- 590 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Geçmiş Asla Yaşlanmaz
GEÇMİŞ ASLA YAŞLANMAZ
Yazıyorum işte... Kalbim tam kucağımdayken yazıyorum. Gözyaşlarımın önüne geçemeyeceğimi hissettiğim bir anda yazıyorum. Kendimi ve hepimizi, görüyorum sanki her yerde. Gözlerimizin etrafında beliren çizgileri görüyorum. Ağladığımız, kahkaha attığımız, sevişirken gözlerimizi kapattığımız anları hissedebiliyorum....
Sözcüklerle ve kendimizle ’ben’ olmaya çalıştığımız zamanları görüyorum. Ansızın, beklenmedik bir şekilde bize doğru gelen bir dudağı reddetmediğimizi hissediyorum. Ve ’tüm bunlar nasıl oldu?’ dediğimizi?
’Tüm bunlar nasıl oldu?’
’Tüm bunlar nasıl oldu?’
Açık kalmış kalp pencerelerinden sızdığımızı ve açık kalan kalp pencerelerimize sızıldığını görüyorum... Sızıldıkça kontrolümüzü yitirdiğimizi ve adına yazgı denilen şeyin yüreğimizi bir süreliğine de olsa kelepçelediğini görüyorum...
’Tüm bunlar nasıl oldu?’
Öyle kolay ki anlarımızı sıyırmak.
Öyle kolay ki anlarımızın esiri olmak.
Ve öyle zor ve öyle kolay ki bütün bir yaşamı aşkın üstüne kurabilmek.
Heyecanla...
İhtirasla...
Arzuyla...
Ve bu cümleleri hem yasak kabul edip hem de yüreğimize çıkmamacasına yapıştırmak... Bu çelişki içinde nefes almak... Nefes almak ve her nefes alışımızda farkında olmadan geçmişin hüznünün nefesimizi kesmemize izin vermemiz...
Ve işte söylüyorum :
’Geçmiş asla yaşlanmaz...’
Sakın unutmayın bu cümlemi.
Sakın unutmayın...
Geçmişin asla yaşlanmayacağını unutmayın ve kabullenin.
Ben kabullendim.
Hem de, geçmişimin yakama sımsıkı yapıştığı bir anda kabullendim...
Sanki... Sanki bir şeyler anlatmaya çalışıyor geçmişim bu aralarda bana... Sertçe yapışıyor beynime... Seviştiğim anları, güldürdüğüm, ağladığım, ağlattığım anları getiriyor gözümün önüne...
Ve geçmişim tüm bunları çok zekice yapıyor... Yüreğimi acıtmadan... Biliyor ki yüreğim acıdan dayanılmaz bir hale gelince son bulacak bu tuhaf intikam... Ama acımıyor yüreğim... Ama... Ama umutlarımı saklayan geçmişim vermiyor bir türlü sakladığı şeyi... Aylar geçse de. Aylar geçse de...
Beni anlamıyor musunuz? Gecenin bir vakti kulağımda Motzart’ın notaları yankılanıyorken ve kanıma her saniye biraz daha alkol giriyorken dahi beni anlamıyor musunuz?
Bu kadar soyunmuşken?
Bu kadar çıplakken dahi beni anlamıyor musunuz?
Bu kadar süsten uzak cümlelerle size uzanıyorken?
Ve ben, benden bile daha gerçekken?
’Geçmiş asla yaşlanmaz’ diyorum size....
Bu cümlenin gerçekliğini bir gelinciği gördüğümde ya da denize bakan bir pansiyon odasını anımsadığımda ya da gün batımını izlerken ya da arzularımı gecenin ellerine bırakmış bir şekilde uyurken hissediyorum...
Siz hissetmediniz mi?
Gecenin ellerine böylesine kaygısızca bırakmışken kendimi ve her şeyimle baş başa bırakmışken kendimi ve tüm sözcüklerden korkusuzca güç alırken ve kalbime dokunacak bir teni sonsuza kadar koklayacak gücü hissettiğim bir anda yineliyorum cümlemi :
’Geçmiş asla yaşlanmaz; yalnızlığım bile yüreğimi böylesine deşerken...’
Oktay Coşar
YORUMLAR
Geçmiş her ziyaretimizde hiç yaşlanmamış gibi gelir. Tipik o delikanlı, tiril tiril halleri... Sen "keşke" lere boğulursun o saçlarını düzeltirken. Kendini en yaşlı hissettiğin yerdir belki onun gözleri. Ama yerine koyamazsın kaybettiklerini ya da geçemezsin bir kez daha yerine.
Kurgusu anlamını daha da kuvvetlendirmiş bir yazıydı. Bir duygulu bir düşünceli... İki farklı rolde aynı adam ama çok sevdim. Tebrikler.