- 912 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BIRAKMAK
BIRAKMAK
Tutunmak için ne kadar çok çaba harcarız...
Ellerimiz; yüreğimizin tüm dönemeçlerinde savrulup giderken, avuçlarımız kızarır, acır canımız.
Volkanlar patlar hücrelerimizde.
Yağan yağmur sel olur, akar benlimizde şarıl şarıl.
Gök gürültüsü ile uyanır hayatımız gerçeğe.
Derede akan suyun akışına kapılmış yaprak misali, bir taşa yaslanmaya çalışırız saniyelerce, yeniliriz. Su alır götürür bizi şelalenin en yüksek yerine.
Gözyaşlarımızı gözbebeklerimize asılı tuttuğumuz dakikalar gelir gözlerimizin önüne.
Damlalar aktıkça yanak şelalesinden usulca, giden acıya tutuşur dakikalarımız.
Feryat kapılarının çığlıkları ile bırakırız, akıl ve mantığın ötelerine kendimizi.
Sormayız, kaderimizin şeklini doğduğumuzda alın yazımıza.
Israrlıda olmayız saatlerin tik tak sesinde.
Koşan adımlara bizde adım ekleriz acele eden benliğimizle.
Bize doğru akan bir zaman var zannederiz .
İçinde her renk menekşeleri toplarız. Sonra elimizde hercai olurlar ansızın.
Yaşımızın sırtımızda ağırlığını hissettiğimiz yaşam okulunda; aslında zamana akan bizlermişiz, bunu fark ederiz.
Masal yeleklerini giydirmeye çalışırız ısrarla hayal bedenine.
Üşümeyi zaten başında kabullenmişti hayallerimiz.
Düş çıkmazlarında bunalımları kana kana içeriz.
Çare, dert içinde saklı bir sır iken, saldırı dikenlerini olumsuzluk fiillerine batırırız.
Acıtsın tüm sevdiklerimizin içini diye.
Ne kadar, ne kadar isyan edersek, o kadar bonus alır zannederiz.
Yaşamanın kredi kartını icat etmeye çalışanların hüsranlı hayatları çarpsa da yüzümüze, ısrarla tutmak istediklerimizin altında "tutunamamış" bir vaziyette ezilir, dururuz.
Tutmakta ısrar ettiğimiz, bırakmayı hiç düşünmediğimiz rüya nesnelerini, tüm zamir topluluğu içinde sıkıca benimseriz.
Hikayesini, öykü düzleminde baş aşağı sallar, içinde ne var, ne yok yutarız.
Bu kadar benimseme ikliminde bize ne haller olduğunu son dakikalarda algılarız.
Bizim olmayan bütün cümleler çoktan bizden uzaklaşmış, el sallamış ve arkalarını dönmüşlerdir bile.
Onları sımsıkı tutan ellerimiz midir yoksa yüreğimiz midir?
Bilmekte güçlük çekeriz.
Kendimizi dev aynasında görmeyi çok severiz.
Suçlular ararız infaz etmek için.
Yanımızda duran gerçeğe gözlerimiz körleşmiş bir halde bakarız ve suçlu "hayat" diye avaz avaz bağırırız.
Astığımız yine kendimizdir farkında olmadığımızı zannederek.
Boğazımız yağlı urganın hıçkırıkları ile uyandığında, ellerimizin bıraktıkları ile çığlık fırtınasına tutuluruz.
Kim bize söyler ninni, çarşı pazar mı , dereler tepeler mi, dostlar mı düşmanlar mı bilinmez, lakin uyanma vaktimiz başımız kabrin tahtasına değdiği andır.
Dönülmez akşamın ufkunda elimizde hem gerçek hem de düş vardır.
Doğduğumuz ilk andan itibaren, bize ait olduğunu zannedip, bıraktığımız nice anılarımız, nice yaşamlarımız vardır.
Güveni bırakıp güvensiz bir hayatın girdabında, annemizin kalp sesini aradık.
Sıcacık kucağın şefkatinden okul yollarının heyecanlarına koştuk.
Anadan geçtik, yar saçları için. "Asla!" dediğimiz nice büyük sözleri, lokma lokma çiğneyerek öğüttük.
Hayatımızın yol çizelgesinde her durakta bir soluk bıraktık, bir soluk aldık.
Deli taylar gibi aktı kanlarımız fecrin serinliğine.
Kıpkırmızı içimize, beyaz karanfiller ekemedik.
Gezenlerin volkan patlamalarına katıldık. Ve vurulduk, görünmez bir kurşun nağmesi ile.
İsyan ve tevekkülün birlikte dans ettiği bir sahnede kavalyemiz hangisiydi?
Gözüm yaşına hapsettiğim sevdiklerime hangi armağan yakışırdı?
İsyan mı, tevekkül mü?
Hüzün, yalnızlık vuruşlarını her harfe dokundururken, söylenen zikir ne olmalıydı.
Ellerim acıyor derken, avuç içi çizgilerim, kimleri sakladı ey falcı kadın biliyor musun?
Bırakmanın, bırakmanın bir ilacı var mı dır ey gökyüzü?
Acı kokmamalıydı kelimeler.
İsyan sığınağı olmamalıydı cümleler.
Anlamadığım dil yanaşmamalıydı dilime.
Dişlerim çenelerimi zorlamamalıydı.
Boğazımda ayrılığın düğümü yer ettiğinde.
Ansızın bir gün insan; gerçek acıyla yüzleşince, o güne kadar bıraktıkları için ne kadar lüzumsuz ağıtlar yaktığını anlar.
Ve şimdi söylüyorum o falcı kadına, ellerimi bıraksın diye.
Çizmesin isyan kalemi ile kader çizgimi.
Ben tevekkül bahçesinde oğluma/eşime hiçbir zaman elveda demedim ki.
Özlem Maria Zafer
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.