- 607 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Balık Masalı
Kısalan cümleleri soğuğun parıldayan göz bebeklerine kondurduktan sonra su geçirmez olabilmişti merhameti sevgiyle karıştıran hisleri. Bir çocuk için çok fazlaydı bu. İçinde kabaran, yontulmamış ve uç uca eklediği katran döşeli yalnızlık yıllarından sonra amansız bir hastalığa tutulmuş gibi teslim olmuştu hayata. Her şeyi kabullenmekti bu. Üstelik kurnazlıktan yoksun, kendi el örgüsü olan daralan dünyanın düşük omuzlu elbiselerinde düşüncelerini pekiştirebiliyordu. Evet, küçüktü belki lakin gözlerinden taşanları saymaktansa dibinde kalan tortuları toplarsanız düşüncelerini yüzünde gizleyebilecek yaşta olduğuna kanaat getirebilirsiniz pekala.
Metin alelade bir lokmanın son tartısında dilini kuvvetlice ovuşturduktan sonra lakerdadan geriye sadece mutsuzluk kaldığını anlamıştı. Yine de gülümsemeyi ihmal etmedi, en azından onu paslı ranzaların gıcırtısından bir geceliğine bile olsa uzak tutmayı kendisine vazife edinmiş bu genç adama karşı bu kadarcık sorumluluğu hissetmesi gerekiyordu. Çocuk vicdanı bile bu baskülde Seyhun’dan yanaydı. Bir ara kocaman gözlerini tüm parlaklığıyla genç adama devirip sarılacak olduysa da bu his karmaşasında nokta koymasını biliyordu kısa merdivenlere tırmanmış yüreği. “Ne o? Beğenmedin mi yoksa?” diye sormuştu Seyhun ufaklığa dönerek yüzünü. Minicik ağzında açılan tereddütlerden endişe duymuştu belki. Ya da önceliği çok farklıydı, bu kısa saadeti vicdanına sabun sürmek olarak algılamanın peşindeyse çoktan ulaşmıştı emeline. Zira Metin’in ağzı bulgur pilavlarıyla dolguluydu her zaman. Bu sıra dışı sevgi şarkılarına kapılıp hayalperest dakikaların keyfini yurda dönünce çıkartacaktı. “Hayır, o kadar güzel ki...” Bakışları yeryüzündeki tüm çukurları doldurabilecek kadar tesirliydi. Ama bir kez daha olmamıştı işte, tam söyleyebilecekken çukura kaçırmıştı dilini. “Baba” tercümesi en zor kelime, tekrarı en zor nakarattı adeta. İğdiş edilmiş çocukluğunun yegane kahramanına sıradan bir “Ağabey” seslenişiyle omuz uzatmak çok kaba bir davranış olurdu. Lakin bir o kadar da meşakkatli bir yolculuktu ona “Baba” diyebilmek. Yüzlerce defa yeltense de bir kez olsun ağzından çıkartamamıştı bu sihirli kelimeyi. Zordu. Hem kendisi için kötü bir alışkanlık olabilirdi hem de Seyhun’un hiç talep etmediği bir sıfat olabilirdi nihayetinde kim bilir? Çocuk sezgisiyle bile bu kadar alakanın altında yatan nedeni dayandırmakta güçlük çekiyordu babalık hevesine. Evli değildi hatta hiç evlenmemişti bile. Üstelik sadece 22 yaşında bir adamdı. Nasıl bir hevesin elçisi olarak Metin’i yetimhanenin soğuk sıfatlarından sıyırıp sınırlı vakitlerde hayatın sıcacık eylemlerine uzatabiliyordu? Metin aslında cevabı öğrenmeyi asla istemiyordu. Tek dileği bir defacık olsun diline düğümlenen, varılmaz bir hedefmiş gibi okyanusun ortasında şaşkınlığı bırakan o cümleye “Baba” diyerek başlayabilmekti. Üstünü mesken tutmuş yosunları gözlerinde biriken tuzlarla sıyırıp kocaman bir dilim şeklinde uzatsa çözülecekti her şey. Ya da hayatta şahitlik ettiği gibi, pek çok baba gibi umursamaz bir karşılık bulacaktı çözdüğü sessizlik kilidi. Bu en korkunç senaryoydu muhakkak, o kadar hevesle beklediği anın kabaca geçiştirildiğine şahit olmak… Ve karşısında bu deneyimi yaşamasına tanıklık etmeyi hayatı boyunca en çok hak edeceğine inanmaya yüz tuttuğu bir adam vardı. Tekrar gözlerini güneşi kıran camdan ayırdı ve Seyhun’un yanağına kondu sevda nefesiyle. Birkaç saniye boşluk, bir başlangıç beklemekten uzak, emsalsiz bakışmalar... En iyisi ad kısmını boş geçmek diye düşündü tekrar o nefret ettiği özgüvensizliğe yenik düşerek ve konuşmaya mecburmuş gibi seslerini böldü ikiye. Bir Seyhun’a bir de susam peşinde koşan kumrulara. “Gelebilecek misin tekrar?”
Seyhun beynindeki pedallara hakim olmaya devam ediyordu, ufaklığın kemersiz umut süratine karşılık kaçırmadı gözlerini geri. Geçmişe uzanmak, bu küçük meraklı gözleri yakan ince ses tonuyla bilindik bir hikayede gözlerini açmak kolay olandı ancak o yine zoru tercih etti. Israrla sarıldı çocuğun boynuna. “Hep gelmedim mi? Bu defa balık tutmaya gideriz dilersen. Hem sana öğretirim olmaz mı?” Metin’in sevinçle karşılamasını beklediği bu fikir kollarından hayretle kayıp giden bir tereddüt olmuştu bir anda. Bu kez birazda kızgınlık sürerek gözlerinin içine daha büyük bakmıştı Metin. “Büyükleri tutmak yok. Gelmem yoksa.” Seyhun çocuğun açılıp kapanan avuçlarını hızla birleştirip kendine doğru çekti ve “Neden? Küçüklere yazık. Onlar yenmez ki” dedi. Metin tekrardan hiddetlenerek baktı ve bir ölçüde kurtardı avuçlarını hafif geriye kaydırarak. “Olmaz. Büyükleri yakalarsak çocukları kimsesiz kalır. Olmaz.” Tam o dakika istemsiz bir cümlenin soluğuna yapıştığını hissettiyse de tutmuştu kendisini Seyhun. Yutkundu, kapattı düşünce çeperlerini. “Ama küçükleri yakalarsak bu kez de anne babaları üzülür” diyecek olduysa da bu cümle zihninin kaldırımlarına gömülmüştü o anda. İlk defa bu kadar net anlayabilmişti onu, o küçük barakada yarattığı demokrasinin kaygılarını… Bir çocuğun nerden ne kadar baktığını kestirme noktasında ilk defa hayatı çekiyordu ciğerlerine bu kadar çokça.
“Tamam. Lakerdamız yeterince güzel değil mi? Zaten balık tutmayı bilmem ki ben. Hiç balık olmadım ki hem... Ama söz sana bir balık masalı anlatacağım...”
YORUMLAR
Umut Kaygısız
Hayatın sürpriz paketinden çıkanlar hep yüzde mutluluk ifadesi yaratmıyor bazen de hüzün bırakıyor gözlerde. Yine mükemmel bir anlatım ve duygulu bir hikayeydi. Kutlarım. Selamlarımla.
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Neden bilmem hikayenizden sonra aklıma " Selvi Boylum Al Yazmalım " filmi geldi.
Orda da kendinisi bırakıp gitmiş, kendisiyle hiç ilgilenmemiş babanın oğlu samet , Günün birinde biyolojik babası ile onu bebekliğinden beri büyüten, babalık eden, sevgisini esirgemeyen diğer adam arasında tercih yapmak zorunda kaldığında biyolojik olanı değil kendisini büyüteni seçmişti.
Orada unutamadığım replik.. Sevgi emekti.
Öykümüzle bu kısa özetin arasındaki bağ nedir diye sorarsanız öykümüzün kahramanı Seyhun benim gözümde adı konmamış baba oldu okuyup bitirince.Okuruna duyumsatarak, hikayenin içine girmesini sağlayan yetkin kaleminizi kalben kutlarım.
Yine çarpıcı yazın diliyle nitelikli bir eser okuttuğunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.