- 991 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
Öyle Yakışırlardı ki O Verandaya
Öyle yakışırlardı ki o verandaya. Koltuklarını yanyana çekip, hiç konuşmadan denizi seyrederlerdi uzun uzun. Yalnızken bir şeyler yediklerini, içtiklerini hiç görmedim, yalnızken konuştuklarını bile çok az hatırlıyorum. Onların gözlerle konuştuğunu yıllar sonra anladım. Diğerleri ile beraberken oldukça sıradan görünürlerdi. Yerler, içerler, haberleri izlerler,konuşurlar, gündemi tartışırlar, günlük aktifitelere katılırlar, sadece toplu yürüyüşlerde elele tutuşurlardı.
Narlıderenin ormanlık tepelerine, otel olarak inşa edilmiş daha sonra huzurevine dönüştürülmüş, bir tarafı deniz, bir tarafı dağ manzaralı bu yerde hemşire olarak görev yaparken tanıdım o unutulmaz iki insanı.
Adam ben atandığımda buradaydı, kadın benim tayinimden üç ay sonra geldi. Oğlu olduğunu öğrendiğim genç bir bey getirmişti. Ayrıldıkları âna kadar buradan hoşlanmadığı halde, gelip alacağını tekrarlayıp durdu. Kadın burada mutlu olacağını hissettiğini söyledi. Bana göre, ömrünün kalan altı senesinde mutlu oldu da
Kadının gözlerinde hep buğulu bir bakış vardı ve o gözlerde sevmeyi sevilmeyi yaşamış, ağlar gibi gülümseyen ama kendinden emin göz bebekleri. Eski fotoğraflarını göstermişti bir gün bana. Fotoğraflarda görünmese bile ayağında nasıl bir ayakkabı olduğunu ve hatta hangi parfümü kullandığını bile hatırlıyordu. Öyle çok özlüyordu ki gençliğini. Başımı kaldırdığımda, resimlerde gülen genç kadının gözleriyle karşılaştım. Evet, aynı gülen gözler ama artık yaşlı ve yorgundu bu gözler.
Hiç bıkmazdı Farid Farjad dinlemekten, odasından kemanın ağlayan sesi yankılanırdı. Balkonu denizi görürdü, oturur keman nağmeleri eşliğinde denizi seyrederdi.
Adamın katında görevli olmadığım için hakkında çok şey bilmiyorum, konuşmuşluğumuzda olmadı pek. Üst düzey yöneticilikten emekli, sert mizaçlı biri olduğu ve çok sık sinirlendiği dışında çalışanlardan bir şey duymadım. Ama kadınla verandada denizi seyrederken yüzünde şefkatli, bilge bir gülümseme belirirdi, o gülümsemeyi başaran insanın okyanus derinliği kadar duygusallığı olmalı bence. Dediğim gibi öyle yakışırlardı ki o verandaya.
Sanmayın huzurevinde evlenenlere ait bir öykü bu. Onların birlikteliğinde farklı bir şey vardı, ama sadece ben sezebiliyordum, diğer arkadaşlarıma göre iyi anlaşan iki yaşlıydılar sadece.
Nişanlımdan ayrılmıştım, çok mutsuzdum uzun süredir ..Kadının odasındaydım, onunla her derdimi paylaşırdım, sorunumu anlatmıştım.Zaman ilaçtır, atlatacaksın derdi hep..Midem bulandı, öğürdüm. Gözlerini ufuk çizgisinden ayırıp bana baktı. Gökyüzü turuncu rengiyle ve güneş sabah ışıklarıyla yüzünü değişik bir tonda aydınlatmıştı..Gülümsedi..
Balkondan içeri geldi, kanapeye oturdu beni de yanına çağırdı, oturdum..
Ve hiç bir zaman unutmadığım, şunları söyledi.
İçindeki acıyı kusmak istiyorsun dedi. Yenilmedim diyebilmek için, devam edebilmek için bu acının bitmesini istiyorsun..Anlıyorum seni. Ben ölüme bu kadar yakınken çocuk, sana şunu söyleyebilirim ancak.
Ömrüm boyunca ne aradığımı bilmeden aradım, istediğimin ne olduğunu bilmeden aradım. Çok sonra anladım ki, hayat garip ve sır dolu bir arayıştır. Aradığımızın ne olduğunu birisinin söylemesini isteriz, bize yol göstermesini. Eş, sevgili,arkadaş içimizdeki karanlığa ışık olsun isteriz, rehber olsun isteriz ve bazen bu rehber arayışında yanlış seçimler yaparız, geri dönülmez yanlış seçimler. Şunu asla unutma çocuk, senin içindeki zenginliği senden başka kim bilebilir ki, senin kalp ışığının aydınlattığı gibi senin yolunu kimse aydınlatamaz, her ruh kendi yolunu aydınlatır. Karanlıktan aydınlığa giden o yola rehber arama, rehber sensin. Gerçek mutluluk kalbinin derinliklerinde. O derinliği gördüğüne emin olduğun kişi ile birleş..Sana yoldaş olabileni, yoldaş olabileceğin kişiyi seç. Geri kalanına sakın ağlama ama nefrette duyma. Zaman denilen ilaca güven ve sabretmeyi öğren.
Bu sohbetten üç yıl sonra, adam öldü. Kadın o verandaya yine oturdu yine denizi seyretti. Boş olsada artık, adamın koltuğu yanında durdu hep..Çok değil sekiz ay sonra o da öldü.
Aylarca onları unutamadım. Onları düşündüm. O verandada otururken kımıldamadan nerelere gittiklerini.
Çok sonra, evlendikten ve doğru karar verdiğime emin olduktan sonra kadının anlattıklarını da hatırlayınca, anladım ki.. Gerçek yoldaşı ömürlerinin son demlerinde bulan, aynı ışığın yolcusu, iki yaşlı çiftti onlar.
Geldikleri ve dönecekleri yeri bilerek, yaşlılıklarının yolun son noktası ve bu noktanın başlangıç noktasıyla aynı olduğunu bilerek, ve ayrıca bazı şeyler için geç olduğunu bilgece özümseyerek, kabullenerek, hiç konuşmadan, hayallerinde beraber geçirilen bir ömüre yolculuk yaptıklarını anlıyordum artık.
YORUMLAR
Nilgün hanım ,kendimi o kadar kaptırmışım ki yazınıza roman okur gibiyim adeta... ne kadar güzel bir anlatım hiç yormadan okuyucusunu akıp gidiyor
Umarım başka ve daha uzun eserlerinizle karşılaşırız..
Yüreğinizin verandasına mutluluk otursun ...
çöldeki kelebek
sunabiliyorum..Şiirde daha cesur sanırım kalemim..:)
Yüreğinizin verandasına mutluluk otursun ... ne kıymetliydi
Teşekkür ederim.
çöldeki kelebek
Teşekkür ediyorum değerli yorumunuza
Sevgili Nilgün Hanım öykünüzü çok beğenerek okudum. Yaşlıların hayat tecrübeleri her zaman bizlerden daha çok ve gerçekten çok da güzel hayat dersleri verebiliyorlar insana. Herkes adım atar ama doğru adımı atanan kadar yeni yürümeye başlayan bebek gibi düşer sonra kalkar. Doğru zaman, doğru insan ve doğru kararlar almak nasip etsin tüm insanlara. Teşekkürler sıcacık öykün için. Keşke ölüm hiç olmasa ama bu da hayatın acı gerçeği. Teşekkürler güzel paylaşımın için. Sevgilerimle.
çöldeki kelebek
biraz sert mizaçlılar ama onlardan öğrendiklerim öyle doğru ve geçerli
şeyler ki..
Çok memnun oldum ziyaretinize
Teşekkür ederim
sevgim ve saygımla Aysel hanım
Aysel AKSÜMER
Gözleri özetliyordu hayatı. Suskunluğun sapağında ayrılmıyordu yolları. Birinin adımı diğerinin gölgesini okşuyordu adeta ve en büyük gürültü bu esnada oluşuyordu aralarında. Sonra bir vakitlerde kocaman bir "duy" sesi yankılanırdı kalplerini soyup güneşe yatırdıklarında...
Belki bu anlattıklarımın hiç onlarla alakası yok ama sizden dinlerken kendi düşkünü olduğum yaşlı bir ikili geldi gözümün önüne.
Çok duygusal, narin ve ruh sahiplenen geniş bir öyküydü. Özellikle de öyküde zaman olgusunu işleyiş ustacaydı. Tebrik ederim..
çöldeki kelebek
yaşlı çiftte birbirinden bilge olacak..
Sizi sayfamda görmek beni memnun etti
Teşekkür ederim Umut bey
Çok güzel bir çalışma okudum. Çok duygulu ve insanı gelmemiş zamanlara götüren bir çalışma.
Eşimle konuşuruz kızlarımız evlenip gittikten sonra senle ben, kocaman-kocakarı, küçük bir karavan alıırız memleketi gezeriz der. Birlikte bu fırıtnalı gençliği atlatıp, durgun ihtiyarlık sularında pişmanlıklardan uzak bir yaşamın hayalini kurarız. Ona derim ki, yan yana giden iki gemiyiz biz. Fırtınada birbirimize çarpıp yaralamamız, çarpmanın etkisiyle uzaklaşmamız da engin denizimizin kanunu...Fırtına geçtiği zaman, seni yanımda görmek kadar güzel bir şey olamaz...İhtiyarlık da öyle...Gençlik fırtına, geçip gitmeye mahkum. İnşallah herkesin sağlam bir gemisi kalır fırtınadan sonraki durgun denizlere ve ufukta birlikte kaybolurlar...
İşte böyle hissettirdi ve yazdırdı yazınız...
Siz de hoş gelenlerdensiniz...
Sevgiler.
çöldeki kelebek
Bir karavanla gezen iki sevimli yaşlı çiftin güzel yurdumda ki maceraları..
Eşimle bizde biricik oğlumuz gidince küçük bir balıkçı kasabasına yerleşmeyi düşleriz hep..Ediyle büdü :)biri balık tutacak diğeri küçük bahçede çalışacak ve tatlı tatlı didişerek güneşin batışını izleyecekler..
Ziyaretiniz için ve bu çok güzel (yanyana iki gemi) düşünceleriniz için teşekkür ederim..
Aynur Engindeniz
Sevgiler tekrar.