4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1348
Okunma
İki damla düş/tü kadının yüreğinden gözlerine, sustu susmalıydı. Yorgundu kavgalardan artık, bedeni ve ruhu yorgun, tıpkı büyük savaşlarda harabeye dönen onarılamayan binalar gibiydi yüreği, kırık dökük delik deşik nedense aynaya baktığında kendini böyle görüyordu.
Kalabalıklar içinde yalnızdı, o mu insanları anlamıyordu, insanlar mı onu.
İplerin kopma noktasına geldiğini hissetmişti, ipler çok gergindi. Yitirmişlerdi, yitirilmemesi gereken ne varsa, önce aşk’ı kaybettiler, bir süre sonra sevgi de, ama saygıları vardı birbirlerine. Ya da var sanıyordu kadın!
Emek vermişti, şimdi düşünüyordu da. Sahi emek neydi?
Kendini avutmak, olduğun durumu kabullenmek ya da, kabullenememenin verdiği ruhsal çöküntüyle yaşamaya ç/alışmak.
Terazi kefesine koydu acılarını, terazinin ayarı bozuldu tartamadı kefeler, kadının yüreğinde ki acıları. Kadın artık nokta koymalı, yoksa canımı kast edeceğim dedi, kendi kendine.