- 746 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SES
İçerden tıkırtılar gelmeye başladı. Bense gene her zamanki umursamaz tavrımla odamda oturmuş bilgisayar başında zaman geçiriyordum. Evde tek başınayım. Annemler komşuya gitmişlerdi. Bense evde oturmayı seçmiştim. Komşulara gitmeyi sevmem zaten hep çok sıkıcı gelmiştir bana. Komşulara gezinti hakkındaki düşüncelerimi pekiştirirken sesler yükselmeye başlıyor. Gidip baksam mı diye düşünüyorum ama yerimden kalkacak halim yok. Cesaret edememekten değil. Ben asla öyle tür şeylerden korkmam. Bugün bayağı yorulduğumdan sesin geldiği yönü tam tarif edemiyorum ancak dışarıdan gelebileceğini umuyordum ama içerideki odalardan birinden geliyor.
Aklıma, filmlerdeki o yatakta uyurken mutfaktan gelen sesi duyup korkan kadının eşini; ürperti eşliğinde içeri bakması için yolladıkları o sahne geliyor... gülüyorum. O sahneyle şuan ki yaşanan anın alakası yok. İçerideki odalar karanlık. Şöyle bir bakıyorum kapımdan içeriye ama görebildiğim şey zifiri karaltıdan başka bir şey değil. Sesler arttıkça artıyor. Annemin yeni aldığı o saat sanıyordum; ama o bu kadar gıcırtılı ve boğuk bir ses çıkartamaz. Yaptıklarımı yarıda kesiyorum ve gözlerim karanlığa dalmış ne olduğunu düşünmeye çabalıyorum.
Sesli bir şekilde düşünüyorum:
“Ses saatten gelse tik tak diye gelir, buzdolabından gelmiş olsa tak yada tok tarzı ses çıkarır ama bu hiç tanımadığım bir şeyin sesi…ama ne?”
Bu düşünce denizine yelken açmış ilerlerken ve tam ufku görebildim diye sevinirken sesler beni bu denizden alıkoyuyor, kendi zamanıma geri dönüyorum. Bu kadar kısa sürede nasıl hayal kurulur bilemiyorum ama korku beni bir süreliğine alıkoyuyor. Sonunda annemi aramak geliyor içimden. Peki arayınca ne diyeceğim? İçeriden gelen seslerden korkup hemen telefona sarıldığımı anlatsam sen büyüdün artık korkma bunlardan deyip beni geri çevirecek. Her aile böyle yapmaz mı zaten. Eğer beni evde tek başına kalabilecek kadar büyük görüp komşuya giderken beni evde yalnız bırakabiliyorlarsa o zaman korkumu yendiğimi düşünmelerine olanak sağlamaz mı?
Ya ben deliriyorum ya da duyduklarım gerçekse o zaman sesler çoğaldıkça daha çok çoğalıyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Sesler beni delirtecek. Normalde hiç bu kadar korkmazdım ben. Elimi telefonuma uzattığım an titrediğimi görüyorum. Koltuğumdan kalkıyorum ve koşar adımlarla kapımı kapatıp yatağıma uzanıyorum. Kısa bir süre düşünüyorum arayıp aramama konusunu…
Sonunda korkum beni ele geçirmiş vaziyette annemin telefon numarasını çeviriyor ve kulağıma götürüyorum. Birden içeriden zil sesi duyuyorum ve kalbim o kadar hızlı çarpıyor ki bir anlık ne olduğunu şaşırıyorum. Yanaklarım kıpkırmızı olmuş, kalbimin atışları hızlanmış, korkudan titriyor halde buluyorum kendimi…
Fark ediyorum ki annem telefonunu evde unutmuş. Bunun üzerine içeride çalan telefonu susturmak uğruna kapatıyorum. Kendime gelebilmek için yatakta başlığa yaslanıp oturuyorum. Aradan bir iki dakika geçtikten sonra içeriden gelen sesler yerini hiçliğe bırakıyor. Her ne kadar suskunluk olsa da evde ben babamı arıyorum bu kez. Üçüncü çalışta açıyor telefonu.
“Baba hemen eve gelin ne olur çok korkuyorum.” Sesimi astımlı bir çocuğun ilacını sıkmadığı andaki olduğu gibi cızırtılı bir ses gibi algılıyorum. Ardından hiçbir cevap alamıyorum. Hattın kesilmiş olduğunu sanıp ekrana bakıyorum ancak telefon açık. Acaba telefonumun hoparlörü mü bozuldu?
Ardından babamın sesini duyunca bir oh çektikten hemen sonra korkum yerini mutluluğa ve heyecana bırakıyor. Ne olduğunu anlamadığını ve beş dakikaya çıkacaklarını söylüyor. Bense çabuk olmalarını istiyorum. O sırada boğuk sesle bile olsa babamın anneme ne olduğunu açıklama çabasında olduğunu fark ediyorum. İçeriden gelen sesin bittiğini sanmıştım ya. İşte o ses tekrar başlıyor. Bağırmak çığlık atmak geliyor içimden ama yapamıyorum. Onun yerine yatağımın köşesinde yorganı kafam açıkta bırakacak şekilde çekiştirerek, büzüşüyorum. Telefonsa açık bir şekilde kulağımda duruyor. Babam telefonu anneme vermiş olacak ki, annem çıkıyor ahizeye ve ne olduğunu bir kez de benden duymak istiyor. O korku yüklü iğrenç cızırtılı sesimle bir kez daha anlatıyorum.
Tam o sırada kapının o yuvarlak kolundan sesler geliyor. Sanki dört yaşında bir çocuğun içeride olan bitenleri öğrenmek uğruna açmaya çabaladığı bir kapı gibi sarsılıyor kapı. Bu sarsıntı arttıkça kalbimdeki çarpıntı artıyor ve ağlamaya başlıyorum annem de anlamasa bile ağlamaklı konuşmasıyla beni teselli etmeye çabalıyor.
Kapı açıldığında üzerime bir şey çullanıyor. Ne olduğunu anlayamadan kendimi hiçlik kasabasında koşuştururken görüyorum… oyun oynamak için birilerini arayan çocuk gibi…
Bir sıcaklık hissediyorum içimden dışarı akan. Bedenim soğukla tanışıyor. Kan seviyem düşüyor. İşte o an hayatın önemini anlıyorum. Ve bedenimden çıkıp göklere ulaştığımda ailemin eve koşuşturarak girdiğini ve yerde yatan parçalanmış, kanlı, ölü bedenimi bulduklarını görüyorum.
Beni öldüren şeyi göremedim. Ne idi o öyle? Işık hızıyla geçti olaylar. Ne olduğunu anlayamadan o beş saniye içinde dünyadan siliniverdim. Olanları kuş bakışı izliyor gibiyim. Öteki dünyaya uçarken son bir kez bedenime bakıyor ve oradan bir ruh olarak uzaklaşıyorum.
YORUMLAR
Ben de cesur ve içselleştirmeyi dönüşümle kucaklayan bir tat buldum hikayenizde. Güzeldi, özellikle dönüşlerdeki tesir tokat etkisi yapmaktansa okuyucuyu kendisiyle baş başa bırakacak kadar nefes aralıklarıyla doluydu ki hayatın dili damağı kurumadan ancak böyle anlatılırdı var oluş. Sadece final bölümünü biraz daha köpürtmenizi beklerdim. Basit bir okuyucu algısı ve beklentisi olarak kabul edin. Geri bildirimle vücutlaşma esnasında bir kaç haylaz cümle fena olmaz sanırsam. Yürek dolusu tebrikler..