4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2689
Okunma
İtirafımdır;
Ucu Kaf Dağı’nda değil dedim burnumun ama öyleymiş! Sana yaptıklarımdan sonra, haklı olarak, öyle bir vurdun ki o burnumu yerlere, yüzümü kaybettim yüzsüz kaldım; kaç yüzüm vardı bilmiyorum fakat riyakarlığımdan utandım.
Sırlı camların ardından bakan çocuktu yüreğin; ben o yüreği çok sevdim, dokunmak kirletmek istemedim ama dile getirdiğin hırçın kıskançlığım kirletti beni… Sen de bana dair ne kadar iyi duygu varsa hepsine ihanet ettim. Ben kıyamette kopsa, akrepler yerimi yurdumu sarsa da teslim olmaz haykırırım derim ki "bu kadını çok sevdim"... " Yıllardır hiç hissetmediğim bir duygu bu; uzaktan da olsa bir ses; O, aşktan bahsedişlerin var ya, ne zaman başkalarına aşktan bahsetsen, yetim hissettim kendimi…Öyle olsun dedim, yıllar geçse de, saçlarına ak düşse de sevdim yüreciğini…
Bin senedir yapayalnız kör bir odada bir başıma yaşıyorum, ne kadar yaşarım bilmiyorum ama en sevdiğim yüreği aptalca bir kıskançlık uğruna kırdım diye ölmek istiyorum…AAAAh seni çok seviyorum....
Sığınacağım; duldasında uyuyacağım, göğsüne masum bir kız çocuğu gibi uzanacağım bir yüreğe ihtiyacım var! …O yüreği buldum sende; gönlünü öptüm; kıskandım çok kıskandım; gerçek bir sevgiye ihtiyacım vardı ve ben bir tek sende sevilmeyi hak eden bir yüreği sevdim. Sırtımdaki hüzün bulutları ağlamaklı oldu, kaldıramadım, özellikle senin sevgineydi sunduklarım ve sevilmeyi aldığın nefes kadar hak eden O cananım yüreğini çok sevdim… Ama bir anason kokusuna, bir arpa suyuna eşeklik edip, alkole verdim kirlerimi, kardım, kıskançlığımda yoğurdum ama kaldıramadım heba ettim masum sevgini…
Ne olur üzülme! Kirli olan benim ve seni kirlettim, içime konulmuş fıtrattan gelen kötüyü kustum, halbuki onu öldürdüğümü sanıyordum; ama kıskançlığım hortlattı ölüyü! Ben sana sevdalı olabilecek bir adam olabilirim ama dünyanın düzeni böyle değil! Kadınlar hep dik duranı severler… Ne yapayım; ben seni "düşe kalka sevdim" , sende kaybolmak senin özüne karışmak istedim… Taaa ilk başlardan beri sesinde soluğunda bir seni istedim, bir de kendime masumane bana kol kola ellerini. Hep iyi yönlerimi göstermek istedim; demedim ki budur benim çirkinliklerim!
Sonunda zemberek attı, saat dağıldı, o güzelim yüreğini yerle bir ettim.
Seni okyanusun derin buz gibi sularına saldığımı biliyorum ve o sular boğsun ki beni; seni çok sevdim… Bilmiyorum, belki de buna ihtiyacım vardı; sana tutunmak istedim. Ama ne oldu sonunda; değil seni küçücük bir elma şekerini bile hak etmediğimi gösterdim. Bu satırların üstüne seni seven bir adamın gözyaşları akıyor! Göz yaşlarım kan olsaydı da beni öldürseydi, o canım yüreciğini üzmeseydim… Ölmez bir aşka ihtiyacım vardı; onu sende büyüttüm, kısacık bir zamanda yüreğimde dağ gibi bir ağaç eyledim ; öyle meyve-gölge veren ölmez ağaçlardan… Nazım’ın Gülhane Parkı’ndaki ağacı gibi bin bir yumuşacık yaprağımla sedef beyazlığında dokunmak istedim duygularına; sende ışıldamak istedim, sende yunmak istedim bütün kirlerimden….
Her şeye sebep, KÖR bir kıskançlıktır…İnsan sevdiğini insanı kıskanabilir! Kıskandım işte hem de deliler gibi, başka hiç kimseyi kıskanmadığım gibi…
Ben senin yanında ancak sana türab sayılırım... Ama andım olsun ki sana olan aşkımı, Dostoyevski’nin "insancıklar"ında sunduğunca bir ince dil kullanarak; o’nun Sofya’ya olan aşkınca yansıtacağım kitaplarıma… Andım olsun ki; okuyabildiğim kadar okuyacağım, nefesim elverdiğince; okuduklarımla besleyeceğim aşkımı ve tarihe bir not olarak düşeceğim senli günleri, sana olan ölmez sevgimi…
Ne olursa olsun, her şeye rağmen seni hak ediyorum. Affetme beni ama, ne olur üzme taptığım yüreğini… Ölmez ağacım gölgende serinliyorum!
Hidayet’in