- 500 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEYAHAT ANILARIM-BELÇİKA
SEYAHAT ANILARIM
Sene 1984.Tatilimi yurtdışında geçirmek için İzmir deki Almanya konsolosluğundan vize alarak başladım.O yıllarda vize almak çok zor. Hele hele Almanya vizesi, iğnenin deliğinden halat geçirmek gibi bir şey.Konsolosluktaki Alman bayan görevli Almanya’ya gitme sebebimi sorduğunda işlerimin olmayacağını düşünmedim değil.Dedim tatilimi orada geçirmek istiyorum. Sizin oraları merak ediyorum.gezip görmek istiyorum.Bankacı olduğumu tatil için gerekli maddi olanağımın bulunduğunu izah ettim.Terettütsüz müracatımı kabul etti. Böylece vizemi aldım. Almanya vizesini alınca Belçika konsolosluğu hiç incelemeden onlarda vizemi verdi. O zaman yaygın schengen vizesi yoktu.
Tatil için gayem Almanya değildi.Belçika’ya geçmekti.Çok masraflı olacağı için ve aynı zamanda yalnız başıma oraları gezemeyeceğim den tanıdıkların yardımına ihtiyacım vardı. 1984 yılının Haziran ayının 6.cı günü Uyar’ların otobüsleri ile Emirdağ’ından hareket ettik.İki şoför biri ben diğeri benim muhasebecimin babası toplam dört kişi.Okulların yaz tatili devresi olduğu için İstanbul’dan 8-l0 kadar aileleri Almanya’da olan öğrenci alarak yola koyulduk.Bulgaristan,Yugoslavya,Avusturya,Almanya ve nihayet iki buçuk günün sonunda Belçika’dayız.Bu iki buçuk gün yolda geçen maceramızı pek de anlatmaya gerek yok.
1984 Belçika’sı:tüm önemli büyük şehirlerini,görülmesi gereken yerlerini gezdim.Yabancı gözüyle inceledim.Brugge ve Waterloo (Napolyon’un yenilgiye uğratıldığı yer) gezilmeye değer yerler.Bunun yanında Antwerpen (anvers) Namur, Liege, Gent, Oostende, Charleroi,Anderlecht şehirlerini gördüm.Brukelles(Brüksel ) AB’nin başkenti. Tabii ki Türkiye gibi, bilhassa Anadolu’muz gibi tarih fışkıran bir yer değil. Onlar 100 yıl savaşları denen din savaşları ile derebeyliklerin hırgürleri ile ömür tüketmiş devletler.Tarihi geçmişe pekte sahip değiller.
Brüksel siyasi başkent kozmapolit bir şehir. Her renkten ve dilden insanlara rastlarsınız.Scaarbeek (Sıkarbek) bizim Türklerin yoğun olarak ,bilhassa Emirdağlıların çoğunlukta olduğu bir semt (belediyelik).Bir nevi küçük Emirdağ.Biliyorsunuz mahalli hükümetin çevreden sorumlu devlet bakanı Emir Kır ve bazı millet vekilleri Emirdağlı.Güzel bir durum.Gurur verici.
Tranvaya biniyorsunuz koltuklarında kitapları okula giden veya dönen kızlı oğlanlı gençler fransızca konuşuyorlar.Bir bakıyorsunuz çeviri veriyorlar Türkçe konuşmaya.Türk gençlerinin çoğunluğu Emirdağlı. Hani meşhur olmuş bir söylev varya, Emirdağımı büyük Türkiyemi sözünü doğrular gibi.
Geniş bir meydana bakan adalet sarayını geziyorum.Tarihi eski taş yapı bir bina.İçerisinde loş ve sakin bir havası var.Bizim adliyeler gibi gürültülü ve kalabalık değil. Bunun yanında çok çeşitli eserleri saklayan askeri müze görülmeye değer.Saint-josse(sen jons) tarafında bizim teyze oğlu ile dolaşıken,köylüm Muzaffer Ekşi ile karşılaşıyoruz.Namı değer ( Çalcı ile).Kulakları çınlasın. Beni teyze oğlundan müsaade istiyerek beraber Antalya lokantasına gidiyoruz.İçerde Türkçe ve başka dilde konuşan insanlar .İnce yapılı zarif Çinlimi-Japonmu garson kızlar.
Kızlar masamıza gelerek Fransızca olarak soruyorlar. Muzaffer ne içeceğimizi bana soruyor. Rakı diyorum. İstersen viski alalım diyor.Rakıda karar kılıyoruz. İhraç malı 70 lik rakıyı iyi seçilmiş mezelerle ikimiz bitiriyoruz. Rakı bardakta ayran koyuluğunda bardağa sıvaşıyor. Çok kaliteli hiç içmemiş gibiyiz. Geç vakitlere kadar.Çakır keyf derlerya öyle işte.
Napolyon’un yenilğiye uğratıdığı yer olan Waterlooyu geziyoruz. Savaşın geçtiği yerde savaşı resmeden bir devasa anıt. Müze ve anıt görülmeye değer.Bizde de buna benzer(Dumlupınar,Anafartalar,Sakarya,İnönü ve Çanakkale)muharebeleri için niye yapılmasın.Sonra her tarafın yeşillikler içinde çiçeklerle kaplı olduğunu belirtmeliyim.
Orada bulunan insanlarımızın ortama çoğunluğunun uyum sağlayamadığını gördüm.Genç oğlan ve kızlar ortama azda olsa uymaya çalışıyorlar.Ama büyükler için bu söylenemez. Gittikleri gibi.Her hangi bir semte girdiğinizde orada oturanların arasında Türklerin ve diğer yabancıların çoğunlukta olduğunu hemen anlarsınız.Kahvehanelerin çokluğu,Kahvehane önünde oturan gruplar,Çevrenin temiz olmaması,geceleri köşe başlarında gruplar halin de hayata boş vermiş gençler bu durumun göstergesi gibi.Belçikalılarda kahvehane kültürü bizimki gibi yok.
Bizim insanlarımız giyim kuşam alanında da pek uyum sağlayamamış.Öyle kadınlar gördüm. Altında eteği veya fistanı üstünde erkek ceketi Avrupa birliğinin başkentinde.Hani meşhurdur eskiden Kacerli kadınlarının sokakta oturup onu bunu çekiştirmeleri. Brükseldede aynı manzarayı görürsünüz. Derlerya Daydalı cematı gibi. Fakat 2009 yılında gittiğimde bu manzaralar oldukça kaybolmaya başlamış.
Gördüğüm kadarıyla Belçika ve diğer Avrupa devletlerinde sıkı ve disiplinli bir yaşam standardı var. Kanunlara saygı ve kanun hakimiyeti topluma kabul ettirilmiş.Bizim insanlarımız bu yaşama uymaya çalışıyorlar.Uyulmayınca ceza göreceklerini,ve af mevhumunun göz yummamanın olduğunu biliyorlar. Ama Türkiye ‘ye gelince burası Türkiye deyip hepsinin tersini yapıyorlar.Örneğin Hollanda yabancıları toplu belli yerlerde oturtmuyor. Ama Belçika böyle değil. Onun için küçük Türkiye manzaraları belçikada görülüyor.En önemlisi dağınık yerlerde oturan çocuklar daha çabuk lisan öğreniyorlar. Daha çok yüksek okullara gitme şansları var.
İşsizlik çok ileri seviyede.İş bulma gittikçe zorlaşıyor.Bu durum bizim gençlerimizin geleceğini etkiliyor.Belçika’da sosyal uygulamalar,sağlık ve işsizlik gibi çok güzel işliyor. Şimdilik bu sorunları gideriyor.Vatandaşlarımızın oradaki yaşantıları bazıları müstesna çoğunluğunun yaşantısı ahım şahım değil.
Geçmişte olduğu gibi oradakilerin Türkiye’deki yakınlarına al ye devri kapanmıştır.Kendilerini ancak geçindire biliyorlar.Tüm yurt dışında geçimini sağlamak zorunda kalan vatandaşlarımıza sağlık,esenlik ve mutluluk dileklerimi arz ederken gösterdikleri ilgiyede teşekkürü borç telakki ediyorum.
Durmuş Karabağlı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.