- 849 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
KİRLENME
1987 yılı Ağustos ayıydı. Evliliğimizin ikinci gününde, yaşamı birlikte paylaşmaya karar vermiş iki mutlu insan olarak Alanya’ya gelmiştik. Mütevazı bir pansiyonda kalıyorduk. Her gün sabah erkenden uyanıyor, yollara düşüyor, çevreyi keşfediyorduk. Bir gün yolumuz Manavgat Şelalesi’ne düşmüştü. Ne güzel bir manzaraydı, sanki rüyalar alemindeydik. Eşimle şelalenin kenarına oturup, saatlerce beyaz köpüklerin büyülü danslarını heyecanla izlemiştik. Sonra bir tur otobüsü ile kırk kadar turist gelmiş, kıyı bölgelerine dağılmışlar ve inanılmaz manzarayı seyre dalmışlardı. Ne bir satıcı vardı, ne bir alıcı. Şelale, güneş ve bu güzel manzarayı seyreden insanlar vardı.
Yıllar sonra çeşitli nedenlerle bu doğa harikası yere defalarca gittim. Her gidişte Manavgat Şelalesi ve çevresinin yok oluşunu üzülerek izledim. Önceleri bol duman çıkartan mangallı piknikçiler, sonra yavaş yavaş artan ve bu manzarayı kapatan çirkin dükkânlar oluştu. Develer bile geldi. Eminim ayıların korunması konusunda yasal düzenlemeler olmasa ayı ve ayıcılar bile orada olacaklardı. İpini koparan kim varsa, buradaki çirkin ama karlı pastadan pay alma yarışına girdiler ve bu güzelim alanı yok ettiler. En son geçen hafta araştırma nedeniyle oradaydım, o yerde olmaktan, bu güzel ülkenin bilgili bir insanı olarak utanç duydum, istifra etmemek için kendimi zor zaptettim. Can çekişen Manavgat Şelalesi ve çevresi akıl almayacak kadar kirletilmiş ve yok edilmişti.
Yine son yıllarda ne zaman Antalya’ya gitsem ve yüksekçe bir yerden onu seyretsem, bir zamanlar çok güzel anılarımın olduğu bu şehrin nasıl yavaş yavaş yok edilişinin acımasız kareleriyle yüreğim burkulur. Bir zamanların temiz, sakin, yeşilliklerle bezenmiş bu yer yüzü cennetini, doğal coğrafik ve paleocoğrafik özellikleriyle taş yığını halindeki Siverek’e benzetirim. En küçük bir yağmurda bile sellerin oluştuğu güzelim Antalya şimdilerde zoraki makyajla güzelleştirilmeye çalışılıyor. Genç güzel şehir kısa zamanda yaşlandı, kirletildi, yüzü beton rengine dönüştürüldü ve artık hiçbir makyaj onu eski haline getiremez. Oysa uzmanlar şehrin bu kötü gidişinin önlenmesine yönelik ne kadar uyarılarda bulundular, ancak hiç birimiz ne yazık ki dinlemedik. Entel korkuları dedik gülüp geçtik. Marmaris’ten, Bodrum’a ne kadar çok örnek verilebilir, yok edilmiş doğal güzellikler üzerine.
Çevre Bilimi derslerinde en sıklıkla anlattığım konulardan biridir çevremize karşı tutarsız ve iki yüzlü oluşumuz. Çevrenin kirletilmesine yönelik olarak en şiddetli tepkilerin dile getirildiği uluslarası bir çevre toplantısının öğle oturumu için dışarı çıktığımızda, toplantıyı düzenleyen üniversitesinin merkezi ısıtma ünitesi üzerindeki simsiyah dumanı görünce yüzümüzde garip ve acı bir gülümseme oluşmuştu. Pek çoğumuz arabamızla yolculuk yaparken, yediğimiz ve içtiğimiz çeşitli nesnelerin ambalajlarını dışarı atmıyor mu? Sigara izmaritlerini yere atmayan bir aydın görebildiniz mi hiç? Bırakın çevreye yararlı olmayı, kaçımız çevreye hiç zarar vermeden yaşadığını iddia edebilir? Öğrencilerimin yok olan bir çevre için ne yapmalı sorusuna en genel yanıtım, hep “Diyojen” tavrıdır.
Kirletilen, kirlenen ve yok olan sadece çevremiz mi? Değil elbet. Bütün bunların anaforu içine girmiş olan bizler de kirlenip, eriyor ve hızlı bir şekilde kaybolma sürecine hızla yaklaşıyoruz. Son yıllarda toplumda rastlanılan ahlak dışı olaylardaki aşırı artış, kirlenmemizin boyutlarını gösteren en önemli göstergedirler. Şüphesiz ki çevremiz ile birlikte gördüklerimiz ve ruhlarımız ile birlikte yaşama ait değerlerimiz de kirleniyor. Saygı yok olurken sevgi bulutları üzerimizde gezmiyor artık. Bu tükenmişlik içerisinde kurduğumuz dünyalarda, kendimize taktığımız prangalarımızla kalabalıklarda sürgün hayatı yaşıyoruz. Ne garip tanıştıktan sonra ilk sorulan sorular işin, maaşın, etki gücün vb. ile ilgili oluyor. Geleceğimizi kaybediyoruz, biz kaybediyoruz. Bir dosta arada bir yazmayı çoktan unuttuk, aramadan önce ise kontür hesabı yapıyoruz. Sonra da soruyoruz ne oluyor bize diye soruyoruz. Kirlettiğimiz ve yok ettiğiz çevrede, bizde kaybolup gidiyoruz.
YORUMLAR
Doğa insanın parçası olmaya hazır ama biz insanlar onun bu talebini elimizin tersiyle itiyoruz,sonra itmekle yetinmeyip yok etmeye ,sonra da pişman olup yapılan makyajlarla tolere etmeye çalışıyoruz.Ama makyaj çevrenin sadece kısmi görüntüsünü değiştiriyor.Zaten yağan yağmurlar da bu makyajı silerek tüm çirkinliği ortaya çıkarıyor.
Sıklıkla zihinlere hatırlatılması gereken bir konuyu bu platforma taşıdığınız için teşekkürler.
insanlar ne acidirki bir turlu ögrenemediler dogayla birlikte varolmayi . Insan havasiz , susuz yasayabilir mi , öyleyse nedir bu tahribat , anlasilir i degil gercekten de dediginiz gibi .. Ayrica inasan yasaminda cevre önemli oldugu kadar ruhunun temizligide cok önemli elbette .. Umarim insanlarimiz anlarlar bir gun dönusu imkansizlasmadan bazi seyleri , elinize saglik böylesi önemli konulara degindiginiz icin , tebrikler , sevgiyle kalin .........