yol-5-
Adam sonunda köy meydanına gelmişti. Günlerce bu köye varmak için gece gündüz, yemeden içmeden yol almıştı. Ancak geceyi kaçırmış olmasına hala akıl sır erdiremiyordu.
Ay, bana büyü yaptı. Şimdi sabahın köründe şu gübre kokan meydanda herkesin gözü önünde ne halt edeceğim. Yapacak hiçbir şey yok başka. Çilli sütçü beni görmeseydi. Keşke uyumasaydım! Ah ay, neler açtın başıma böyle. Huzur benim işim değil ki.
Adam, cebindekini bir daha yokladı. Bu sefer tuhaf bir yabancılık hissetti dokunduğu şeye karşı. Meydanda tavuklar dolaşıyordu. Bir köşede çeşme vardı. Çeşmenin yanında da bir traktör. Meydan topraktan bir çembereden oluşuyordu. Sağ köşede köy kahvesi, karşısında camii. Camiinin tam önünde bir dut ağacı. Güdük bir ağaç, ama yaprakları taze. Olmadık yerinden budanmış yaşlı ağaç.
Bu görünen her şey, dünyanın sadece burasındaki bir gerçeklik. Adam, cebindeki gerçekliğin dışına çıkmamalı. Ne tavukların gıt gıdaklarına ne de dut ağacının yemyeşil yapraklarına aldırış etmeli. Can atan her şeyden uzaklaşmalı. Onun, içinde özsu akan hiçbir şeyle alakası olamaz.
Öfkem, bana yardım et. Eğer güneşin el attığı her varlıkta can suyu görececksem , ben, ben olamam. Ölümün kendisiyle varım ben. Aksi olanlar yolumdan alıkoyarsa beni ki ben karıncayı bile incitmedim hayatımda, mahvolurum. Küçükken kaplumbağanın sırtındaki evi kırıp zavallının yaşamına son veren hemcinslerimle kavga edip, süt kuzusu ünvanına aldırmayan bir kişiydim. Ağlayarak öğretmenime anlattığımda; bana: Sen süt kuzusu değilsin, hatta onlardan daha cesur, aslan yürekli bir delikanlısın, dediğinde, bu sözün esas anlamını çok sonraları kavrsam da o küçücük aklımla sezmiştim yine de.
O cesur minik delikanlı nerede? Niye şimdi aynı yürekliliği gösteremiyorum? Tanrım! Ne zaman kirlendim ben? Ne zamandan beri insan değilim? Birini öldürmekle kaybettiklerimi geri alabilir miyim? O çocuklar kağlumbağayı öldürdüklerinde hiçbir şey olmamış gibi devam etmişlerdi gülmeye, yemeye, oynamaya…ellerinin caniliğini yıkama ihtiyacı bile duymadan. Ben cani miyim? Ben süt kuzusuyum. Kırılgan, merhametli… tüm dünyanın benimle alay etmesine bacak bacak üstüne atarak gülümseyecek kadar yaşamın özüne bağlı biri…ilkokul öğretmenim yaşasaydı, tam da bunu yapmamı isterdi. Aslan yürekli ol, bacak bacak üstüne atıp gülümse bulutlara. Gerçek cesaret bir sineğin bile yaşamasını sağlamak. Çünkü her canlı gereklidir. Çünkü her canlı birbirine karşı sorumludur. Böyle bir öğretmen kaç tane gelir yeryüzüne?
Dikiz aynasında gülümseyen yüz bana mı ait? Yüz kaslarının gerilip gevşemesinden anlıyordu gülümsediğini. Durduramıyorum. Öğretmenimin yüzü gözlerimin önünde. Niçin bu kadar berrak? Zihnim, kendine ikon yaratıyor. Sıradan biriydi öğretmen. Niye şimdi yüceleşip bir derviş gibi karşıma çıktı? Korkaklığıma kılıf mı hazırlıyorum? Yaşamak ve yaşamanın türevlerinden bana ne! İçimden sinsice yükselen eblehleşmiş duygulara son vermeliyim.
Kahvenin önünde durdu. İçerden yaşlı, kavruk bir adam ona doğru baktı.
Buyur bey oğlum, birini mi aradın?
adam, gömleğinin cebinden bir kağıt parcası çıkarıyor.
...devamı yine var.
YORUMLAR
Türklerin bi atasözü vardır: " Fazla naz aşık usandırır." E, artık (Teoman misali) yazarlığa son noktayı koydum de de rahatlayalım. Yok yazmış da tatilmiş de... Meteorolojiyi mi takip edelim sürekli ? Ama okuyucuya da bu kadar çektirilmez ki canım? Ha bi de bi es veriyorum biraz konu harici gibi olacak ama zamanında çalıştığım işyerinde bi idari müdürümüz vardı. Adam milli eğitimden emekli. Okul müdürlükleri müfettişlikler yapmış. Bigün sohbet ediyoruz. Bizim köyde bi söz vardır dedi, merakla bekliyorum ben. Adam Antepli ve mahalli, orijinal bişi bekliyorum. Adam demez mi: "Damlaya damlaya göl olur"! Başa atasözü aldığımdan aklıma geldi de... Sevgi ve hürmetlerimle değerli dost.
müget
elbette söylyecek orijin bşeyleri vardır yazarın. peşin hükümlü olma. öykü pişiyor, e, bi de demlenecek.
bu kadar sıkboğaz edilmez ya bi yazar:)
takibi elden bırakma derim.
eksik olma.
biliyorumsendemi
Takibi elden bırakmadığım belli değil mi ? (Al işte ilk gocunma!)
Sıkboğazlık mevzuuna gelince; kız öyle mi değerlendiriyorsun, doğru söyle 2.gocunma geliyor bak.
Şaka bi tarafa müget arkadaşımın yazılarını şiirlerini elbet bekliyorum. Takipte olacağım da hilafsız bir hakikattir.
Uzun zaman oldu sizden bir şey okuyamamıştım. Merak ettiğim için sayfanıza baktım. En son yazınızı okuyayım istedim. Yol-5 başlıklı yazınızı açtım. Okudum ama merakımı çektiği için başa gidip diğerlerini de okudum.
Tebrikler... Ama bu kadar ara vermeden yazmanız daha iyi olmaz mı?
Saygılarımla...
müget
İnsaf ama!... Daha ne kadar bekleteceksin?.. Valla aşk, şehvet, macera, gerilim, 32 kısım tekmili birden...)) misali beklenti yarattın. Lakin devamı gelmiyor. Biriktiriyor musun, mayalanıyor mu, her ne oluyor ise fazla gecikmesin. Keşke kumarbaz mı olsaydın dostoyevski misali-yoksa demek gelmiyor değil ha içimden. Ha bi de bazı okuyucular bayan şairlere şairem mi ne diyolardı sanki, yazar hanımlara ne derler acaba? Yazarem mi ? Tuhaf olacağı kesin. O yüzden ben bu hitabı kullanmıyorum şüphesiz. Hoş, zaten karşıyım bu ayrımlara sevgili yazar! Ne şiir ne öykü epeyidir. Suskun hayran kitlesi adına -vekaletim olmasa da- talep ediyorum. Bekliyoruz. Sevgiler, saygılar.
müget
Can arkadaşım, farkında mısın bilmem; öykü başladığın andan itibaren farklı bir yöne doğru kaydı. İlk bölüm olaydan ziyade iç konuşmalarla geçti. Sonraki bölümlerde süratli bir merak ve heyecan var. Bu öykü uzar, sana söyleyeyim. Bereketli bir yol bulmuşsun...Güzel bir kıvam tutturmuşsun. İşin içine gerilim de girer gibi...
Ben de peşindeyim. Arada arkana bakıver.
Sevgiler.
müget
Ve öykü zamanı...:)) Beklediğim an gelmiş çatmış. İçe dönüşlerin bol yaşandığı bir örgü devam ediyor. Aslında hep böyle olmuştur, ne zaman adını yol koysam ve vücudumu uzaklara taşısam tonlarca düşünceyle cebelleşmeye başlarım ve iç sesim öyle gür çıkar ki... Gürültüsünden uyku girmez gözlerime. Zamansız geçtiğim binlerce kilometre... Yazınız gerçekten çok hoş ve çekici... İlgim üzerinizde. Tebrik ediyorum.