- 1101 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kıllı Sinan
Kıllı Sinan
Akşamları sessizleşir, odalarımıza çekilir bir başımıza kalırdık. Yine öyle oldu, pavyona gittik…
Pavyon kahkaha sesleriyle tıka basa dolu, herkes mutluluğu yüklenmiş gelmiş. Biz de rakının kapağını çevirince eğlenmeye başladık. Pavyon bir gülerken biz iki güldük, pavyon bir eğlenirken biz üç eğlendik. Ortama büyük gelen eğlencemiz, bizim daha çok eğleniyor olmamız başka masaları ve masaların boktan sandalyelerini rahatsız etti. Kıskandılar; neymiş efendim biraz saygılı olacakmışız, başka masalar da varmış. Gecenin üçü, masanın çoğu pezevenk, çoğu orospu, içkiler gani, eşler aldatılıyor. Biz çok ses yaptığımız için ayıp oluyormuş.
Bir süre aldırmadık, masamızla meşgul olduk. Paramız taze memeye, çıtır bacaklara, kusursuz tenlere yetmemişti, ne de olsa paran kadar aşk. Bizim paramız kadınla erkek arasında kalmış kişilerle aşka daha uygundu, ayağını sıkan bir ayakkabı gibi olsa da idare edeceğiz. Fakat bunların böyle memeleri nasıl oluyor. Memeler kafam kadar olmuşlar. Sade memeyle ilgilenirsen işler yolunda. Biraz kıl da rahatsız etmezse sorun yok. Kıllar hakkında derin düşüncelere daldım, beş dakikalık ciddi araştırma sonucuma göre kıllar vücuda bağlıysa sorun yok; fakat vücuda bağlı değilse vücut bu duruma sinir oluyor durmadan kaşınıyor ve tepki veriyor. İlginç, çok ilginç. Her şeye rağmen loş ışıklar vardı ve loş ışıklar güzel gösteriyordu memeleri, fakat o memelerin bir de ağızları vardı. Keşke memelerin ağızları olmasaydı, konuşmasalardı. Konuşmaya başladıklarında loş ışıkların da elinden bir şey gelmedi. Parasızlığımıza üzüldük. Burada her şey var: Rus, Geyşa, çıtırlar; bize düşense ipneler… Sonra olan oldu. Çok abartı kahkahalar, öbür masanın sandalyesine oturan götleri kaldırdı. Koca koca adamlar bizim masaya küfür etti. Masaya küfür ediyorlar diye ses çıkarmadık. Masayla aralarına girmeyelim istedik. Fakat bizim masanın ipneleri de karşılık verdi. Bizim masa ipnelik yapmıştı. Koca koca adamlarda ipnelere uydu ve yumruklaşmaya başladılar. Masanın erkekleri sessiz kaldı…
Pavyon çalışanları: “Dışarı çıkın lan” dedi. “Buyur abi, ne istersiniz efendim, emredersiniz beyefendi” gitmiş, birden lan olmuştuk. Mevzuyu dışarıda çözecekmişiz. Tabii öncesinde hesap ödenecekti. Hesabı ödemekte hiç bu kadar iştahlı davranmamıştım. Pavyona gelmeden önce “abi valla hiç param yok” demiş olabilirim. Fakat “Abi siz çıkın ben hallederim” dedim. Yok kardeş diyen, hesabı ödemeye çalışan adiliklerle, şerefsizliklerle doluydu arkadaşlarım. Kapının önüne çıkınca gördüm. Dışarıda yıldız yok, gök yok. Bu zaman diliminde yapacağımız bir şey yok. Gizlendik, en şanslımız Harzem. Harzem ses çıkarmadan çöp bidonunun arkasına gizlendi. Hay aksi ki! Kötü taklit, Harzem’i gördü. O karanlıkta seksen santimlik cüce katlanmış pusmuş ve otuz santim olmuştu. Yani bir zencinin pipisi kadar kalmışken gözü çıkasıca nasıl gördü; demek ki pipiye merakı… “Korkak” dediğinde Harzem’in zayıf çelimsiz gururu omzundan çekti, kavgaya götürdü. Bir cüce kavgada ne yapabilir? İki metre, yüz kilo, sıfır beyin, sıfır vicdana karşı şansı ne olabilir? Sanki dövüş kulübünün boksörleri işten kovulmuş yanı başımızdaki masaya oturmuş. Şans! Boyu adamların üçte biri, yumruğu üçte biri, oysa onlar hiç de üçte birlik vuruş yapmıyorlar. Artık bunların önemi yok, nasıl olsa dövüşün kalbinde. Garibim, gözünü yumup yumruklarını savurmaya başladıktan sonra havayı dövdüğünü anladı. Kavganın ortasında pilli bebek gibi sağa sola hareketler ediyor, boşlukla amansız kavgasını yapıyor. Zavallım! En azından mecburiyetten de olsa kavga ediyor. Ben, Ayı Gafur, Ali ve Bayram saklanıyoruz. Birbirimizi görmüyor gibi yapıyoruz. Üzgünüm, kavgayı uzaktan izlediğim için. Ayı Gafur’la Ali ikişer metrelik boylarıyla çöp bidonuna sıfır yanaştılar adeta çöp bidonunun bir parçası oldular. Harzem kavganın bir tarafı; ama Harzem’i ciddiye almadıkları gibi acıyorlar da. Acımanın hissi düzelmesi imkansız ağrılar bırakıyor. Olacak gibi değil, en mahrem küfrünü ediyor. Bu küfre dayanamayan götler, Harzem’i kötü taklit sevgililerinin yanına, ağızlarında da anası ve gelecekteki avratıyla yatırdılar. Hem de ne dövmek ne sövmek. Havadan kemik sesleri ve küfürler yağdı. Tırstım belki kavga iyi gitse girerdim, şimdilik ise kenarda ısınmak mantıklı. Dakika 89, beş sıfır yenilirken takıma bir katkım olmazdı. O kavgada zaten aklı olan karışmazdı. Karışmadı da Ayı Gafur, Bayram, Ali. Fakat karıştı Sinan. İşte tam o an da Sinan’ın attığı narada herkes sustu, onlarca insan on bin milyon baloncuk yuttu. Yutkundu. Sanki yıllardır beklenen film başlıyordu. Başrol oyuncusu Sinan, masumları kötülerin ellerinden çekip alacaktı. Zayıf sesiyle bağırdı, geçmişinizi ikerim diye küfür etti, -iyiye bu küfür yakışmadı- Götlere doğru yürüdü. Sinan bizim kıllı bebeğimizdi. Yaş otuz, önemli değil; boy birseksen, boş ver; kilo kılsız atmış kılıyla beraber seksen, sorun değil; o bizim bebeğimiz. Vurmayın o daha bir bebek diye bağırmak istedim, yerim belli olur, döverler diye korktum. Çevrede hangisinin erkeğe, hangisinin kadına, hangisinin kadın olmayı becerememişlere ait olduğu seçilemeyen sesler geliyordu “Ay çok fena, bebeği ezecekler!” Sinan, konuşmalara, hayretlere, “aman Tanrım’lara” omuz atarak geldi. Aldı Harzem’i götün altından. (Salya sümük Sinan’ın arkasında) Hay maşallah”, “tü, tü nazar değmesin” diyecektim. Nazar mı değdi! Kendinden çok emin, götün birine yöneldi. Pala bıyıklı abisinin yanına yaklaştı, belli ki burnunu sıkıp “buyun” diyecekti. Sinan tam elini uzatmıştı ki, allahsız nasıl da vurdu! O götün zayıf, çelimsiz görünüşünün altında balyoz gibi yumrukları varmış. Sinan istem dışı “Ne vuruyon ki abi” dedi, Mevlana gibi döndü, Tanrı’yı bulamadan bayıldı. Yerde yatarken dikkatimi çorabına sakladığı Marlbora paketi çekti. Oysa masaya LM paketini koymuştu. Ulan bizim bebeğe bak ha!
Ölmedik, ama acımız büyük! Sinan’ın gözü mor. Harzem attan düşüp sürüklenmiş gibi. “Abi, hangi ara kavga ettiniz. Bize niye haber vermediniz, yav” dedim. “Sittir la oruspu çocuğu” dediler. “Abi ayıp oluyor, adamın canını sıkmayın hayret bir şey ya” dedim. Kapıyı çarpıp, odama geçtim, Sinan’ın LM’sinden yaktım. Kendimi içkiye verdim. İçki etkisini göstermeye başlayınca baygın gözlerimin önünde memleketin tüm götleri yalvarıyor. Suratlarına tükürüyor, dişlerini un gibi ufalıyorum. Avradını sittimin bebeleri; koca koca adamlar utanmadınız mı la! Diyorum. “Abi, biz ettik sen etme” diye yalvarıyor ipneler. Affetmiyorum namussuzlar. Ve çırılçıplak genç kızlar yatağına uzanmış boylu boyunca. Gözleri zevkten şaşı bakıyor, saldırılmayı bekliyorlar. Üstlerindeyim kızların. Kızlar, götler beraber inliyor. N’oluya la, rakıya zam yapan iktidarın sülalesini ikiyim. Rakı bitti mına koyım!
Taşkın Eroğlu
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.