ikinci kat
Sabahın ayazında günü ilk ışıkları odama dolarken battaniyeye daha bir sarılmak bir işe yaramıyor.Daha bir ay önce neler anlatmışlardı bana bu şehirle ilgili.Bir cennet sanmıştım burayı anlatılanlardan sonra.Aslında belkide benim kötü bir zamanıma denk geldi.Otel odasının sarı duvar kağıdı,çalışmayan telefonu ve olmayan duşu bu hoşnutsuzluğumda pay sahibi olabilirdi.Babam hep aklın insanı batıran yada çıkaran,ama kesinlikle kişiyi aynı bırakmayan bir şey olduğunu söylerdi.Babam bunu neden bu kadar çok sık söylerdi bilmiyorum ama şimdi aklımdan geçen bir düşünce buna bir neden buluyor.O hep hoşnutsuzdu ve asla merhamet sahibi bir adam değildi.Ben onun itici rüzgarıyla bu ülkeye gelmiştim.Gelişimin ikinci günü başlamıştı bir kaç gecedir olmayan kabuslar.Birini anlatayım izin verirseniz.
Bu korkunç rüyaların birinde babam ve ben,bir tarlada deliler gibi çalışıyorduk.Ben çok susuyordum.Babam ise bir makine gibi çalışıyor ve asla su içmiyordu.Daha fazla susuzluğa dayanamadığım için birkaç metre ilerimizde duran çeşmeye doğru hareketleniyordum.Babam o korkunç gövdesiyle önüme dikiliyor ve su içmeme izin vermiyordu. Bacaklarının arasından kaçmayı deniyordum ama babam bir kapan gibi kafamı bacakları arasına sıkıştırıyordu.Bunu şaka için yaptığını sanıyordum ve yüzünde bir gülücük,hiç değilse bir anlık tavizle yumuşamış bir çizgi arıyordum ama görünürde böyle bir durum yoktu.Babam eğiliyor ve terlemiş yüzünü yalamamı söylüyordu.Bende o korkunç susuzlukla babamın terini yalıyordum.Sonra babam ayağa kalkıyor ve çalışmaya devam ediyordu,tuzlu terinin beni daha da susattığını çok iyi bilerek.Babam bir tanrı-adamdı ve asla insani değildi.Susamaz,acıkmaz ve yorulmazdı.Gerçek hayatta neyse bu kabustada aynıydı aslında.Babam tarlada çalışmaya devam ediyor,taze ruh bitkilerini elindeki devasa orağıyla kesiyordu.Kestiği ruh bitkileri göğe yükseliyor ve bir noktada durup kendi etraflarında bir süre dönüp babamım övüyor,ardından çığlıllar atarak kayboluıyorlardı.Babam bu övgülerden etkilenmişe benzemiyordu.Yüzü bir mermer kadar katı ve ve sertti.Birşeyler söylemek için ağzımı açıyordum ama sesim çıkmıyordu.Babama bir meydan okuma gösterisi yapmaya karar veriyordum sonra.Çeşmeye doğru koşuyor ve kollarımla giderek benden uzaklaşan musluğu tutmaya çalışıyordum.Babam birden önümde ortaya çıkıyor,bazende bedenimin içine girip ’ben’oluyordu.Sonra artık havanın çalışmak için epey karardığını görüp eve dönüyorduk.Rüya bu şekilde bitiyordu.Bu rüyalarımı babama anlatsaydım ne derdi kimbilir? Başka kabus ise bir kuzey kutbunda geçiyordu.Babam elinde dev bir keskiyle bir buz dağını yontuyordu.Yontulan buz dağından üzerime buz parçaları dökülüyordu ve çok üşüyordum.Babamdan ateş yakmak için izin istemiştim ve o yine doğasına uygun davranarak bu izini vermemişti.Yüzü adeta buz dağı gibiydi.Sanki kendi ruhunu yontuyor, onu bu bizden başka kimsenin olmadığı yerde ehlileştirmeye çalışıyordu.Ama bu imkansızdı.Bunu denemiyordu zaten.Onun tüm yaptığı meydan okumaktı.Nihayet işini bitiriyor yada bitirmiyorda ara veriyor ve yanıma gelip bana merhametsiz yüzüyle,donuk bakışlarıyla ve akıl almaz gövdesiyle korku salıyordu.Bunu neden yaptığını bilmiyordum.Sonra yanımdan uzaklaşıp işinin başına dönüyordu.Bu en katlanılabilir olan kabusumdu.Ama bu otel odasının soğuk atmosferinden olsa gerek, abartmaya eğilimim artmıştı sanki.Otelin mutfağına inmiştim ilk gece. Birşeyler yemek için değil,sadece aradığım birşeyi bulmak için.Ve bulmuştumda.Ama daha sonra bu olay hakkında düşündüğümde ,aklıma daha ilk gün ne kaybetmiş olabilirim ki ?sorusu gelmişti.
Dört katlı otelin ikinci katında,epey geniş manzaralı bu oda bana geçici bir ev olmuştu.Buraya neden geldim?.Uzun zamandır birşey arıyordum ve onu burada bulabileceğimi nerden çıkarmıştım bilmiyorum ama bu oteli görür görmez içim ısınmış ve hemen bir oda kiralamak için içeri dalmıştım.Görevli yoktu.Ona bir ay kadar kalacağımı söyledim.Olmadığı için cevap vermedi.Bende bir miktar parayı mermer masaya bırakıp odama çıktım.Bavullarımı taşıyacak personel olmadığı için önce birkaçını çıkarmıştım odama,diğerlerinide almak için aşşağıya indiğimde görevlinin yerinde olduğunu görmüştüm.Bana gözlerini kırpıştırarak bakıyor,bir eliyle burnunu karıştırıyor ve diğer elinde tuttuğu kalemi ise kulağına sokuyordu.Ona kendimi tanıttım.Tepkisiz bir şekilde bana bakıyordu.’Bu otel’ dedi ve devam etti epey bir zaman sonra,’yıkılacak...evet...yıkılacak...’. Bu beni oldukça şaşırtmıştı.’Ne zaman...nasıl yıkılacak yani....neden ...’dedim sıkıntı içinde.Bu oteli görür görmez içim ısınmıştı ve sanki ruhsal tapınağımı bulmuştum.’yarın!’dedi otel görevlisi.’Ne demek yarın?peki ben ne olacağım? Adam bir süre bana baktı ve ’merak edilecek birşey yok,sizin gelmenizi bekliyorduk.ama emin olamadık o kişinin siz olduğundan,ama artık eminiz ve gelişiniz sayesinde otel yıkılmayacak!!’dedi .Bunu sorgulayacak,beni neden beklediklerini,beni nerden tanıdıklarını ve rezarvasyon yaptırmamış,gelmek için gün vermemiş birini nasıl ve neden beklediklerini öğrenmek isteyecek biri değildim.
Gülümsedim ve almak için geldiğim bavullarımı alıp odama çıktım...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.