- 1737 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
UYUYAMIYORUM
“ Kanunların hükmü ne olursa olsun toplum, kendi kaidelerine göre insanları hür veya esir yapar.
Yazarın konu ile bir duygu ortaklığı kurması gerekmektedir. Edebi görüş, bir sosyal anlayış ve sanat kabiliyetine sahip olmak gerekir.
Yukarıda söylediklerimizden bir ana fikir çıkarmak mümkündür. Edebiyat bilgilerimiz ve anlayışımız eksiktir. Halen uygulanan edebiyat eğitimini kökünden değiştirerek sağlam bir edebiyat eğitiminden beklenen ihtiyaçlara göre ayarlamak gerekmektedir. Bu gün ( Aralık 1962 ) İlkokullardan Üniversitelere kadar okutulan Edebiyat dersleri, terimler hakkında önsöz bir bilgi vermekten ileri gidememektedir. Öğrenciyi düşünceye sevk edememektedir. İnsan, tabiat sevgisini ve toplum sorumluluğunu aşılamak kabiliyetinden mahrum bu Edebiyat eğitimi çağımızın tamamıyla dışında kalmıştır. Hatta daha ileriye giderek bu eğitimin muayyen bir met oddan, felsefi görüşten ve belirli bir amaçtan yoksun olduğunu iddia edebilirim.
Rast gele şekle önem verilerek hazırlanmıştır. Divan Edebiyatı, Cumhuriyet devri Edebiyatı gibi bölümler, aralarında gereken bağlar kurulmamıştır. Bazı yazarlara lüzumundan fazla önem verildiği halde, gerçekten önemli olan değerlerin ismi bile anılmamış. Bazı devirlerin zevklerini öğrencilere aşılamak büyük bir hatadır. Metinlerim seçilişinde de aynı sunilik göze çarpmaktadır. Bizim Edebiyat dersleri kitapları başından beri Fransız modellerine uygun olarak meydana getirilmiştir. Fransa da olgunluk çağına erişmiş bir edebiyat var. Hal bu ki bizim edebiyatımız her yönden gelişme halindedir.
Edebiyat eğitimimiz geçmiş özlemi yaratır. Hareketli düşünceyi, yaratıcılığı desteklemez. Tersine durgunluğu, temaşa duygusunu, kaba hisleri körükler. Her sayfasında BEN var. Alabildiğine asi, hiçbir disiplin esası kabul etmeyen Feodal ruhlu bir BEN.
İnsanları çağına uydurmak için değil çağın dışına çıkarmak için çabalar bu Edebiyat eğitimi.
Son yirmi beş sene içinde yaratılan modern Edebiyattan ancak birkaç parça ders kitaplarına sokulmuş. O da hatır kabilinden bir şey. Üniversitelerimizde bir iki kişi bir tarafa bırakılırsa, modern Edebiyatla uğraşan kimse yok. Geçmişin bilinen isimleri üzerine durmadan yazılar yazılır, malum yazarlara dip notları ilave edilir, bilmem hangi şairin doğum gününün Çarşamba mı Perşembe mi olduğu üzerine tartışmalar yapılır.
Halbuki bu gün eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak kadar gelişmiş bir modern Edebiyatımız vardır. Genç kuşaklar arasında en tanınmamış bir yazar bile sanatı, anlayışı ve kabiliyeti bakımından geçmiş devrin simalarından üstün gelir.
Küçük hikâye, roman, şiir, piyes, bütün türlerde genç öğrencileri sağlam düşünecek, sağlam duyacak şekilde yetiştirecek eserler vardır. Günümüzün düşünceleri, davaları, yeni zevk ve anlayışı bu eserler içine girmiş, ama bunların hiç birini okullarda kullanılan Edebiyat kitaplarında göremiyoruz. Okuyamıyoruz. Öğrenciler bunlardan bihaber on dokuzuncu yüz yılın durgun felsefesine göre yetiştirilmektedirler. Bu günkü genç kuşağın eserleri hariçte çevrilerek takdir görmektedir. Yabancılar bunları Türk Edebiyatı diye okumakta ve sevmektedir. Kendi memleketimizde ise bunların değerini inkâr edip eski kitaplara tapmakta devam ediyoruz. Biz eski Türk Edebiyatı okutulmasına taraftarız. Ama muayyen ölçüler içinde. Edebiyatın da insan gibi, toplum gibi durmadan değişmekte olduğunu, zevklerin ve düşüncelerin durmadan geliştiğini, öğrenciye aşılamalıyız ki o da ona göre düşünsün, ona göre icabında daha olgun bir Edebiyat yaratmaya çabalasın. Yalnız Varlık ve Yeditepe yayınlarını ele alsak bile ihtiyaçları karşılayacak kadar esrimiz vardır. Hiçbir eğitim alanı insanın kafasını ve ruhunu geliştirmekte Edebiyat kadar etkili değildir.
Prof. Dr. Kemal KARPAT
( Çağdaş Türk Edebiyatında Sosyal Konular) 1962
O günden bu güne fazla bir değişen yoktur. Sorunlar eksilmemiş artmıştır.
Rıfat Ilgaz’a; “ Yazar olmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?” diye sormuşlar. Sayın Ilgaz da sohbetine başlamış:
“Yazmak benim tutkum. Halkın beğenisini kazanmak hoş bir duygu. Ben yazarken bana ulaştığım için sevinçliyim… Yazar olmayı tercih etmemin sebebi, insanlara faydalı olmak istememdir. Okurlarının olduğunu hissetmek işte bir yazara güç veren de bu dur.
Yazar olmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz dersen: Düşünde ve duygularını yazıya dökebilmek için, öncelikle çok kitap okuyarak buna zemin hazırlamak gerekir. Her yazarın dünyası farklıdır. İşte bunu keşfetmek, ancak okuyarak sağlanır. Yazmak sabır işidir. Yazdığım her kelime çocuğum gibidir. Her anne çocuğuna bakarken nasıl özenli davranıyorsa, ben de yazıya aynı ihtimamı gösteririm.
Yazarlık bina inşa etmek gibidir. Bir duvar ustası nasıl duvarları örerek bir eser meydana getiriyorsa; bir yazar da kelimeleri örerek eserini tamamlar. Kitabı okuyucu ile paylaştıkça kendini daha çok takviye etme ihtiyacı hisseder. Tamam, ben iyi bir yazarım dediğin zaman bakmışsın bir ömür geçmiş aradan; yani bir ömre bedel bir girişim süreci…”
“ Dünyayı hayal gücü döndürür. Hayal gücü, bilgi gücünden daha da önemlidir.”
Albert Einstein
“ İnsan bir şeyi ciddi olarak istemeye görsün, hiç bir şey erişilemeyecek kadar yükseklerde değildir.
Andersen
Görüyoruz ki ebebiyat kurallarla sınırlanacak kadar sığ bir alan değil. Tamamen kuralsız da olamaz. Pekiyi sanat eseri yapıtlardan çok okunursa, bayağı yazılar?
Ya da yapay bir edebiyat dayatılursa okuyucuya?
Neden okuyucu kitlesi azalıyor sorusuna da bir cevap bulmuş olmaz mıyız?
İtiraf edelim ki okumayı sevmiyoruz. Şiirin bile sesli olanını tercih ediyoruz.
Nedenler çok olabilir. Fakat bu haklı nedenler! dahi gerçekleri değiştirmiyor. Aptal değiliz toplum olarak ama ekseriyetle çok cahiliz. Kendimi dışarda tutmuyorum. Çok az bildiğimden eminim. Tek tesellim şudur ki; halen daha okumak için fırsat oluşturmaya çabalıyorum.
"Kitap okumak da neymiş bu hız çağında" diyen öğretmen akrabalarımın sözlerinden halen rahatsızlık duyabildiğim için ölmediğimi düşünüyorum.
Edebiyat adına , edebiyatımıza dair bir umut ışığı arıyorum.
Karanlık bir gecede, geç bir saatte kentin tek tük yanan cılız lambaları ile avunurken bunları düşünüyorum.
UYUYAMIYORUM.
YORUMLAR
Hepimizi yakından ilgilendiren bir konu. Verilen mesajlar güzel ve önemli.
Branşlaşma yeterli değil sanırım, Edebiyat alanı çok geniş, bir öğretmen hepsini birden öğrencilere aktarmaya çalıştıkça hiçbiri akılda kalıcı olmuyor.
Kendine en uygun bölümlerinde branşlaşma olabilir.
Araştırma kitaplarını çok severim, uyumak olmasa dediğim çok oluyor ama o da ihtiyaç.
Teşekkürler böylesi güzel bir yazı için, selamlarla
Okuyan ve yorum bırakan sevgili yazar kardeşlerime teşekkürler.
Yorumların da yazılar kadar eğitici ve farklilikları ya da eksiklikleri aydınlatıcı olduğunu biliyoruz. Lakin bazı konularda hemen hemen herkes aynı fikri paylaşır gibi dursa da makas çok aralık duruyor.
Plajda, yolculuklarda en olmadık yerlerde gösteriş için özetlenmiş klasikleri okuyanlar dahi okuma alışkanlığı olmayanlardan hoş duruyor.
Hüseyin Bey'in dediği gibi Kağıdı sadece PARA haline geldiğinde yada tapu halindeyken seviyoruz.
Acı ama gerçek.
Ziyaretinizle şeref verdiniz. Nazik yorumlarınız ve hemfikir oluşunuz beni mutlu etti. Bu güzel camiaya mensup olduğum için ziyadesi ile gururluyum.
Sevgiler,
Selamlar.
daha düne kadar kitabın rejim (yönetenler) tarafından tu kaka diye ilan edildiği bir ülke diyeceğim ama, bugün de aynı durum devam ediyor. Kitap toplatılan, kitap yasaklanan, hatta henüz basılmamış kitabı ve yazanını mahkum eden bir zihniyetin hakim olduğu bir ülkede,
edebiyatın, eğitimin, kültürün ve kitap okumanın değerini, anlamını ne kadar analatabilir, kabul ettirebilirsiniz ki?
Öte yandan,
kitap okumak benim hobim, diyenler yerine, boş zamanlarımda kitap okurum diyenlerin çoğunlukta olduğu bir ülke. Sanki kitap öylesine bir şeymiş de hadi boş zamanım var nasılsa bari bir kaç sayfa okuyayım diye düşünen zihniyet.
Sonra kütüphaneler ve kütüphane alışkanlığı. Hani nerde?
Kitapların olmadığı bir dünya düşleyebiliyor musunuz? Ne olurdu dünyanın hali? Bugün olduğumuz yerde ve seviyede olabilir miydik?
Neyse Engin Bey. Uzun konu. hani klasikleşmiş bir eşleştirme vardır ya. Kültürün değeri ve önemi kişi başına harcanan kağıdın miktarıyla orantılı derler ya. ABD'de bu oran kişi başına 192 kilo, Japonya'da 153 Kg. Ülkemizde ise sadece 12 KG.dır.
Yazınızı okumak güzeldi. Teşekkürler saygıyla...
Uyuyamamakta haklısınız Engin Bey. Kendi adıma konuşmam gerekirse, o konudaki eksiğimi yazmaya çabaladığımda çok daha iyi anladım. Birazcık yeteneğim olduğunu farkettiğimde kaleme sarılmıştım. Çat pat derken ve daha da yazmaya gayret ederken dar olan bilgi dağarcığımın giderek güçsüzleştiğini fark ettim. Şimdi eksiklerimi tamamlamaya çalışıyorum. İyi tarafı giderek çoğalan bir kütüphane oluşturuyor olmam. Güzel ve faydalı bir yazıydı yine. Teşekkürler
Okumak bıkıp usanmadan, en sevdiğim uğraştır.
Kitap okumayı yeni nesle sevdirecek, yenilikler yapılmalı.
Görsel olanla ilgilenip, boş vakit geçirmek, kişilere o kadar doğal geliyor ki, gençlerPC başında, kimi evlilik programı, kimi de incir çekirdeğini doldurmayan vakit harcama yapımlarının peşinde.
İlahi Engin bey, bu sıcakta kitap da okunur muymuş!!!
Bilgilendirici yazınıza teşekkürler, saygılar.
Sorunun kaynağı; KÜLTÜR kavramının şekil değiştirmesi, bence. Daha doğrusu, Kültürlü olmanın değerinin kalmamış olması. Lise yıllarımda Edebiyat bölümü'nü seçmiştim. O bölümden de mezun oldum. Bir şiirin, bir mısrasını bütün bir ders saati boyunca açıkladığımızı hatırlıyorum. Katip Çelebi'nin Tuhfetü’l-Kibar Fi Esfari’l-Bihar (Deniz Seferleri Hakkında Büyüklere Armağan) eserinin ismini ezberlemem, günler sürmüştü ama unutmadım, hala aklımda. Sınıflar arası düzenlenen Münazara yarışmalarında ki çekişmelerimiz, aklımda. Sözcü olmak sıfatı ile anında yanıt bulmak ve bu yanıtı mantıklı bir şekilde ortaya koyarak, karşı tarafın tezini çürütmek...Bir yazar hakkında fikir yürütebilmek, bir kitabın içeriği hakkında tartışabilmek... Böyle yetiştik, bizler.
"Kitap okumak da neymiş bu hız çağında" diyen öğretmen akrabalarınız, yetiştirdikleri çocukların kendilerini ifade edebilmekten ne kadar aciz olduklarının farkındalar mı acaba? Ya da nasıl konuşamayan bir nesil yetiştirdiklerinin?
Her toplum, ileri gitmeyi severken bizler, her nedense, geri gitmeyi seven bir toplumuz...
Teşekkür ediyorum. Saygılar, selamlar.
Öncelikle uzun bir aradan sonra hoş gelenlerdensiniz demeliyim.
Yazınızı okurken aklıma "failatün, mefailün" geldi. Ne oldu bunları cebren öğrettiler de? Hayatımda bir kere hiç bir insana "failatünlü" bir cümle kurmadım. "Mefailünüm" eksik diye cümlelerim yadırganmadı. Edebiyat dersleri yüzünden neredeyse devamsızlıktan sınıfta kalacaktım. Öyle sıkıcıydılar yani. Eğer bugün bir şeyler karalayabiliyorsam, bunu değerli Din Kültürü öğretmenime borçluyum. Bir keresin de sorduğu soruya "susma hakkımı kullanmak isitiyorum" diye cevap verince "Zaten şiir yazanların bir tahtası eksiktir." demişti gülerek.. Tahtalarımın elhamdülillah tam olduğunu ispatlamak istercesine, okul döneminde birincilik almadığım şiir yarışması kalmamıştı:)
Evet edebiyat dersleri ve eğitimi küf kokusundan arınıp, yepyeni bir yüze bürünmeli artık.
O nedenle her cümlenize katılıyorum.
Güzel bir çalışma.
Kutluyorum.
Aynur Engindeniz tarafından 7/19/2011 2:55:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Sayfama şeref verdiniz. Yorumunuz da çok hoştu.
klaemine saglık..abim...klaemini okumak zevkliydi...emeği kutladım saygımlaaa
Engin Tatlıtürk
sevgi ve selamlar.
okumak kadar güzel bir şey varmı....."Kitap okumak da neymiş bu hız çağında" diyen öğretmen akrabalarımın sözlerinden halen rahatsızlık duyabildiğim için ölmediğimi düşünüyorum.
Edebiyat adına , edebiyatımıza dair bir umut ışığı arıyorum.
şimdiki nesil....okumayı pek sevmiyor usta....bazı sohbetlerde suç ve cezayı okudunmu diyorum filmini gördüm diyor öyle yenilikler varki.....her şey parmaklarının arasında.....yapay soğuk ve itici....seni okumak bir ayrıcalık can....sevgiler
Engin Tatlıtürk
SEVGİ VE SELAMLAR.