- 924 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
başlangıcı k-ayıp dökülmeler
İnsan olan yerlerim çok ağrıyor....
/ Birhan Keskin
...böyle olacağını hiç tahmin etmemiştim. Ne böyle bir giriş, ne böyle bir gelişme, ne de böyle bir sonuç bekliyordum. Galiba yordum hayalleri. İçinden deniz geçen şehirler ve içinden şehir geçen denizler vardır ya hani, işte onları düşündüm. Benim içimde ne bir deniz, ne bir şehir, belki aklımda bir okyanus ve kalbimde bir ülke, parmak uçlarımda kainat var gibiydi.
İnsan hayallerinden ne zaman vazgeçer? Çok düşündüm bunu, çok karıştı aklım. Düşünün bir hayaliniz var ve gerçekleştiğinde sırf biteceğinden korktuğunuz için öylece kalsın istiyorsunuz, hep hayal olarak. Ne tuhaf! Yeni bir hayalin peşine düşmekten yorgun ve ümitsiz... Bu halde olduğumu fark edince sarsıldım. İnsan hiç yeni hayal kurmaz mı? Hani hayalllerimizin büyüklüğünce vardık? Vardık da, neden varamadık bir yerlere diye de geçirmedim değil hani, içimden, içim’den! Hayal kurmaya yorgun aklımı alıp, hayalsiz ve ’standart’ günlerime geri döndüm ve sonra kadim hayalimin güzelliğine bıraktım kendimi. Bana hiç ihanet etmeden, nasıl da tüm ihtişamıyla beni bekliyor gibiydi, imrendim uzaklığına, mest ettim kendimi, dokunulmazlığına hayranlığım artarken...
Cüssesi büyük ve bir o kadar komik insanlar gördüm. Cürümü kadar yer bırakmadılar hafızamda. Pamuk ipliğine bağlı suretler geçiyordu bir film karesi gibi gözümden, pamuk ipliğine kırgın. Bazıları geldi, büyük ormanlar bırakıp gittiler masallara, bazıları bir ağaç bile bırakmadan, topraklarımdaki tüm ağaçları yakıp gittiler. Ben hep bekledim, gelmeyecek olanları ve gidenleri, neden bekledim, neden cürümüyle küçücük olup, aklımı bu kadar talan etmelerine nasıl seyirci kaldığımı bilemeden, kayıtsız bir sabırla bekledim. Bunca sabırsızlığımın bir anlamı olmalıydı belki, sabrederken..
Bonzai ağacı gibi ilgi bekliyordum aslında, ilgisiz saatlerde. Kıvrılırken hatta kıvranırken bile o ağaç gibi, ben de azıcık bir toprakla bütün olduğumu ve yetinebildiğimi ispatlamak istiyordum inanmayan ve göremeyen kör olmayası gözlere. İnsan içine bunca fütursuzluğu nasıl doldurabiliyordu, anlayamıyordum. İçine doya doya temiz hava doldurmak varken, bu kin, bu öfke ve bu yılmışlık hisleri nasıl kapıyı çalmadan giriyordu insanın içine. Birinin ağzından gayri ihtiyari bir şekilde dökülen muazzam söz, başkasının ağzından yine gayri ihtiyari dökülen küfür, bir orta yolu olmalıydı! Abartmadan ama kasmadan dili, ne can yakmalıydı sözler, ne gereksiz ondurmalıydı zihni.
İyileştirmeyi bilmiyordu insanlar birbirini, en çok buna üzülüyordum. Kırık bir dişin sancısı gibi sızlayan günlerde neden sevgi morfini aşılayamıyordu eller birbirine! Omurgası kırıldıysa bir geminin belki onarmak zordur, bunu biliyorum ama bu hayatta imkansız olan neydi? İmkansızlığı kabul edemiyordu hücrelerim. Genetiğimle oynamalıyım veya genetiğine çomak sokmalıyım birilerinin... Bu hayatta adam akıllı sevinmeyeceksen veya adam akıllı üzülmeyeceksen bütün bu karmaşanın ne anlamı var ki? Benim trajedim tam da bu noktada vuku buldu; ben ben değilsem kime ne faydam dokunur ki?
...
fulya/temmuz2011
başlangıcı k-ayıp dökülmeler Yazısına Yorum Yap
" başlangıcı k-ayıp dökülmeler" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.