- 1206 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Senin Gözlerinde Tüter Asya
Sıradan bir sabah mı? Hayır..Dün gece yaşadığım duygu yoğunluğu henüz geçmiş değil.Sabahleyin aldığım mesaj beni tekrar uzaklara çok uzaklara alıp götürdü..
-Beklersen kaçar,derler ya evde oturup beklemiyeyim, dedim kendi kendime.Sokağa çıkayım.Hazırlandım.Birkaç lokma ayaküstü atıştırıp sokağa çıktım.
Ne zaman kendimi biraz mutsuz hissetsem çocukları görmek onlarla konuşmak bana hep iyi gelmiş derdimi üzüntümü unutturmuştur.
Çocukların en sevdiği mekanların başında şüphesiz oyuncakçılar gelir..Ta ortaokul sıralarından beri arkadaşlık ettiğim yılların süzgecinden geçerek artık dostum olan Nebile’ye uğramaya karar verdim.
Nebile toptancıdan yeni aldığı oyuncaklarını henüz yerleştirmiş raflara.Yerleri paspaslamakla meşgul.Beni görünce elindeki paspası kenara itip boynuma sarıldı.Gözleri dolu doluydu.
-Özlem bu olmalı ,dedim kendi kendime.
Gözlerinde biriken birer inci tanesi gibi yanaklarına süzülen yaşları parmaklarıyla silerken:
-Hoş geldin,dedi.
-Geç otur.Çoktandır yoktun.Uğramadın merak ettim seni.Evine uğradım geçen pazar kapı duvar.Evde kimse yok.Galiba kızıyla bir yerlere gitti, diye yorumladık bizimkiyle.Gölcük’e gidiyorduk.Seni de aramızda görmek istedik.Biraz dertleşirdik.Fena mı olurdu?Kısmet işte sen yokmuşsun..Eee anlat bakalım nerelerdeydin.Haberler sende...
Ne çok şey biriktirmişti.Gözleri ışıl ışıl ha bire anlatıyordu.Dünya derdi birini çözsen öbürü sıradayım, der.
Hoş sohbet arada dükkana annelerinin elinden tutarak gelmiş minik müşterilerin tatlı cıvıltılarıyla bölünüyordu..Bu yemek sonrası yenen sütlü birtatlıydı sanki..Günlerdir belki aylardır özlemini duydukları belki geceleri rüyalarını süsleyen oyuncaklara bir bakışları var minik yüreklerin, hangi sözcükler bunu betimleyebilir, anlatamam.Bu sadece görülmesi ve hissedilmesi gereken bir şey olsa gerek.
-Nebile anımsıyor musun?Seninle bebek görmeye gidecektik, dedim birden.
Yoldan geçerken selamlaştığım hal hatır sordğum genç kadın Asya yeni bebek sahibi olmuştu.
-Hadi ,ne bekliyoruz ki dükkanı birkaç saatliğine komşu kıza bırakayım çıkalım,dedi.
Gözle kaş arasında işi halletmişti bile.
-Hadi dedi.Oyalanmayalım
.
-Ama Nebile oyalanmak gerek.Eli boş gidilir mi hiç bebek görmeye? Birkaç tuhafiyeye uğrayıp ciciler bakıcaz.Başka yolu yok.Yoksa minik hanımefendiler gülümsemezler bize..
Güldü.
-Haklısın canım ,dedi.
Öğle saatlerinin bunaltıcı sıcağı her yeri sarmıştı.Öyle aheste beste alışveriş yapılacak zaman değildi.Uğradığımız ilk dükkandan iki hoş elbise aldık.İkiz bebeklere hep aynı şeyi giydirirler.Birbirlerini kıskanmasınlar diye.Tuhaf bir önyargı gibi gelir bana.Daha el kadar bebek nereden bilecek kıskanmayı...
Hani bir öykü vardır.Ayıya sormuşlar.Bu yıl meyveler nasıl olacak diye..Ayı ağzını şapurdatıp yanıt vermiş.
-Hem çok bol hem çok tatlı hem de çok iri olacaklar, demiş..
Gülerek tekrar sormuş adam.
-Nerden biliyorsun,diye..
-Hiç ...canım öyle istiyor,demiş..
İşte biz büyükler küçükleri de kendimiz gibi biraz kirlenmiş yada kirlenmeye hazır sayıyor olmalıyız..
Bu arada yukarıdaki öykü konunun akışına pek de uymadı.İçinizden geçirdiğinizi ben açıkça söylüyeyim.Ama hoş bir öykü.Tersten bakılırsa biraz konuya uyuyor bile denilebilir..
Birkaç dakikalık yürüyüşten sonra Asya’nın evindeydik..
Hani derler ya ete kemiğe bürünmüş;Asya sevginin, aşkın, şefkatin, merhametin, iyi ve güzele dair her hissin ete kemiğe bürünmüş hali gibi karşımızdaydı.Hayatımda gördüğüm en güzel anne...Bütün annelerden güzel..Elleriyle bir dokunuşu var yavrularına...Sanırsınız bir çiçeğe bir kelebek konmada..
Sanki biberondaki mamayla değil gözlerinden akan sevgiyle bebeklerini besliyor..
-Bu gün kırk altıncı günündeler.Aslında biraz erken doğdular.Bir hafta kuvezde kaldılar.Üç gün anne sütü aldılar.Ana kokusu duydular.Üçüncü gün:
- Şükrü dedim ne olur bebekleri anneleri bir daha emzirsin, bir kez daha anne sütü içsinler.Sağolsun beyim kırmadı beni.Aldık götürdük.Ana yüreği bebeklerine sevgiyle baktı.Ne deniz ne Derya anne sütü almadılar gittiğimizde.Sanki hissetmişleri.
Asya’yı dinlemek mi zordu Asya’nın anlatması mı bilemiyorum.Gözlerim yaşla doldu..Öylesine sevgi dolu gözlerle bakıyordu ki..Bebeklerin her anını ezberlemişti sanki...Anlatırken saniye atlamak istemiyordu..
Nebile, Deniz’i kucağından beşiğine bırakırken; Derya annesinin kucağında besleniyordu...Kucağındaki bebeği beşiğe koyup doğrulduğunda Nebile’nin de gözleri dolu duluydu.Asya’daki sevgi gözyaşlarından bir halka olmuş üçümüzü de içine almıştı.
-Biliyor musun abla on dokuz yıl hasretini çektim bu günlerin..Hamilelik gibi bişey bu.Ha bu gün ha yarın diye diye yaş geldi otuz yediye...Bir on sene evvel olmalıydı bu..Kısmet böyleymiş.
Birkaç saatliğine yapılması planlanan ziyaret uzadıkça uzuyordu.
Annelik babalık ancak emek verilince gerçek değerini bulabiliyor ,dedi Nebile.Sadece doğurmak iş değil...
Bir eliyle Deniz’i, gözleriyle Derya’yı okşayan Asya söze karıştı..
-Benim babam, dedi.Ben henüz bir haftalık iken tomruk yüklü bir traktörün karıştığtığı bir kazada tomrukların altında ezilmiş.Onu hiç görmedim.Hiç baba özlemi de duymadım.Şimdiki babam otuz yıl bana babalık etti.Allah rahmet eylesin.. Kendimi asla üvey hissetirmedi bana.Derya ve Deniz eve geldikten on gün sonra rahmetli oldu..O da torunlarını görmeliydi..Ah..
Aşk senin gözlerinde tüter Asya..Sevgi senin gözlerinde..
22/07/2011
ÖDEMİŞ
YORUMLAR
İçkinin yanında giden çerez, yemeğe katılan çeşni gibi. Günü kurtarmış sanki diğer öykülere bakınca. Sırf bu öykünüzü okusam her halde daha sıcak bir eleştiri yazardım ama Beyaz kelebekler mevsiminden sonra, bu kadar ancak. :)
Her öyküsünün ayrı bir değeri vardır öykücüde bilirim bunu elbet...
Kaleminize sağlık...