- 637 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Soğurman sokakta yaşam
Hiç kuşkusuz bir insan hayatının başlangıcından sonuna kadar tüm detayları hatırlayabilecek bir varlık değil. Bende böyle biriyim. Soğurman sokağında yaşadığım yılların ancak kimi bölümlerini hatırlayabiliyorum. Geride bıraktığım 36 yılda, aslında bir kaç ağaç sayısı ve yeni yapılan evlerin dışında pek bir değişime uğradığını söylemek zor. Belki bizim zamanımızda olmayan altyapı sorunu belli kısımları ile yapılmış olsa da ben ve çocuklarım aynı yolları yürürken onların daha az tozlu yollarda yürüdüğü gerçeğini vurgulamak gerekir. Onun dışında ben çocuklara dönük bir hizmeti görmediğim gibi çocuklarımda bu olanaklardan günümüz dünyasında yararlanamıyorlar. Benim babamın bizi alıp parka götürecek, bizim beklentilerimizi anlayacak ve karşılayacak ne öngörüsü nede olanağı vardı. Biz oyun oynamak için babamızdan kaçmak zorundaydık. Futbol ve bilye oynatmazdı babam. Açıkçası bizim çocuk olmaktan doğan haklarımız hem babamız, hem de mevcut istem tarafından gasp edilirdi. Buna rağmen yaşama bağlılığımız olanca büyük tutkusu ile devam ediyordu. Çok sonra anladığım bir şey vardı; Babam aslında bizimle kuşak çatışması yaşıyordu, o ’ben nasıl yaşadıysam çocuklarımda öyle yaşasın’ diyordu.
Ama unuttuğu bir şey vardı, o kırsalda yaşamıştı ve babam ile aramızda 50 yaş fark vardı. Çocukluk haklarımızdan yararlanmadığımız gibi babam çoğu zaman eve gelen yakın akrabalar huzurunda çocuklarım beklentilerimi karşılamıyor diye hakaretler ediyordu. En çok onunla tarlaya gitmemizi çalışmamamızı ve aile ekonomisine katkı sunmamızı bekliyordu. Haklıydı aslında, çünkü yaşı ilerlemişti, onun yaşındakiler artık emekliliğin tadını çıkarıyordu. Oysa onun hala ikinci evliliğinden olan küçük yaşta çocukları vardı ve bakmak durumundaydı. Bizde gereken katkıyı sunmak için elimizden geleni yapmaya mecbur, çalışıyorduk. Her yıl ekonomik açıdan zayıflayan bir alım gücü iyiden iyiye kendini hissettiriyor ve biz bu mevcut koşulları sorguluyorduk. Belki bir rahatlatıcı sebep olarak şunu belirtmeliyim, çevremizdeki her kes bizimle aynı koşullarda yaşıyordu. O dönemde, o sakakta yaşayan yaşıtlarımın çoğu hala aynı sokağın sakinleri olarak yaşamlarını sürdürmekte iken, bir kısım insanımız farklı nedenlerden dolayı artık orada yaşamını sürdürmüyor başka şehirlere göç etmiş durumdalar. Bir çok acıya tanıklık ettiği gibi, mutluluklarımızın da ev sahibi olmayı ihmal etmedi sokağımız. Şimdi bizim yürüdüğümüz yollarda çocuklarımız yürüyor. Bizimkinden çok farklı değil koşulları. Bazılarının daha serbest daha çok aile desteği olsa da bazıları hala benim yaşadıklarımın benzerini yaşamaya devam ediyor, oyun alanları yok, parkları yok, havuzları yok ve her zamanki gibi yoksul kenar mahalle çocukları rollerine iyi adapte olduklarını gözlemliyorum.
Çocukluğumuz böyle geçti, ya gençliğimiz ! Cumhuriyet tarihi boyunca bizim coğrafyamızda yaşam hiç normale dönmemiştir. Bazı demokratik adımlar atılmış olsa bile bunun bize net yansımalarını henüz görebilmiş değiliz. O dönemlerde de öyleydi. Çatışmalı bir sürecin gençliği oluverdik. Şehir merkezlerinde çatışmaların olduğu silah seslerinin evlerimizin yakınlarında hissedildiği, şehrin üzerine kurşunların yağdığı bir dönemin gençliği olarak kendimizi tanımlasak yeridir. Polisin her gece sokakta psikolojik baskısını arttırdığı, GBT yaptığı, keyfi uygulamaların hüküm sürdüğü, olağanüstü bir dönemdi. Birazda savrulma yılları gibiydi. Bu durumu kaldıramayanlar hem sokağından, hem de yüzleşme cesareti gösteremediği tüm gerçekliğinden uzaklaşıyordu. Kürdistan’da Türk milliyetçilerini tanıdık, çelişkiler ile yüzleştik derin yapılanmaları tanıdık. Göz altıları, işkenceleri, faili meçhul (belli-belirsiz) ölümlere tanık olduk. Paranoya olduk, gölgemizden korkar hale geldik. Toplulukların oluşturduğu devletlerin, sonra dönüp nasıl topluluklara zulüm ettiğini gördük. Sahi neydi bu yaşadıklarımız diye kendimize yöneldiğimiz ve kendi içimizde tutum belirleme süreçlerini yaşadığımız yıllardan bahsediyorum. Bizden önceki nesil şimdi itiraf ediyor, onlar bu hayatı hiç yaşamadılar yaşayamadılar fiziki kültürel ve siyasi soykırım ve asimilasyon onlara bu şansı vermedi.
Maalesef bizde onlardan farklı olamadık. Bir direnç gösteriyoruz, göç etmeden bir kaç kuşak aynı sokakta daha iyi yaşam koşullarında birlikte insani değerler etrafında bir yaşamı paylaşmak istiyoruz. Bizim çocukluğumuzu yaşayan çocuklarımız yarının ebeveynleri, bizim psikolojimiz ile yaşamasınlar istiyoruz. Çocuk parklarımız, kreşlerimiz ana okullarımız, spor tesislerimiz ve kültürel etkinliklere olanak veren kültürel tesislerimiz olsun istiyoruz. Şimdi bu yazıyı okuyanlar sormak istiyorum acaba çok şey mi istiyoruz.?
YORUMLAR
Çok şey istemiyorsunuz elbette. Her gelişmiş ülke vatandaşının isteyeceği şeyler...Yazınızı ne kadar iç içe geçmiş olsa da dikaktle okudum. İlk satırlarda hemen pek çok kişinin yaşadığı ailevi baskıları anlatmışsınız. Bu güzeldi. Sonnrasında olayı farklı bir boyuta geçirdiniz. Ve bir Türkiye toprağı için Kürdistan kelimesini kullandınız. Eğer bu kelimeyi kullanmamış olsaydnız gerçekten samimiyetinize inanacaktım. Yurdumuzun her karışı gibi geri kalmış doğu bölgelerimiz için adalet arayışı diyecektim...Haklısınız, diyecektim. Faili meçhuller, işkenceler tamam...Soykırım ve Kürdistan kelimeleri yazının samimiyetine gölge düşürdü.
Bu tür polemiklerin yeri burası olmamalı. Kimse kimseyi hassas noktatsından vurarak tahrik etmemeli. Gün için söylediğiniz söz de bile parti adı zikretmişsiniz. Bu sitede siyaset yasak beyefendi. Hak aramaya evet, ama kısır polemiklere hayır bence...Burada pek çok etnik kökenden insan yazıyor. Ve biz pek alışık değiliz bu tür ırk kavgalarına. Hiç bir yerde yoksa da bu sitede kardeşlik var hala.
Saygılar.
renas_robin
renas_robin
Aynur Engindeniz
Paylaşılamayacak ne var bu vatanda. Hepimiz heryerdeyiz ve her yer bizim.
Saygılar.