Desem
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Desem;
Telgraf tellerindeki boşluktan hissetmek geçti hesabımıza.Ancak ulaşılabilmiş sözler kadar yetersiz ve ulaşılamamış sözler kadar açız kendimize.Pencereden sarkan masal kaçkını peri ,köprüden sarkan ölüm sevdalılarını çevirdin kaç dönülmez çıkmazlardan .Seni kendime sardım beyaz buluta sarar gibi ama yine de eksik,rüzgarı masalı anlattığı hışırtı.Bize hep akşam be gülüm,bize hep akşam…
Fotoğraflarımız ,gülümsemelerimize kavuşunca renklenir,gölgen ben de sen …Dönüşüp duran akşamları hep ertelenen sabahları ilk üşümüşlüğümüz temmuz gecesinde nefesimize sar.Yekten vuruyorsa bizi yağmur yemiş kaçışlarımız o zaman döngü deyip geçme bu başka…
Desem;
Ay ince boyunlu ,beni kozasında saklayan kişi,bitir ipeğin bana hasretini ,gümüş telli gramofon ikimizin şarkısını çalsın sen beyazlar içinde sarı metallerle ağırlaşmışken bir kırda.
Desem;
Oysa güneş hiç oturmaz ,bir vakit hariç .Çocuklar düşlerinde çizer ve oturtur güneşi en tepeye yamuk çizgilerle sapsarı.O heceyi hep arar .Biz iki masal kaçkını ne çok düş sığdırdık kentlerin arasına sıralı,her birinin üstünde iki kumru tünemiş olan telgraf direklerinin aralıklarına .En çok da özlemi.İçimdeki sonsuz tenhalık artık seninle dolu ey kısık kumru sesim.Gölgen ve ben…
Desem;
Hiç dokunmam mı sürgün veren çiçeğe?Bizatihi ben değil miyim sonsuzluğa hapsolmuş kavuran hasretinle.Okuduğuma nokta yok ben de,yeşerir durur içimde ,güneşle demlenmiş çayımı her içtiğimde .Zamanı ancak on parmak avuçlar ve göllerim noktalarken bir sonu daha sen tekrar başla güneş battığında.Limanlardan uç da gel dudağıma;kon mavi peri bize, günah yok bize.
Desem;
Tarlalar kabarırken suyu bükene aşık olur bir med zamanı .Ve mayısta tanır iki mayıslı akan su ;biri deli biri eşkıya.Düş içinde düş ,allahım bu ne zor imtihan !Çeksin ellerini sarı gemiler ,rotasız adresler artık aşikar .Aynalar çatlak ,hüznüme sebep cam kırıkları.Sabrımsın yine de geçerken gri yalnızlık bizden.Kabullenmek de olmasa…
Desem;
Ben hep yıldız vakti balkondayım ,gözlerini yakalama sabırsızlığında.Battaniyem iki kişilik sırtımda ya sen ben de misin?Ellerim ezberlesin yüzündeki vadileri,ovaları,dağları ve okyanusu; o zaman ruhum azad…
Başını yasla bana ey sevgili ve izin ver sadece sana susayım ay gecede doğarken.Tüm semboller artık sensin,yüzünü dök ellerime.Vasiyetim kabullenmen dedin;oysa nerde görülmüş bir mor dağın diz çöktüğü.Vasiyetimdir;yeşil dalım kırılsa da moru tuvaline ek.
Aslolan içteydi.Gece de uyumayıp balkonu düşleyen.Ne devinirse devinsin sensin hep yek.
Desem;
Kırlangıçlar saklasın sendeki çocuğu sen ne bilirsin hem kendinden saklanmayı kendi gölgendeyken.Avlu düşle mavişlerin sesinden geçilmeyen,avlu düşle kem nedir bilmeyen ve bir avlu düşle sevinçten susan .Kuşların gurbetinden sarkan mayıslı iki balkon müptelası toplasınlar yıldızları takvim yapraklarını ,sıksınlar can özlerini ,sonrası sabır..
Desem;
Mektuplarından çıkmasın yağmurun sesi ihtilalci çocuklar bilsinler ki bu kayalar bizim ,buyursunlar.Bahçelere aşk mektuplarımı fidanlara astım ,manifestosu yine sana.Aslolan insan olma ya;sen de ne güzelsin,ne güzel ,güzel …insansın.
Dokundum telgrafın tellerine ey sevgili .Sükuttur artık bana zaman .Kabullendim yakınlığını ,mesafe ne boş bir laf…yazılacak son bir öyküm daha var .
Kumru sesin kulağımda…
Ufuk Ataman