sızı var ki, sorma dostum. Tüm kadınlar beni aldatırken, o hiç aldatmıyor ve kızsam, hatta ona ağır laflar da etsem, o hala bana mektup atıyor ve soruyor. Müşfik sevgisi ile beraber o kadar güzel ki onu sevmek! Hep yanımda olup, onunla muhabbet etmek ve de onu sevmek istiyorum. Yaşam gücüm ne kadar dayanır bilmiyorum ama ben kendime sakladığım yalnızlığın en tatlı yanını onun yanında, gözlerinde buldum. Seninde dediğin gibi hiçbir insan aslında günahkâr bir tohumla dünyaya gelmemiştir. Kimse sevmek için günah diyemez! Sabahları uyandığında, loş odanın içerisinde tek başına olmak mı, yoksa kokusunu alabildiğin ve sevdiğini bildiğin bir insanın yanında olması mı güzel? Bence de daha anlamlı olması için hayatlarımızın, sevdiğin bir insanla sabahlamak çok güzel! Endülüs’de duyduğum Mecnun ile Leyla’nın aşkının Osmanlı’da kahve sohbetlerinde bolca konuşulması dikkatimi çekti. Bu devlet, gerçekten dünya için gerekli ve de ne yazık ki son zamanda isyanlar başlayıp, ülke küçülmeye başlıyor. Neyse Vincent, Kee aklıma geldi sevgi derken. Hani yaşlı sevgili kadının. Kee’ye olan aşkın kadar saf duygular besliyorum ben de bu kıza ve Rabbim izin verirse, onunla pek çok vakit geçireceğiz. Chardin tuvali kadar sıcak olan avuçlarımız ve hayatın en güzel saatlerini beraber yudumlayacağız. Sevmek çok güzel ve içinde daima ilahi bir haz duyuyorum. Vincent, ne olur hiçbir din adamı ile atışma bir daha! Sevmek günah değil, buna ben de şahit oldum ve de daima seni savunuyor olacağım.
Son zamanlarda uyku düzenim yeniden bozuldu ve karnıma tarifi imkansız acılar giriyor. 40’ına varmadan ölür müyüz bilmem ama bu hayatta krallar kadar zenginiz sevgili dostum. Bu tabir senindi. Aynen de öyle, krallar kadar zenginiz ama farkında değiliz, olamıyoruz.
Seni ve Theo’yu üzmüşsem, lütfen beni affedin! Yüce Yaratıcı daima yanınızda olacaktır.