- 920 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
rüyadan uyanmamak
Varlığınızı teneffüs ettikten bu yana, dillerim susar yüreğim konuşur, gözlerim bir başka bakar, aklım iyi işlerde çalışır oldu. Gönlüm harmanında maneviyatınızın; hasadını toplar; velhasıl bu sene verimi boldur şu bostanın…. Şirinleştim anlayacağınız, yanımda yöremde ne varsa bana tebessüm eder oldu, bense sanki ayna; bana gelen gülücükleri yansıtıyorum etrafıma…
Gecelerin koynunda bir ay var artık, bilinen dışında tarifi imkânsız, o ayın yüzü sizsiniz, zülüflerinizi bağrıma bir su gibi zarafetle dökensiniz…
Dertlerim de benim gibi şirinleşti gözümde, eriyen bir mum gibi sağıldıkça zaman, benim de içim eriyor, yolunu kesmek, zamanı durdurmak için çırpınıyorum canhıraş!
Ömrümde sevinçler ve hüzünler kol kola, barıştılar nihayetinde; renk geldi, şad oldu gönül sofram… Kaynayan ruhumun gözesinin sunduğu mısralar, umuda açılan pencere önündeki bahar çiçeklerini suluyor şimdi, çiçeklerimiz solmasın; beni bu rüyadan uyandırmayın!...
Şiirsel güzelliğinizle dopdolu yüreğime, aşkın tacını giydiren benliğinizin tebaasıyım bu günden gayrı; hep iştiyakına düştüğüm; dostlarımı kendime güldürdüğüm, bir hayaldir bu eski zamanlardan bana kalan!.. Onlara, “Masal kahramanı olunmaz şu dar-ı dünyada!” dedirttiğim ve bugün gerçeğini yaşadığım bu harikulade düş değil miydi?
Nar’ım, cananım; canım tatlılaştı, istemeyin; hükmünüz sona ermeden vermem bu tatlı canı!
Bir tutkuya yem etmem destanlaştırdığım sevdamı… Ölürcesine sevdiğini söyleyenler nice nisyanlar içine girdiler, bütün vuslat ertesileri sevgilerini bir tören bile yapmadan gömdüler… Yeniden yeniden tazelenmek, filiz vermek, derdi günü ürün vermek olan bir meyveli ağaç olmak; sevgi ve coşku dolu direnciyle yaşama çağlayan bir akarsu olmak varken neden direnmezler güzelim sevgilerinin ölümlerine… Beni bu rüyadan uyandırmayınız! En sevdiğimi kaybetmiş gibi olurum; dayanamaz yüreğim sevgi ölümlerine…
Öpüp koklayamadığım bir yasemin çiçeği gibisiniz, hayaliniz her geçen gün kanıma iliklerime işliyor; sarsıntıları ise yüreğimin derinliklerinde gümbür gümbür hissediliyor… Esrik bir halde peşinizde güle oynaya koşuyor, düşlerin sanal dolambaçlarına giriyorum; dolambaç demek ne mümkün, her kapı size açılıyor… Korkularımı aşıyor, yalınlaşıyor, kendime yabancılıktan kurtuluyorum, size doğru yol buldum, size geliyorum, özlemlerinizin ırmağında kuru bir dal misali akıp gidiyorum; bütün çetin yolları, kalbimin bu güne kadar gördüğü göreceği en güzel çiçek uğruna, hayaliniz, yoldaşımla, içim kıpır kıpır arşınlıyorum… Ateşli heyecanlar içindeyim… Uzun zamandan beri ilk defa gündoğumunu seyrettim biliyor musunuz? Ne muhteşem bir şey günün aşkımız üzerine doğması ki orası düğün yeriydi; görmeliydiniz yüzümü, görseydiniz yeni doğan güne bakışımı, vallahi kıskanırdınız; mutlaka sarılmanızı isterdim boynuma ve “Aşk olsun, niye öyle bakıyorsun?” demenizi beklerdim…
Alicenaplığınızı, vakarınızı bilirim. Yanlış anlayışlar olabileceğine dair kaygılarınızdan da haberdarım… Bana hiçbir ümit vermediğiniz halde ışığınıza koşan pervaneyim ben! Bütün dualarım sizinledir... Bende bu kadar olumlu etki yarattığınıza ve hayatıma anlam kattığınıza göre, Yüce Rabbim vermiştir elbet bir hikmet size... Cisminiz değil fikrinizdir önemli olan, bin yıldır yaşıyor olsanız ne fark eder; ben fikrinizi fikrime ve cismime katarak ne güzel bir hal aldım bir görseniz, bu halimin eser sahibisiniz...
Borcum gönül borcudur, Yaradan Rabbim’de bilir ve elbet, bir yol gösterir, nasıl ödenir...
Sizi kayıtsız şartsız sevebilmek ise dünyada yapabileceğim en güzel iştir...
Sağlıcakla kalınız ve lütfen taptığım yüreğinizi yormayınız... Ebediyete kadar ışığım ; huzurlu, sağlıklı ve şen olmanız Allah’tan tek dileğimdir... Gayrısı gam, keder ne varsa hepsini; güldürdüğünüz yüzüm ve yüreğimle çekerim inşaAllah... Benim için bundan ötesi şenlik yeridir…
Bilmem, bunu sürekli söylüyorum diye anlamını yitiriyor mu sizde diye düşünceler peydahlansa da SİZİ ÇOK SEVİYORUM...
Saygım ve hürmetim sizin, bana armağan ettiğiniz nezakette benimdir.
Ölmez ağacım; gölgenizde serinliyorum…
Hidayet’iniz
**
BİR KELAM ÖĞRENMEDEN!
iyiden iyiye
kanaat getirdim
kuralsızın biriy---mişim...
/insancıklardan biri işte!
ben de çiğ süt emmişim
sahne dar, rol büyük
rolümü ezberleyememişim!
tüketti bu halim beni
kalabalık yalnızlığım
kurcaladığım beynim
bir parça da isteyene veririm!
görülmüş mü çekindiğim?
geviş getirdiğim
/kanlı canlı yüreğim…
yüreğimi sulara vermişim!
küçücük bir sessizliğimde
kör kuyuda sanır ıslıklar
yanlarına uğramadım ki!
dakikada bir yaşıyoruz sanki
topu topu otuz yedi yılda/iki
/birini aslına göndermişim…
kalanıysa bir güzel muamma!
aşk da ne kadar da---
-––––––beleşçiymişim!
tek kelam öğrenmeden
sevmelere mi gelmişim?
hidayet dal
04 ARA 07 SALI
***Duygularıma güveniyorum, SAF duygulara alaysama hissedersem nefret etmem ama çok kırılırım. Kaldı ki duygusallığın pek de kötü bir şey olmadığını bütün insan kardeşlerim kabul eder. Baktığım, gördüğüm, duyduğum her ses, her anlam, karşımdaki aynanın bana benden yansıttıklarıdır... Kısacası, neysem onu görürüm... KEM SÖZ SÖYLÜYOR YA DA DÜŞÜNÜYORSAM BANA AİTTİR… O yüzden anladım ki, şikâyet etsem de kendimden şikâyet etmiş olacağım; umut etmeyi tüketebilmem mümkün değil, çünkü umudu çocuğum gibi besliyorum; renkleri bir bütün olarak düşünüyor, hüznü mutluluklara karıyorum... Geldiği yeri bilmeyenin gideceği yeri bilmesi mümkün değildir! Hidayet DAL***