- 4235 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AMATÖR KALEMLER KONÇERTOLARI
Hey şair, koy dosya kâğıdına oynak bir Mozart havası da keyfimizi bulalım…
Alışık değiliz buna hiçbirimiz değil mi? O da ne demek gibi bir mim oluşabilir kafamızda muhakkak, farkındayım. Fakat maalesef günümüzde bunun çok normal bir olgu olması gerek. Çünkü kalem tutmasını bilen hemen herkes şair ya da yazar oldu Aziz Nesin ironi gerçeklerine inat. Demiyorum ki kimse bir şey yazamaz yaşayan gerçek yazarlar şairler varken. Bukowski harici hemen bütün yazarlar (bir söyleşide Bukowski’ye Dostoyevski sorulduğunda ‘O da kim’ cevabını vermişti) bu işe amatör olarak başlamıştı elbette. Bütün ustalıklarına karşın yine ‘Ben’ demiyorlardı orası ayrı bir güzellik. Chopin’in anasının karnında öğrenmediği gibi piyanoyu, yavşakımsı Fazıl da annesinin karnında öğrenmemişti muhakkak. Bazen öyle bir an geliyor ki, dilin kemiği olmayışı, sanatçıya antipati oluşturuyor. Ne kadar iyi icra ederse etsin sanatını sanatçı, söyledikleri karşısına korku salan şaheser bir heykel gibi dikiliyor bazen. Heykelin elinde bazen zebani dirgeni bazen mızıka olabiliyor ki bu sanatçının kendisinde bitiyor. Tıpkı Fazıl ile bit yavrusu örneğinde olduğu gibi. Fakat sorun her ne olursa olsun, direkt sanata tepki olarak belirmemeli tavır. Sanatçıyı sevmeyebiliriz, evet, bu anlaşılabilir bir durumdur ki kimse kimseyi sevmek zorunda da değildir. Ama görünen hiçbir gerçek inkâr, tenkit ya da buna benzer başka yollarla yalana dönüşmeyecektir. Adam çok iyi yazıyordu ama gaydır, çok iyi söylüyordur ama yasadışı bir örgüt yanlısıdır, ne yapacağız, dinlemeyecek miyiz onu, okumayacak mıyız? Hayır, okuyacağız. Sanat sanat içindir anlayışı savunuculuğu değil bu benimkisi, anlatmak istediğim şey bambaşka. Sanat sanat içindir görüşünü sonuna kadar savunan bir cümle sanatkâr edebiyatı sokağa sokamamıştı şimdiye kadar. Kimi zaman ‘garip’ olarak sokulmuştu sokak edebiyata ama edebiyat sokağa adım atamamıştı pek. Eğer şiir yazmak dünyanın yerel dili, yerel dini, yerel tiniyse duyguyu köylüye de aynı hissettirmekti akademisyene de aydına da edebiyatçıya da. Her insanda mutlaka aynı hissiyatın olmasını bekleyemezdik ki bu insanın kendi megaloman ideleri olurdu zaten ama bir aşk şiiri bütün herkeste hoş bir intibah bırakmalıydı. Zaten edebiyat, zaten şiir ‘Kubbede kalan hoş bir sada’ idi. İşte bütün bunları irdeleyerek, bunlara kendimce yoğun kafa yorarak şiir dedim. Şiirde bir şey var. Eğer yalana yaslı her aşkı bir şiir kanatıyorsa ancak (Yalana yaslı her aşkı bir şiir kanatır ancak… Mustafa Suphi Yeşilyurt) şiir vazgeçilmez olmalıydı. Şairin kendi dili değil dizeleri vardı. Her dildendi o dizeler. Herkese aynı duyguları yaşatmak için icat olunmuştu dünyanın yerel dili şiir. Herkesin içini kıpırdatmak için…
Şimdi ise günümüzde şu var: Ben şairim, ben yazarım… Ben deme bencilliğinden kurtulamayan insanların ürettiği şiir vardı artık. Hoş sada kimsenin umurunda değildi şimdilerde. Geçenlerde bir sanat galerisine gidip son derece hoş, son derece dostane karşılandığım bir şaire tarafından bu belirttiklerime dobra dobra açıklamalar gelmişti. ‘Bu devirde üç türlü şiir var artık kardeşim: Birincisi karı kız tavlamak için ben şairim ayaklarında bir şiir, ikincisi sosyal bir statü edinebilmek için yazılmış bir şiir ve gerçekten şiir, gerçek şairlerin yazdığı, şiir için, edebiyat için, aşk için ve dünyayı dizelerle yerel kılmak için yazılmış bir şiir. Maalesef, ilk iki söylediklerim yoğunlukta ama onlarda umurumuzda değil…’ İşte şairemiz bunları söylerken diğer masaların birinde oturan tanınmış bir şair (gerçek şair demem daha yerinde olacaktır kanısındayım) daha önce sanal bir platformda 3-5 kelime konuşmuş olmamızın verdiği samimiyet ve aşinalıkla masamıza kadar zahmet edip bizimle sohbet etti, halimizi hatırımızı sordu. Tabi, amatör bir edebiyatçı adayı olarak gururum okşanmıştı bu durumdan ama yine de şaşırmıştım bu nezaketine nice ikinci ve üçüncü gruptan olan şairlerin yüze bakmamalarını görüyorken sürekli. Edebiyat camiasında tanınmış şairenin ‘Aa, siz tanışıyor muydunuz’ sorusuna ‘Tabi ki…’ diye içtenlikle cevap veren şair ile sadece birkaç kelime diyalogumuz olmuştu. Ama belli bazı şeyleri aşmışlıktan geliyordu bu davranışları mutlaka. İşte sanat sanat içindir savunuculuğu yapmıyorum dememden kastım tam olarak buna tekabül ediyordu. Şimdiiiii… Anlatacağım diğer konu… Geçenlerde bir sosyal paylaşım sitesinde yazdığı konçertosuna yorum yapmamı beklediğini belirtip yorum yaptığımda beni şamar yemişe döndüren bir kalem mi daha profesyonel yoksa pek tanımadığı halde amatör bir şairi yüreklendiren ve gururunu okşayan bir kalem mi kavgasına tutuşturmalı mıyım kendimi diye düşünüp duruyorum. Bir insana yapılacak en büyük kötülüğün iyilik olduğunu işitmiştim yine aynı sanat galerisinde güzel bir ağızdan. Mantıklı açıklamasını duyduğumda sanırım haklı diye geçirmiştim içimden ama edebiyatta gerçekten doğru olduğu kanısındayım bu düşüncenin. Güzel olmayan bir esere kendimiz yazmış bulunduğumuz için kötü demeye dilimiz varmıyor ama herkesten iyi olmuş, harika olmuş, sen mükemmelsin gibi şeyler duymaya neden ihtiyaç duyuyoruz, malum. Ama diğer tarafta Ömer Hayyam var? ‘Ben benden başkası olamam’ diyor ama. Ego tatmini için eserine çok güzel denmesi kadar bayağı bir şey olmadığı amatör kalemler tarafından hiç anlaşılmıyor ama hep konçerto yazılmaya devam ediliyor. Bestelenmiş, bestelenmemiş kimin umurunda, güzel densin de, gerisi mühim değil kendisine edebi edepsizlik yapıldığı bilinmeden…
Edebiyat artık ya edebi kısmıyla ilgilenilir oldu ya da yat kısmıyla. Edebiyat ebediyat’a geçmiş, farkında değiliz. İşte bu yüzden diyorum ki;
Hey şair, koy oradan dosya kâğıdına oynak bir Eros havası da keyfimiz yerine gelsin. Yazmana ne gerek, çal…
YORUMLAR
Zorlu bir konuda sivri yazı yazmışsınız. Haklı olduğunuz çok konu var. Fakat kim burada kalkıp da Say'a gay'a dil uzatır. Kültürsüzlüğün dikalası olma mı? O duruma kim düşmek ister. Varsın Şımarık olsun. Varsın anormal olsun. Varsın kaba olsun. Kendeni hiç anlayamasak da varsın anlar görünelim. Şakşaklayalım.
Neden bu yazıya eleştiri gelmedi sizce?
Yuhalanmak var ucunda.
Her satırda tas tamam size katılmamakla birlikte çoğunlukla hemfikiriz.
Yürekli cümlelerden dolayı sizi içten kutlarım.
Ama'yı çok sık aralıklarla kullanmışsın. Ara sıra Fakat'ı denesen daha hoş olur bence.
Tebrikler.
Selamlar.
Puan çok önemli mi?