bugün boşandım
Beş yıl öncesi.
Dünya değiştiren bir kadının öyküsü bu. Marstan Venüse yapılan bir yolculuk kadar başkalığı taşıyor göğsünde.
Senin cennet katında yerin yok, dedi annem. İlk duyduğunda, telefonla söylemiştim ona, herhangi bir konudan söz eder gibi, hiç sesini çıkarmamıştı. Günler geçtikçe içinde damla damla biriktirdi öfkesini. Bir gün patladı.
Anne sen kimden yanasın? Benden mi ; ayrıldığım o adamdan mı?
Gül gibi adamdan ayrıldın, iki çocukla. Derdin neydi senin? Seni rahat bırkırlar mı böyle?
Anne hangi devirde yaşıyoruz? Ayrıca on sekizinde de değilim.
Anneler, kızlarından yana olmalıydılar her zaman. Ben annemden yana olmuştum, senelerdir çektiği acıların faturasını bize ödeditirken asla hayır demedik ona. Defolu bir adamla evlenip kan kusturacı bir hayat yaşarken biz de o hayatın içinde değil miydik?
O çok sevdiği damadının evinde ona enmanet edilen baldızını röntgenlediğini ona nasıl anlatabilirim. Köşe bucak öpmeye çalıştığını. Aldatmak, çok daha soyludur. Sanıyor ki, kocam beni aldattı. Eğer öyle olsaydı suçu kendimde arar belki tamir edilebilecek bir şeyler bulabilirdim. Kızın talihi bile anasına çekermiş.
Sen o adamı çok geç boşadın. İş işten geçince. Cesur olsaydın benim gibi zamanında becerebilseydin ayrılmayı. Çocukların böyle travmalı olmazlardı belki. Eğer bizi , kızlarını korumayı başarsaydın, yanlış kocalar seçmezdik. Adam gibi birilerini bulurduk muhtemelen. Bak kızlarına, hangisinin mutlu bir hayatı var? Sen sıkı sıkı bağlanalım istiyorsun mutsuzluğumuza. İnsan bir kere evlenirmiş. Hikaye bunlar. Tabuların zalimliğine kurban ettiniz bizi. Gladyatörlerinin kanlarıyla sarhoş olan Romalı Leydiler gibi zevkten dört köşe olarak.
Ancak şölenini ben bozdum. En sevdiğin damadı boşadım.
İntikam mı alıyorum? Dünyanın farkında olmadan sadece nefes alarak yaşadığını sanan insanlardan intikam almak yiğitlik değil.
Fakat öyle çoğaldılar ki.
İlk günler çok zorluk çektim. Kendimi sokağa atıp yürüyordum. İğne ipliğe dönen bedenimle savruluyordum adeta. Yürüdüğüm her yolun sonu koyu bir karanlıktı. Belirsiz. Öyle kimsesizdim ki. Çaresiz. Yine de doğru yaptığımı haykırıyordum yüreğimdeki sesle. Dayanacaktım. Kolay karar vermemiştim. Asla geriye dönmeyecektim.
Beni adım adım izleyen bir gölgeydi annemin sevdiği eski damat. Nereye baksam onunla karşılaşıyordum. Yalvaran gözlerle bakıyordu. Kuyruğuna basılmış bir köpek gibi. Ağzınla kuş tutsan da bitti artık.
O her şeyi hak görüyordu kendinde. Beni izleyip, hayatımda biri olup olmadığını inceleme hakkına bile sahip olduğunu düşünüyordu. İlk olarak, ailemden herkesi arayıp hakkımda ileri geri konuşmalar yapmaya başladı. Yok sevgilim varmış, yok barlardan çıkmıyormuşum.
Bir gün yine karşılaştık. Ona bir sürü şey anlattım. Hayatımla ilgili. Modern bir erkek gibi dinliyordu beni. Fakat içten içe eriyip gittiğini görüyordum. Kaybetmenin acısı nefesini bıçaklıyordu. Beni sevdiğini sanıyordu zavallı. Terkedilmenin travması vurmuştu başına sadece. Madem seviyordun, seven bir eş gibi davranmalıydın. Yemin etmiştin. Söz vermiştin. Çocukluğumda yaşadıklarımı sana anlatırken dinlemiştin beni. Demek sahteydi hepsi.
Sana güvenmiştim. Ve benim için güven, aşktan da önemliydi.
YORUMLAR
Olağanüstü... Çok gerçek bir anlatım. Yaşamayan ve uzak olan bilmez ama içinde olan çizdiğiniz resmin hemen algılar. Kadın ya da erkek hiç fark etmez. Evliliğin öldürücü yanlarını tükettikten sonra boşanmak bir kaçış olmaktan çok fazlası olabiliyor. Hayatını geri almak istiyor insan ama bir bakıyor ki hayatı durmuyor yerinde, oysa ne çok "dursun zaman" demiştik değil mi?
Çok başarılı buldum, tebrikler.