- 599 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
356,5
Üç
Beni tut, aldığın son nefes olabilirim denize gömülmeden önce. Sonra usulca bırak ciğerine, hayattan uzaklaştığın en büyük aralıkta asılı kalsın gözlerim. Bana baktıkça anımsa, balyozdan tesirlidir duvar yıkımlarım, kendi ellerinle uzak tutabildiğin onlarca insan için kalksın artık şu demir perde.
Günahım yok, ter kusuyordu vücudum. Suyun mavi tarafını çevirdim, güç olmadı ve kalbim titreyene kadar altında sarmaşık döşedim yarınlara. Uzun ellerinde gizlenmiş bir avuç hayal, o da kibirli bir adamın akla aykırı son itirafıysa ne çıkar? Şüphe yok, benim değil hiç bir kabahat. Bunu bilen tek kişi olmama rağmen kendimi savunmak için astarımı söküp aşina cümleler yuvarlayacak değilim fırsat kollayan dostlarıma. Onlar için "Yanılmışız" demek kolay belki ama benim inançlarım içinde bakışlarını koruyamayanlara vicdanımı ısıtmaya yer yok, zor geliyor artık sil baştan kendimi tercüme etmek.
Ve şimdi kalbime yerleştirdiğim gözlüğün kırılışına şahit oluyorum, bu üç. Kimileri burnunun dibindeki güzellikleri fark etmek için kaplatır kalbine, kimileri ise ayrılıklara "Geri dön" diyebilmek için yakın eder uzakları. Ama benim için farklıydı. Bulanıktı yaşadıklarım, hafızamı parçalara ayırıp her defasında yeni bir milat ilan ettikten beri çıkartamıyordum gözümden gözlükleri. Ve bir tek o varken sevebiliyordum, sevmek için içimde kalan nefreti dondurup kocaman bir yer açabiliyordum yeni tanıştıklarıma. "Dur, yapma" benzerinden sesimi yükseltip ellerimi havaya kaldırmama müsaade etmeden düşürmüşlerdi. Hem de kimler? Çoğunluğa hayıflanmadan evvel bir tek o, onun en yakınımdayken aniden uzanan eli acıtmıştı yüzümü. Mesafenin yakınlığı ve şiddeti... Boşta bulunduğum yegane insandı bakışlarımı kör bırakan.
"Bir insan hakkında konuşurken sadece o iyidir, hata yapmaz, ona güvenebilirsin deyip geçiştirmek esasında onu savunmamak, arkasında durmamaktır."
Yüz
Arkası yarın deriz ama tekrarlanmaz gülüşlerimiz. Bıraktığımız günün kıvamında kalır ve kaldığı için ayırır ellerim dudaklarımı. Yok, olmadı birazcık daha derken bile sesini iliştirip enseme, tebessümü kuvvetlendirmeme yetişmez bildiklerim. Sıkılır tırmandırır ellerim mahkum hayallerini bilinmedik bir tavana. Derhal sarkıtırım saçlarımı hayatta görmediğim insanlara. Bir yabancı hatta birkaç yabancı dinlerse sarhoş olabilirim diye yüreklenirim ve kendime ulaşmamı engelleyen tuzaklara bir engel görür silerim çizdiğim kulakları. İşitmeye gerek yok artık, öyle çok dinledin ki... Son olarak dönerim yüzümü aynaya ve kelimeler olmaksızın düş arzularım siyaha. Kalem düşer kağıda ve gözlerimin yenilgisi upuzun bir çizgi olur, inmeden dudaklarıma işaret parmağım yok sayar bu defa. "Dur" anlamına gelmez bu, sadece gösterme demektir teşhiri zor müptelası olduğum yılgınlıklarımı. Ve kalem bu alışkanlığı sürerek imla dahil eder,renk döker yüzüme. Resim tamamdır artık, çevirebilirsin aynayı, yüz hazır.
Elli
Bu son olsun artık veda
akşamında saydım bir ay sonrası
on dokuz gün ertelendi geri dönüşler
uyuşturucu tesirinde nefesim kim o
adam kim? Düzeni yok namusu
tüm kelimelerin
Birazcık bittin diye ölmeden
geri dönmem görmeden
cenazeni
Adam çoğalır, eller sayısız
fikir gerektirmeden yağmur gibi
öpücükler
Sever gibi yap bari olur mu?
Derim kaygısızca atmazken
düşlerim kurtulur
pençenden nefretim bu kadar
hayatına karıştırdığın bir kadın
olduğum kadar
sen... Bir yudum al
davran, itiraf et kendine
kendini şimdi...
Geri dönmez bu kadın
da diğerleri gibi...
Altı
Yastığın nemli kokusunu hissetmedim hiç. Baştan aşağıya parfüm kaplıyordu beyaz tenini. Belki uzun bir aradan sonra ilk defa gözlerinin içindeki yeşili benim olması için çıkartıyordu. "Dilersen sevebilirim seni" göz kapaklarının hareketini ağır çekimde görebilmiştim, sonra ufacık elleriyle dokundu göğsüme. Parmak uçları öyle sıcaktı ki dokunduğu noktaların farklı bir zamandan çekilerek bedenime yerleştirildiği hissine kapılıyordum. Eğildi, ufaldı gözleri ve şefkatini savurdu çırılçıplak bedenime. "Neden bu kadar iyisin?" Kendimi hayatın dar gömleklerinde ilikleyemediğim düğmelere o denli alıştırmıştım ki rüzgar varmış gibi yapıp üstten bir kaç düğme boş bırakınca her insan aldanır sanıyordum ama kimse ben değildi. "Uyusun..." Başımı olduğum gibi bırakmıştım ve bilindik bir sallamayla yastığa yerleştim. "Bugün cumartesi. Altıncı gün. Uyusun olur mu? Ruhumu çıkartabilir misin dışarı? Burda kafamın içinde öyle çok gürültü var ki?" Kadın düşük omzundan sıyırıyordu kırmızı. Artık gözümün aldığı her yer beyazdı, bembeyaz... "Biliyor musun nasıl dinlenir? Vücudun ne kadar çok yorulursa o da o kadar çok dinlenir. Müsaade et."
Ben hayatım boyunca herkese müsaade etmiştim, izin istemelerine çoğu kez hacet bile yoktu üstelik. Sırrını çözemediğim ama dermanını bulduğumu sandığım saatler cumartesiyi haftanın sonuna doğru sürüklemekte ısrarlıydı. Kapandım evvela, sahte sahil havası verilmiş bir kıyıda otururken buldum kendimi ve açıldım sonra rüzgarı görünce bir çırpıda. Kız saçları bukle bukle, hatıralar savurarak geldi yanıma. Sorma demeden düş kırıklığının önüne geçmiştim "Sadece kahve, şekere lüzum bile yok" diyerek. Tırnaklarını yiyordu, dibine kadar kesilmesinin başka izahatı olmadığını düşünüp güzel tenine hiç yakıştıramamıştım bu detayı. Sonra yalandan maviliği bir müddet seyredip önümdeki dergileri karıştırdım ve tekrar geldi. Bu kez fincanı teslim ederken çok daha yakından incelemiştim ellerini. Dibindeki kırmızılığa kadar kesik ve zerre ojesiz. "Kimsenin beğenmesine lüzum yok, dilersem sever misin beni" demeyi basitleştirdiğim için ağzımdan dökülüvermişti kahvenin köpüğünü imha eder etmez. Kız gülümsedi, bütün kızlar gibi. "Ama benim bir kalbim var" Kahvenin sıcaklığını dilimin tavan arasında tekrar dolaştırmama zaman tanımadan sertleşiyordu yağmur. "Doğru. Peki ya o kadın? Onun yok muydu kalbi?" Kendimi alamadığım bu şehrin bütün kurallarını ben koyuyormuşum gibi hissediyordum artık. Eldivenler ve çoraplar dışarı çıkartılırsa üşür mü insan? Yoksa zekasını mı bırakmış olur önlem mazeretleri karşısında? Haydi, bütün kalpler dışarı, hemen şimdi. "Hiç kimse benim kadar... Kendini çıkartınca karşılaştığı hayatın manzarasından bu denli memnun olamaz" diye sürüklenmek sadece bir olasılık olarak kalıyordu içimde. Kahve bitmişti birkaç yudum sevdası akabinde ama cumartesi değil.
Buçuk
Tadını kimse bilmez ama adı ezberimizdedir. Neden onu seçtim peki? Silah, bıçak, gaz, halat ve yüzlerce yüksek bina dururken. Araştırdım, bütün intiharlar içerisinde en az saygı duyulanı fare zehiri. Kaba, basit görünüşlü ve acemilik kokuyor ama insanlar daha ziyade tiksindiği için bu yolu seçen birini daha ucuz görüyor. Tamam dedim, tam öldükten sonra görmek istediğim insan manzaraları. Arkamdan birkaç iyi söz söyleme cesaretini gösterecek varsa bile onlarda yutsunlar dillerini. Ya da kim bilir belki hayatta olduğum vakit bir türlü yüzleşemedikleri gerçekleri benim yok oluşumla birlikte dayarlar şakaklarına. "Hiç sanmam" işte bu geçirdiğim bunca katlanılması zor yılların önyargısıyla kolayca verebildiğim bir cevaptı. Aslında bunu kirli, kokuşmuş ve hayasız yüzlerinin orta yerine düşürmek vardı ama genellikle geçmiş katlanılması zor bir insan gibidir, derhal çevirirler başlarını öte yana, işlerine gelmediğinde dünya. Her neyse, çiğnenmesi gerçekten zormuş. Ağzının içine öyle yapışıyor ki yutmak neredeyse imkansız bu zehiri. O yüzden su ile biraz gargara yaparak yarım poşet ittirebilmiştim içeri. Üstüne basarak söylüyorum, tüm kararlılık ve dirayetime rağmen gerçekleştirilmesi çok zor bir metot bu, ölmek hiç bu kadar zor olmamıştı belki. Ağzınızdan içeri gitmiyor ve suyun yarattığı bulantı derhal karşılığını buluyor, onca gayrete rağmen içtiklerimin büyük bir kısmını geri çıkartıyorum tesirine imkan vermeden. Hem de tuhaftır, garipsiyorum kendimi çünkü bu konumda ve psikolojide bile halı kirlenmesin diye kaygılanarak koşuyorum tuvalete. Sonra? Biraz yatıyorum ama uyku falan yok. İyice güçsüz kalıncaya dek yatıyorum sanki bir şey olacakmış gibi. Nafile! Sonra biraz daha zorlayıp kendimi birkaç avuç daha su yardımıyla yutup uzun bir uykunun omuzlarına bırakıyorum bedenimi. Akşam olana dek... Gözümü açtığım an tek değişikliğin halsizlik olduğunu anlıyorum ve bir şey değişmiyor sonrasında. Hayır, kesinlikle başarılı bir deneme değil bu. Sadece eksik teşebbüs diyorum. Ama bunu derken bile içimde bir umut alev alıyor hani: Hani belki zehir tesirini geç gösterir ya da ileride tahribata yol açarda umulmadık bir anda uyanamam veya düşer kalırım. Bilinçsizce gerçekleştirilen intiharın neticesi sadece ertelenmiş bir yaşam oluyor benim için ya da Hegel’in dediği gibi "End of History", bugün cumartesi yani benim için tarihin bittiği gün ölmeyi beceremesem bile henüz.
YORUMLAR
okudukça....saran ..satırlardı!!!
var olsun kalem..daimi...güzellikleri yazssın..saygımla..kutlaım...
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
dertlerimi sırtlanıp da çıkıyorum yola. omuzlarım düştü düşecek. bir sigaram olsaydı yakardım mutlaka. cebimde bi şişe konyak olsaydı bari. o da yok. tam, bittim ben derken, birden deniz çıkıyor karşıma. anayurdum . ölmek de yaşamak da orada.ikisine de eyvallah.
lezizdi.
Umut Kaygısız
Buçuk..>Sevmem buçukları ancak ikamet ettiğim yerde buçuk diye adlandırılıyor şehrimde...Burdada buçukta yazılan hikayeyi sevmedim ,ha anlatım kötü mü değil..Anlatımla yok sorun ama zehir...Hayatın panzehiriyken elleriniz,zehiri tadmamalı ...(tabi bence) Ölüm konusu fazlaca hikayelerinizin ama işte zehir olunca işin içinde sevemedim...
Yine zekanız ve anlatımınız karşısında hayranlığımı belirterek çıkıyorum sayfanızdan....
Saygılar...
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
lacivertiğnedenlik
Bu öyküyü okuyunca sanki sizin kaleminizi tarzınız bir yerlerden hatırlıyormuşum gibi hissettim.
Orjinal bir anlatım bana göre. Okumak keyifti her zamanki gibi. Başlığın giz'i nasıl çözülecek diye merakla okudum.
Kutluyorum.
Umut Kaygısız
Aynur Engindeniz
Başarılar.
Umut Kaygısız
Şimdiye kadar böyle bir yazı daha okudum mu acaba diye düşünmeden edemedim, inanın. Dantela gibi işlemişsiniz her cümlenizi ve harika bir anlatım çıkartmışsınız ortaya... Sayfada biraz uzunca kalınca eşim, amma ağır okuyorsun, diye sataştı; ona, ağır okuduğumdan değil, ikinci kez okuduğumdan uzun sürdü, dedim. Sizden öğreneceğim çok şey var. SAYGILARIMLA... (Not: Güne düşmesini can-ı gönülden diliyorum, çünkü çok layık)