- 517 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PENALTI
Genç hakem hayatının en önemli maçına çıkıyordu. İlk kez üç büyüklerden birinin maçını yönetecekti. Anadolu’nun bu sakin şehrinde, büyük bir curcuna vardı. Şehir stadı ağzına kadar doluydu. Şehir böyle bir kalabalığı daha önce hiç görmemişti. İstanbul takımının taraftarı şehrin takımından daha fazlaydı. Statta coşku son noktaya varmıştı. Genç hakem, her iki takımın futbolcularını toplayıp çıkış tünelinde görününce müthiş bir uğultu koptu statta. Yer yerinden oynuyordu. O ana kadar sakinliğini koruyan genç hakem heyecanlanmıştı. Bir an elinin titrediğini ve damağının kuruduğunu hissetti.
Kale seçiminden sonra takım kaptanlarına uyarıda bulanan genç hakem, heyecanını saklayamıyordu. Futbolculara “ağabey” diye hitap etmişti. Bu hitap üzerine birbirlerine bakan futbolcuların yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Maçı başlatmak için sahadaki yerini alan genç hakem yan hakemlerini kontrol ederken stattaki ailesini fark etti. Ailesi büyük bir gurur ve sevinç yaşıyordu. Anne ve babası oğlu için sürekli dua ediyorlardı. Oğluyla göz göze gelen annesi ayağa kalkarak elini salladı. Duyamayacağını bildiği halde “dualarım seninle oğul” dedi. Annesinin sevincini gören genç hakem “Allah’ım beni mahcup etme” diye dua etti.
Yan hakemlerden olumlu işaret aldıktan sonra maçı başlatmıştı. Beklendiği gibi İstanbul takımı maça hızlı başlamıştı. Şehrin takımı düşmemeye, İstanbul takımı ise şampiyonluğa oynuyordu. Maçın ilerleyen dakikalarında şehrin takımı oyuna ortak olmuştu. O yüzden top bir o kalede bir bu kaledeydi. Futbolcular çok sert oynuyorlardı. Sert darbelerin oyunu yavaşlatmasını istemeyen hakem bazı faulleri görmezden gelmişti. Bu durum oyunu daha da sertleştirmişti. Genç hakem yavaş yavaş oyunun üzerindeki kontrolünü kaybetmeye başlamıştı. Futbolcular da hakeme yardımcı olmuyorlardı.
Maçın üçte ikilik kısmı bitmiş ama hala maçtan gol sesi çıkmamıştı. İstanbul takımı oyuncularından biri orta sahanın biraz ötesinde topla hareket halindeyken anlaşılmaz bir şekilde yere düştü. Genç hakem ne olduğunu anlayamamıştı. Birden futbolcular başına üşüşmüşlerdi. Genç hakem, yan hakeme bakıyor ama yan hakemde ne olduğunu görememişti. Bir duraksamadan sonra serbest atışı vermişti. Şehrin takımının oyuncuları hararetle itiraz ediyorlardı. Bu esnada genç hakem o kalabalıkta birine sarı kart göstermişti. Bu kart, oyunu sakinleştireceğine daha da çığırından çıkarmıştı. Tribünler de hep birlikte genç hakeme ağır küfürler etmeye başlamıştı. Annesini hatırlayan genç hakem bu maçı yönettiğine hakem olduğuna binlerce kere lanet ediyordu. Maç bu kararla devam etti. Genç hakem tribünlerin koro halindeki hakaretlerini işitmemeye çalışıyordu.
Bu sırada şehrin takımının futbolcularından dokuz numaralı futbolcu İstanbul takımının ceza sahası içinde yere düştü. Genç hakem yine pozisyona uzak kalmıştı. Statta müthiş bir uğultu vardı. Herkes hakeme bakıyordu. Herkes genç hakemin vereceği karara odaklanmıştı. Genç hakem kan ter içindeydi ve donakalmıştı. Önce yan hakemlere baktı. Tribünlerin uğultuları artmıştı. Genç hakem, ne kendisini çekiştiren futbolcuları, ne sahaya giren teknik direktörleri, ne kendisini kulaklıkta uyaran dördüncü hakemi ve ne de ne söylediği anlaşılamayan tribünlerin farkındaydı. Düdük ağzındaydı. Nefesi boğazında. Az sonra çıkacak sesin vereceği kararı kendisi de bilmiyordu.
Her şey bir heyulaya dönmüştü. Genç hakem maçtan önceki heyecanını, arzusunu ve öz güvenini yitirmişti. Bir penaltı çalmak bu kadar zor olmamalıydı. Aslında işin kötü yönü penaltı çalması değil, kararsız kalmasıydı. Düşündü. Bir İstanbul takımına karşı penaltı çalacaktı veya çalmayacaktı. Kim bilir ertesi günkü gazetelerin manşetlerinde neler yazılacaktı. Televizyon programlarında çok bilen yorumcular onun için neler diyeceklerdi. Tribünlere baktı. Herkes ayaktaydı. Uğultudan hiçbir şey duyulmuyordu. O an annesiyle göz göze geldi ve düdüğü çaldı…
Bayram SÜNGÜ / Ahmet YALÇİN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.