- 2080 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Gülmek Ya Da Gülmemek
GÜLMEK YA DA GÜLMEMEK…
Gördüğü o korkunç rüyadan sıçrayarak uyandı... Titriyordu… Gülen çocuklar görmüştü. Kahkahalar ile gülen çocuklar…
Daha da korkuncu…
Bir süre soluk alıp, gördüklerinin sadece rüya olduğunu idrak ettikten sonra, hızla kumandayı ter içindeki eline alıp televizyonu kapattı. Anlaşılan bir yıldır sık sık olduğu gibi yine koltukta uyuyakalmıştı… Televizyondaki o çocukların kahkahalar attığı program da rüyasına girmişti…
Kumandayı elinden bırakıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı... Fazla ses çıkarmamak için kendini zorluyor, eliyle ağzını kapatmaya çalışıyordu.
Canını acıtıyordu gülen çocuklar… Ne zaman bir çocuğun güldüğünü görse ağlamaya başlıyordu çünkü onun için bir çocuğun güldüğünü görmek, kendi çocuğunun bir daha asla böyle gülemeyeceği gerçeğiyle yüzleşmekti… Ve kaçtığı kadar da karşısına fırlıyordu bu gerçek… Aynalarla dolu bir odada kendi görüntünden kaçmak gibi nafile bir çabaydı bu… Çocuklar gülerdi… Nerede, ne zaman, ne sebeple olursa olsun…
Böyle koltukta sürekli uyuya kalması sebepsiz değildi. Geçen yıl geçirdikleri o korkunç kazadan sonra hemen hemen her gece çocuğunun odasına dakika aşırı gidip gelişlerindeki tedirgin adımlarda ertelenen uykuların vücuduna taksit taksit geri ödenmesiydi…
Geçen yılki kaza…
Mutlulukla aralarına aşılmaz bir set çekmişti aniden. Elindeki bir şeyi kaybetmek acıydı. Ve eğer geçmiş daha güzel ise bugünden, acıya dönüşüyordu hatıralardaki mutluluklar hatıra geldikçe…
Koltuktan kalktı. Mutfakta, yemeğini hazırlayıp oğlunun odasına yöneldi. Kapıya geldiğinde gözlerini silip yine kaşlarını çatıp o “sert, mesafeli” maskeye büründü… Kaza asıl seti anne baba ile oğulları arasına çekmişti. Ellerinden alınan mutlulukların üstüne bir de onları zoraki bir ölüm oyununa sokmuştu…
Oyunun kuralı bir maske takmak ve içlerindeki sevgiyi ömür boyu hapsetmekti. Çocuğun ise bu oyundan haberi olmayacaktı…
Ve tek bir yanma hakları dahi yoktu… Eğer maskeyi çıkarırlarsa…
O maske çok canını yakıyordu. Oğlu, hiçbir şeyden habersiz, o gözlerle ona bakarken ona öyle davranmak bir anne için ölümden daha zordu. Fakat bunu onun için yapıyordu ve dayanmalıydı… Mecburdu… Doktorun söylediklerini aklından çıkaramıyordu... Çıkarmamalıydı…
Derin bir nefes alıp kapıyı açtı… Fakat o anda tepsiyi olduğu gibi yere bıraktı… Besim’in yatağı boştu…
* * *
Eyüp Ferhanoğlu yani sahne ismiyle Eyo kuliste son hazırlıklarını yapıyordu. Birazdan salonu dolduran ve şovu büyük bir heyecanla bekleyen yüzlerce çocuğu güldürecekti. Fakat o ağlıyordu… Aynaya baktı. Ağlayan bir palyaço vardı aynadaki görüntüde… İşi güldürmek olan ama kendi ağlayan… Ayna her zamanki gibi tersten göstermiyordu… O gerçekten ağlıyordu…
Ne kadar şanslı olduğunu düşündü salondaki çocukların…
Bir yıldır ara vermek zorunda kaldığı gösterisine şimdi para kazanmak için devam etmek zorundaydı. İçi kan ağlasa da güldürmek zorundaydı.
Kapı çalındı. Kapıdan kafasını uzatan genç, makyajı ağlamaktan hafif bozulan komedyene hazır olup olmadığını sordu ve gösterinin anonstan sonra başlayacağını söyleyip kapıyı kapattı. Eyo yerinden kalktı aynada son bir kez kendine baktı, makyajının bozulan yerlerini düzeltip sahne kapısındaki yerini aldı ve anonsu beklemeye başladı…
İşte o an gelmişti. Adı anons edilir edilmez o kendine has koşuşuyla sahneye fırladığında salondan büyük bir alkış koptu. Selamını verip şovuna başladı. Salonu hıncahınç dolduran çocukların kahkahaları ilk dakikadan itibaren adeta sahneyi titretiyordu. Fakat bu kahkaha tufanı aniden çığlıklar ver bağrışlarla kesildi. Salonun en arka sıralarından geliyordu bu çığlıklar ve birçok kişi oraya toplanmıştı. Diğer seyirciler de ne olduğunu anlamak için kafalarını o noktaya çevirmiş şaşkınlıkla oraya bakıyorlardı.
Ne olduğunu anlayamayan Eyo şovunu kesti. Sahneden inip o noktaya doğru koşmaya başladı…
* * *
Genç bayan, oturduğu koltukta küçük çocuğunu kollarından tutup yukarı kaldırıp aşağı indiriyor, ufaklık da ona kahkahalarla cevap veriyordu. Bir süre oynadıktan sonra çocuğu aşağı indirip kucağına oturttu. Yanağını uzun uzun koklayarak öptü. Kumandayı diğer eline alıp televizyonu açtı. Ana haber bülteni başlamıştı. Spiker ilk haberi sunuyordu:
Tıbbi olarak "gülmesi yasak" olan Besim, evden kaçarak, komedyen babasının palyaço gösterisine gelince, “gülmekten” öldü.
Gösterisine başladıktan bir süre sonra izleyici kahkahaları çığlıklarla kesilen ünlü komedyen Eyüp Ferhanoğlu, salonda fenalaşan ve kurtarılamayarak yaşamını yitiren izleyicinin, oğlu Besim olduğunu öğrenince sinir krizleri geçirdi.
Ünlü komedyenin oğlu Besim’in geçtiğimiz yıl geçirdiği bir kazada beyninde oluşan hasarın sonucunda, tıbben gülmesinin yasaklandığı öğrenildi. Kazadan sonra doktorları serotonin hormonu dengeleme sisteminin bozulduğunu, bu nedenle güldüğünde fazla salgılanacak hormonun Besim’in ölümüne neden olabileceğini belirtmişler ve bu konuda anne-babasını uyarmışlardı.
Yaklaşık bir yıldır "gülme yasağı" ile yaşayan Besim Ferhanoğlu, dün annesi uyurken evden kaçıp babasının gösterisine geldi. Babasının sahnedeki esprilerine kahkahalarla gülen talihsiz Besim hayatını kaybetti.
YORUMLAR
Öncelikle, Son derece akılda kalıcı bir hikaye. Küçük Bir kaç bölümün sonunda okuyucuda merak bırakması, en sonunda da olayları birleştirmesi, tek kelimeyle "profesyonelce" idi. Çıkarılan her albümün adına bir dizi yapıldığı doksanlı yıllardaki bir kurguyu hatırladım, şeker yemesi yasak olan çocukları... tabi hüzünlü...
Olayın ortalarındaki ileride doldurulacağı izlenimi verilen boşluklar, aynı zamanda okuyucunun dikkatini de canlı tutuyor.
Deftere hoşgeldin Emre, geleceğin büyük sanatçısı...
Emre Seven
Ne diyeceğimi şaşırdığım bir an oluştu öykü bittikten sonra. Sıradışı ve göz alıcıydı, hikaye boyunca sürüklendim ama ellerim suya sabuna dokunma dedi ama dinlemedim hiç. Her bitişten bir başlangıç yarattı gözlerim. Ve hala tesirindeyim. Tebrik ediyorum sizi.