- 612 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
'Nara' Gidiyorsun Heyhat?
Türkçe’nin düzgün duruşu, lirikal bütünlüğüne sokak arası protestocuları misali zıt duran; estetik merakını Türkçe kelimeleri bozarak sergileyen, yetmezmiş gibi bir de konuşma hitabetine ekleyen insanlara nispet olsun diye ’Naber nan?’ diyerek tıngır mıngır bir giriş yapmak istiyorum. İtirazı olan? Saygılar..
Her şeyden evvel bir teşekkürü vadesiz kefilsiz borç bildiğim Erdem DEMİRCİ kardeşime sunayım da boynumdaki tonluk yükü kalksın. Sağ olsun Facebook zımbırtısından şahsıma (Hüseyin HAKAN adıyla) bir sayfa açmış; sözlerimi, yazılarımı eli değdikçe yayımlıyor. Hoşuma gitmedi de değil hani.. EyvAllah Erdem kardeşim, altın yumurtlayan tavuğun olur da deve kuşu yumurtası yumurtlar inşAllah. (Altınlar da ayrı mevzu ha, iyi birşeydi dileğim.)
Teşekkürün sağ kolu olsun diye bir de alkış isteyeceğim. Bu ayın 25’inde Van’a geleceğini altını çize çize; üstüne basa basa, sağını solunu döve döve söyleyen şahsın; aynı ayın 19’unda adı sürpriz olan bir olguyla karşıma çıkmasından dolayı yüz ifademde tökezlemeye, mimiklerimde geçici felçliğe sebep olduğu için...
Kucak dolusu sevgilerle kendisini boğazlarım!
Annemin buralardan göçmesiyle başlayan evdeki Godzillamsı hava hâlâ parçalı tesirli devam etmekte. Külhanbeyi gibi nara atıp duran sessizlik, evin her yanından zıngırdıyor. Ekmek aslanın boğazında diyenler de kimmiş? Ekmek, annemin hamarat parmaklarındaymış meğer; o gittikten sonra doğru dürüst bir sofraya oturmayınca anladım.
Ey iki yakası bir araya gelmeyen İstanbul, Kız Kulesi senin olsun; ver bana anamı ha? Kız/ma sakın, kız/ılası her şeyi sana bıraktım bak! Kız Kulesi’ni dahi.. Kes biletini can kenarı, bir yudumla geçir boğazından da gelsin. Alçak’larda dayanamaz, senin sokaklarının çoğu rakımın gibi alçak. Yükseklik korkusu da yok o’nun, gönder rakımı yüksek Van’ına.
Tabi ben yukarıdaki paragrafın billur kelimelerine hafif acı sos eklemiş olduğumdan dolayı okuyanlardan İstanbullu olanlar ’Ben de canım ben de. Sevdiysen de, sövdüysen de..’ demişlerdir haklı olarak. Sevdim oraları ben, sövdüm de. Büyük aşklar, nefretin gebelik testinde pozitif çıkar.
Diplerde çok mu kulaç attım ne? Yüzeye çıkıp yaşamak adına biraz nefes almalıyım. Evet, bunu yapmalıyım!
Esas kısıma geleyim.
Ey benim hörgücü kıyıya paralel uzanan;
Yazları kurak,
Kışları serin günlüğüm...
Ey benim yazlık ev gibi yaz/asım geldiğinde uğradığım günlüğüm;
Ey benim ’gün’lük desem bile haftalık yazdığım sayfam, bu gün beni hiddetlendiren bir olayı kelimelerin koluna kavalye edip sana yollayasım var. Damsız alırsan sevinirim..
Evime, Godzillamsı yuvama fırtına ortasında sallanaduran gemileri çatırdatan bir bitkinlikle yürürken karşıma iki adet ’dönem’ ödevini tam yapıp dönemin uçuk modasına ayak uyduran kişi çıktı. Saçları, seracılıkla meşgul bir çiftçinin hasat zamanı ekini az vermiş bahçe gibi diken diken olup ense köklerinden bale yapan balerin gibi sallanan; her ne kadar ’düşük bel’ dense de resmen ve bizzat ’şalvar’ olan pantolon ve ağız yaylarına gevşemiş bir halde pusu kuran belli belirsiz Trakya kırığı bozuk Türkçe. Onlar da sos eklemekten zevk almış olacaklar ki cümlelerine küfrü eklemeyi unutmamışlar. Allah yardımcıları olsun ne diyelim? Ya imalat hatası var denip geri toplansınlar, ya da araştırıp annelerinin onları aldırma şansı varmıymış bir baksınlar. Yazık, böylelerini gördükçe önce kendi gençlik kavramımdan soğuyorum, sonra da Allah akıl dağıtırken bunların nerede olduklarını merak edip hararetsiz bir muammaya cevapsız sorucuklar ekliyorum..
Dertleri neymiş ne ben anladım, ne onlar anlatabildiler. Tek bildiğim şey şu an buradaki cümlelerin kurgusuyla cevap verip olay mahalinden gemili halimle uzaklaşmamdır. Uzatmaya değmez...
Ben, uzun atlama şampiyonu atlet gibi cümleleri uzun uzun atlayıp yazdıkça hem okuyanın canı büzülecek hem de sen dayanamayıp taşıracaksın beni. İyisi mi Usain Bold’a imrenip uzun mesafeli yazıyı kısa süre içinde tek soluğa sığdırmak. Haydi sevgili günlük, ’günlük’ olan moda sevgilerin bitmesi dileğiyle iyi geceler, renkli rüyalar..