Rüya
ilk
Sevdiğinizin okumaması gereken şeyler yazarsınız bazen; belki de sadece onun okumasını gönülden istediğiniz…
Sokak çalgıcısı olmak isterdim, masa başı bilgisayarlarda yaratım yapmaktan çok, direkt olarak sokağın o büyülü kokusunun orta yerinde, alçak sürünerek de olsa, kendimi bulmak isterdim. Tabii ki halen ele avuca gelecek bir –ben- kaldıysa…
Özgürlüğün peşinde geçmiş bir kırk yıl. Bir başka kırk yılı neyin peşinde geçireceğini planlamamış ve bununla övünen bir uslanmaz saf, bir dertli romantik. Yani kendimden başkası değil bu anlatacağım. Komikse komik…
Ne dediği anlaşılmayan bir politikacı olmak yerine; yıllarını bilime adamış, dedikleri ise anlaşılmamış hafif çatlak, kır saçlı ama genç görünümlü bir çılgın olmayı yeğlerdim.
Bu olduğumdan başka bir –şey- olmak değil derdim. Şımarık günümüz insanının maymun iştahına gönderme yapmak gibi ulvi bir isteğim de yok inanın. Tek derdim içimde büyüyen çınar fidesini size göstermek. Dönemsel olarak değişkenlik arz eden bu çınarın kökleri kadar, zihnimi kurcalayan yeşil yanı da sorun olmakta şu günlerde.
Kendimi anlatamadığım bunu isteyip de beceremediğim bir garip dönemdeyim. Hedeflerim, amaçlarım, çabalarım, kendim. Kısacası anlatmadığım her şey mi desem…
Kelimelerle dost birinin, konu içini dökmeye gelince kekemelik yaşaması doğal mıdır bilmem ama bir yerden sonra sıkıcı bir hal aldığı kesin bu durumun. Paylaştıkça azaldığı iddia edilen şeyin bende kalması, içimde yer etmesi, serpilmesi canımı yakmaya başlamıştı.
Hepinizin başına gelen ‘hayat tarafından boğulma’ ile karşı karşıya kaldığım bugünlerde, -Eyvah yine mi kar- diye bağırıyorum, tıpkı o şarkıdaki gibi…
Bu daralma anlarında, sitemkâr, isyankâr olup ‘Yeter! Bir ara ver be adam’ dediğiniz Kader Bey –bu kadar zalim bir şeyin cinsiyeti konusunda tartışabilirsiniz, bence erkek- size yeni oyunlar hazırlamaktadır. En beklemediğiniz anda tepenize çullanan, illet, ceberut, zebella vakalar bitmek bilmez. Hep bir sınavda olduğunuzu düşünürsünüz. İlkokuldan beri bu son denen o lanet sınavlar halen bitmemiştir işte, hep bir yenisi peydahlanır doğan güneşle, hep daha zoru ile sınanır durursunuz…
orta
Cevap almak için değil de, sadece rahatlamak için ağzımızdan uçup kaçan sorular sorarız bazen, hem de en sorulmaması gerekenlere…
Hayallerini gerçekleştirmek adına cengâver gibi savaşan, korkusuz, fütursuz bir genç olarak kalmak istediğimi fark ettim yaşlandıkça. Tabii bu denli toprağın altına edilmiş pis bir yolculuktan sonra ulaşabileceğim bir –genç- halen olduğu gibi duruyorsa…
Tertemiz bir bayrak gibi alnımızda gezdirdiğimiz değerlerimiz, her şey sizin içindi…
son
Görülmeyeceğini bilerek süsleniriz akşamüstleri, tenimizi, tinimizi paklar dururuz. Asıl kirletenler beğenmez bir tek içimizi, dertleniriz…
Çocuk yaşta, küçük elli bir baca temizleyicisi olurum kimi zaman yıllar öncesinde geçen bir öyküde. Telef olurum, inandığım değerler için o öyküdeki gibi halen…
Gözlerimde bin kitabın rengi, favorilerimde binlerce beste; öpmek isterim bakir bir kuğuyu, her gece gördüğüm rüyamda.
İlklerin heyecanı ile sarılım sevdiklerime, tuhaf bir şükran duygusuyla koyarım başımı yastığıma. Hepinize başka şeyler anımsatan, anneannelerinizin en sevdiği oya işlemelerini okşarım sabah gün aydınlığıyla neşelenen odamda.
Felçli kadar biçare olur kollarım olanlar karşısında. Yine suçsuzlar çeker derdini dünyanın, değişmez onların başına gelenler bu yüzyılda da. Kinle dolan kaşlarımdan çıkan oklar vurur sorumluları, bir çocuk gibi gururlanırım. Temizlemeye çalışırım etrafımı, kırk yıl önce neysem oyum işte. Olabildiğince umutlu, yeterince hüzünlü, her duyguyu kararında yaşamaya çalışan ama bir türlü beceremeyen bir şaşkın romantiğim…
Kimse bilmesin diye uğraştığımız rüya sonları görürüz can sıkan, hatırlamak istemesek de peşimizi bırakmayan…
10.07.11
Nadir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.