- 668 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
21/2: İçe Geçen Oyun Teorisi
Evli Kadınlar
Kısmıştı gözlerini rafların arasında bir şeylerle meşgul oluyormuş gibi yapıp dirseklerini değdirmeden önce. Nefesi üşüyen bir kuşu sıcak tutmaya, sinirli bir kız çocuğunu yatıştırmaya yetecek kadar kuvvetle dolanıyordu güzel kadının boynunda. Gittikçe şiddetlenen kalp atışlarında barınan kararsızlık bulutlarını yangın söndürmek için yağmura mı çağırmalıydı sevgili? Yoksa ateşi başıboş bırakıp çölde kaktüs tutmaya devam mı etmeliydi yüreği? Genç kadın diz kapağına tedbirsizce dokunan sıcacık elden kurtulmak ümidiyle birkaç adım atmış, zaaflarına oracıkta yenik düşmemek için savuşturmuştu gölgesi sırılsıklam olmuş tutkusunu. “Dur. Şimdi dur. Yavaş, lütfen.”
Reimy’i dudaklarına uzanamayacak mesafeye kadar ittirdikten sonra bakımlı elleriyle teker teker deterjanları yerleştirmeye devam etti raflara. Arsızdı Reimy. Ziyadesiyle yüz bulduğu için yahut en zor zamanlarda otuz beşlik bedenine yirmilik kurşunlar yerleştirebildiği için olsa gerek tuhaf bir alameti vardı hareketlerinin. Burnunu saçlarının arasına kadar yakınlaştırdı. Tam da hayal ettiği gibi biraz ucuz parfüm biraz da ter kokuyordu kadın ancak her ikisi de mücadelesiz teslim olmaya hazırdı Reimy’nin bedenine. Ayaklarını sivri topuklarına kadar dayandırdıktan sonra baldırında kavuşmuştu yılların muhafaza ettiği bakirlik rüyasına. Kadın titriyordu, biraz pişman ama içten içe istekli. Adeta “Dur” derken bile biraz daha çekiyordu kendine. Reimy kavisli bir uçurumun dudak bükmesine daha söz geçirdikten sonra sonuna kadar dokunmuştu, hissederek ve dokunmasını bilerek... “Evet, zamanı değil ama bırakmam seni. Bulmam yüzyıllar sürmüş gibi geliyor. Lekesiz duran tek yanımsın, gri kokmayan ve üflemeden kahverengiden çaldığım. Bekle bebeğim. Döneceğim...” Kadına gün içerisinde telaştan soyutlanmış, bağımsız bir on dakika yaşattıktan sonra geldiği gibi apansız kaybolmuştu Reimy. “Bir dahaki sefere mi birazdan mı yoksa?” Her ikisinin de içinde patlamaya hazır volkan gibi yükselen cümleler bu aralıkta farklılaşıyordu. Çemberi iyice ovuşturduktan sonra dudağının üstünde beliren son kabuğu da kuvvetle çekip atmıştı Reimy ve “Ahh. Şu evli kadınlar...” dedi yüreğinde hissederek zamanı.
İlk İş İlk Heves
Direksiyonu aniden iyice sağa kırdıktan sonra söz ve düşünceler birleşmişti sanki: “Ahh. Şu evli kadınlar...” Reimy ile dalga geçer gibi gülümsemişti ve bir an hemfikir olma pür neşesi dağılmıştı arabada. Snellson ne yaptığından kolay kolay kuşku duyan birisi olmadığı için tekrardan kendine has gurur kokan tavrıyla tepeden yükseltiyordu bakışlarını hem de dikiz aynasına gereksinim duymaksızın. “Acele yok ama önce ufak işlerle kavrayacaksın. Evli kadınlar en kolayıdır. İçini kemirgenlere nasıl emanet ettiğini çok iyi biliyorum. Çok az bekle, hak vereceksin bana.” Reimy iki elini ovuşturduktan sonra üstadını hoşnut etme maksadıyla yaklaştırmıştı yüzünü ve “Patron sensin, itirazım yok. İyiydim ama görmeliydin. Kadın gel desem şimdi bir an bile düşünmeyecek, koşup gelecek ardım sıra” dedi. Snellson için bilindik bir ilk iş heyecanıydı bu. Önce çabucak öğrendim sanılır, oysa gürültü başlamamıştır daha. Sonra da zaten ben doğuştan yetenekliyim hissiyle aceleye getirilir bıçak izleri. Ama bu işin doğasına aykırı bir davranıştır. “Hayır. Duymuyorsun işte. Koku aldın ve derhal heveslendin. Yanlış. Duygular değişkendir. Kadının şu an düşünmeye ihtiyacı var, seninle olmaya değil. Bu şekilde ilişkiye girersen olmaz. Aç kulaklarını, işitmeye çalış. Kalp atışlarını, sakinliğe olan inancını, huzuru, barışı... O kocasını seven bir kadın, bunu ilk görüşte anladım ama bu kocasını aldatmayacak anlamına gelmez. Sadece işitmeye çalış. Dur ve dinle. Gelmek isterse gelecektir.” Reimy saçlarını bir müddet kaşıdıktan sonra çok da memnun olmamış gibi bakıyordu Snellson’un yüzüne. “Yani? Bugün veya yarın olmaz diyorsun öyle mi?” Tekrar gülümseyerek yetişti Snell. “Hayır bunu şu an sen diyorsun. Demek ki düşüncelerin bile hazır değil. Bak, evli kadınlar neden kolaydır biliyor musun? Çünkü seni saklarlar. Hiç kimseye anlatmazlar, en yakın arkadaşlarına bile. Yeter ki sen zamanında durmasını bil. Biraz gecikirsen kadın bağlanır, bir ihtiyaç olarak görür seni ve işte o zaman dilinden düşme ihtimalin olur birisine ve bu çok tehlikelidir. Asıl koşul iz bırakmamak unutma. Hiç kimse bilmezse seni, şüpheli olmazsın ölümden. Onu ayart. En zayıf yerinden kavra ve sana güvenmesini sağla. Sonra kocasını sevmekten vazgeçmeyeceği ana gelince de haber ver başlayalım. Anlaştık mı?” Reimy anlamaya başlamış gibiydi. Kafasını birkaç kez salladıktan sonra “Tamam Snell. Ya şimdi? Bana öğretmeyecek misin felsefesini? Hani yokuş aşağı kesmeyi öğrenecektim?” diye merak içerisinde bakarak açmıştı ağzını. Snellson hafif yayarak dudaklarını cesaret verici bir karşılık uzatmıştı. “Evet. Gün bugündür. Şimdi ben sevgilime gideceğim sen de kocasına ulaşacaksın. Depo da buluşacağız konuştuğumuz gibi. Sadece bayılt ve görünmez ol.”
Poşetlenen Av
Kan ter içinde, adeta döşemeleri yırtarak geliyordu Reimy. “Bu hamallıktan daha yorucu, meşakkatli bir iş. Kondisyonum eksik” diye sayıklamıştı içinden. Kapıyı kilitledikten sonra Snell’i bulmak için deli danalar gibi dolanıyordu depoda. Esasında buraya zaman zaman depo değil de laboratuvar da diyordu Snell. Bilimsel bir mesai gerekçesiyle örtülü beynini dışkılarından arındırma metotlarını tartıyordu, o yüzden sadece bir hobi değildi öldürmek. Aynı zamanda bilimsel bir sorumluluktu ki bu işe olan hevesi yalnızca ego tatmini olan Reimy laf dönüp dolaşıp bu köşeye sıkışınca anlamakta güçlük çekiyordu onu. Yinede umursamamıştı ve birkaç yudum sek atınca parıldayan gözlerini, bozuk bir yolu aydınlatmak için kullandığı far lambaları gibi son hududuna dek aralamıştı. Ellerini duvarın pürüzlü suratında gezdirerek ilerliyordu dehlizlerinde ölüm kuyusunun. Burası farklıydı, Snellson’un yıllardır emek verdiği bir ölüm mabedine dönüşmüştü pasaklı kuytuları. Her zerresinde kan kokusu vardı. İnsana bıkkınlık veren yoğun rutubet nedeniyle anlaşılamıyor gibi görünse bile biraz dikkatle burun deliklerinin dibine inerek nefes alındığında depoya ait her noktada başka bir tat, farklı bir ölüm algısı yatıyordu. Bunu gerçeklere muktedir olduğu için değil, yalnızca olay örgüsünün dışına çıkabilen duyuları var olduğu için kolayca algılayabiliyordu Reimy. Ellerini kapı kirişlerine kadar sürdü. Sürdü pusulası tercihler ve samimiyet olan oyun teorisinin zeka emisyonlarını gözden geçirerek. Derken bir solukta Snellson çıktı karşısına. Baştan çıkmış, bornozlu, hafif ıslak yani duş izleri gövdesinde akıbetsiz bir yol çizerek gülümsüyordu. İki elini bağlayarak yaslanmıştı duvara. “Adamım ne yaptın?” Reimy henüz sadece işin doğasında var olup, içerdiği felsefeye hakim olamadığı için tedirgindi. “Kocası tamamdır Snell. Baygın ve bağlı. Alkolle arası hayli iyiymiş, çok dayandı doğrusu ama şu mucizevi haplar... İşe yarıyormuş. Görünüşe bakılırsa sen kuşu çoktan kafeslemişsin” dedi ve ağzını ardına kadar açarak gülümsedi. Snell başını sağ omzuna yatırarak gözden geçirdi iş ortağını ve tepeden tırnağa defalarca yüzleşti ruhuna hayat veren Tanrı ile. «Hayal bile edemezsin. Çok farklı bir kadın. Anlatılmaz yaşanır. Bu üçüncü birlikteliğimiz ve son aşamaya geldik bile» dedi ve böbürlenerek devam etti “O mu çabuk öğrendi yoksa ben mi iyi bir avcıyım kim bilebilir?” Bir nefes dinlenip Reimy’nin gözlerinde merak ve öğrenme arzusunu teste tabi tutarcasına bekledi, soru sormasını fazlasıyla istiyordu ancak nafileydi beklentileri. “Elbette o da poşetli vaziyette. Uyandığında kendine gelmesi biraz zaman alacak. Bayıltana kadar seviştim. Sonra damarlarında biraz ilaç ve de sanırım şerbetli su hazırlamam gerekecek gözleri için” Sonra çözdü ellerini ve hızla Reimy’nin omzuna dokundu. “Şimdi sorgu zamanı. Sen kadını sorgulayacaksın, ben de kocasını. Tekrar anlatıyorum iyice dinle. Hataya yer yok anlaştık mı?” Reimy başını birkaç defa anlamsızca salladıktan sonra tüm dikkatini Snell”in üzerinde toplayabilmişti. Şimdi kurgu vaktiydi...
Mahkum Dilemması
Kadın İçin soru: Kocanı aldatmana rağmen seviyor musun hala?
Adam İçin Soru: Karın seni üç defa benimle aldattı, onu affedecek misin?
1) Kadın evet der, adam hayır der ise kadını öldüreceğiz, adam ise serbest kalacak.
2) Kadın evet der, adam da evet der ise kadından da adamdan da birer organ kopartıp her ikisini de serbest bırakacağız. Kesinlikle en mantıklısı bu onlar için.
3) Kadın hayır der, adam evet der ise adamı öldüreceğiz, elbette kadın serbest kalacak. Bence bu da en acımasız olanı.
4) Kadın hayır der adam da hayır der ise her ikisinden ikişer organ almak zorunda kalacağız. Sonra serbest kalacaklar.
Reimy biraz endişeli biraz da korku dolu gözlerle bakarak “Ama bu çok riskli. Her ikisi de birbirine paralel hareket ederse buradan yaşıyor olarak çıkacaklar. Bizi ihbar etmezler mi?” diye sordu. Snellson her zamanki soğukkanlı ve kendini beğenmiş üslubundan ufacık bir indirim dahi göstermeden “Bu oyunu yedi kez oynadım evlat. Ve hiç dediğin gibi olmadı, emin ol. Ama ola ki sıra dışı bir çift çıkarsa karşımıza diye endişeleniyorsan eğer haklısın. Bu işin en keyifli tarafı. Biz de risk almayacaksak ne zevki kalır cinayetin? Katil kendisi korkmazsa korkutmayı da beceremez. İşte bugün bunu öğrenme günün” dedi. Reimy ikna olmuş gibi kafasını sallayıp ciddi bir duruş sergilemeye koyulmuştu ama içindeki ses hiç susmuyordu: “Bence her durumda ikisi de ölecek. Bunu göze alacak kadar deli olamaz, mümkün değil. Ya öyleyse? Ben öldürünce zevk alıyorum ama o... Galiba bir katilden çok daha fazlası...”
YORUMLAR
Var olmanın dayanılmaz hafifliği
ve kuzuların sessizliği
bir de 21 gram
21 bir ve ikinci bölümü okuyunca izlediğim bu filmler aklıma geldi..
Bir gerilim film senaryosu gibi yol alan kurguya şaşırmamak elde değil..
Not:İyiki sabah saatlerinde okudum...:)
Tebrikler selamlar
Umut Kaygısız
Çok başarılı bir kurgu. Anlatımınızdaki kalite de örgüyü sağlamlaştırıyor. Düşündüren, muhakeme gücünü zorlayan, çalıştıran tarzınız var ve okumayı seviyorum yazdıklarınızı. Böyle güçlü bir eseri okutturduğunuz için teşekkürler. Selamlarımla
Umut Kaygısız
Çok güzel. Yine düşünce ürünü, yine edebi. Sizinle aynı fikri paylaşmayan çıkacak olsa bile yazının akışında ve sanatsallığında kaybolur gider...
Kutluyorum.
Saygılar.
Umut Kaygısız
Aynur Engindeniz
Umut Kaygısız
Yazılarında en çok beğendiğim noktalardan biri, zekanı da işin içine katman.
Tebrikler.