- 2623 Okunma
- 37 Yorum
- 0 Beğeni
BİZ GÖRMEDİK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Beni kurtar ebanım! Bu sekizinci.”
Yaşlı ebe kıllı çenesini kaşıdı. Bu onun tikiydi ve bu marazını bilmeyen yoktu. Elindeki siyah tespihe baktı. Dökülüp birer et çıkıntısından ibaret kalan kaşlarını kaldırdı. Çirkin görünüyordu. Birkaç sıkıntılı hareket daha yaptıktan sonra tespihini usulca kuşağına sokup, bacağına konan kara sineği iki avcunun arasına aldı. Ellerini bir birine sürterek sineği ezdi. Sonra avuçlarındaki kanı ve parçalanmış kanatları yeleğine sürdü. Zaten çirkindi, şimdiyse hepten iğrenç görünüyordu. Yeniden tespihini eline aldı. Karşısında oturan kadınla göz göze gelmemeye itina ederek “Pahalı iş” dedi. “Dört aylık gebesin. Bir bileziğini alırım.”
Ebanımın az önce yeleğine sürdüğü sinek leşinin üzerine iki sinek kondu. Sinekler leşin üzerinde gezindikten sonra arka ayaklarıyla kanatlarını sildiler. Yaşlı ebe kıpırdamasaydı, cenazelerini alıp, evin meçhul bir yerindeki memleketlerine gideceklerdi.
“Etme ebanım. Bir bileziğe üç çocuk bakılır. Oluru yok mu?”
“Billahi olmaz. Riskli iş. Ucuz yere kendimi ateşe atmam. Benim de geçimim bu bacım. Kusura bakma.”
Kadın gömleğinin kolunun altına sakladığı bileziği yokladı. Kocasının on bunca yıllık evlilikleri boyunca aldığı tek hediye olan bu düşük ayar bileziği ebeye kaptıracak olmak ne talihsizlikti. Çaresiz bileziği gizlediği yerden çıkarttı ve son kez üzerindeki çiçek desenine hayranlıkla baktı. Ağlayacak gibi oldu.
Ebanım, dişiyle bileziğin sağlamasını yaptıktan sonra belli etmemeye çalıştığı bir aşkla onu koluna geçirdi. Bir güzel de dirseğine kadar itti. Ebanım bileziği ısırdığı vakit boz kedinin dişleri kamaştı. Yerinden kalktı ve iki ön ayağının üzerine doğru esneyerek gerindi. Sonra ağzını yalayarak aralık kapıdan çıkıp gitti. Kediden geriye bir tutam boz kıl ve iki pire kaldı. Pireler ve kıl yumağı…Kaldıkları pansiyondan dürülmüş yün yataklarıyla birlikte atılan iki gariban…
Kadın aralık kapıdan esen rüzgarı kesmek için yerinden kalkmadan uzanıp kapıyı sertçe itti. Kapının son nefesi pireleri ve kıl yumağını ebenin eteklerine savurdu. İki kafadar yaşlı kadının bacaklarında ilerlerken, kendi dillerince, Yaratan’a şükrettiler. Ebe huysuzlandı. Bir iki kıpırdadı. Olmadı. Çaresiz elini eteğinin altına sokup bacağını kaşıyınca pirelerin teki tırnağında can verdi. Ortalık kan koktu. Tırnağında kalan yarım pire cesedini de yeleğine sildikten sonra ayağa kalktı ve duvardaki gömme dolaptan bir kavanoz çıkarttı. Kavanozun kapağını açıp uzun burnunu yarı yarıya içine soktu. O dayı ekşi bir ot kokusu sardı. O bile tiksindi. Duvardaki kirli elektrik düğmesinde olan biteni seyreden sinekler bile tiksindi. Ama umutsuz gözlerle ebeyi seyreden kadın öyle kederliydi ki, hiçbir şeyden tiksinecek hali yoktu. Tepki vermedi. Belki de tiksinmiştir de bu öyküyü yazan anlamamıştır. Orası bize karanlık.
Ebe kavanozla birlikte geri dönüp tekrar keçi kılından mamul minderine oturdu. Açık pencereden sızan güneş bahçedeki erik dallarından sıyrılıp çileli kadının yazmasındaki boynu bükük laleye uzandı. Tam laleye bir haller oluyordu ki ebe tekrar yerinden kalktı ve pencerenin çarşaftan bozma güneşliğini çekti. Güneş şamar gibi gölgeler bıraktı perdede, lale az daha kıvrıldı.
“Sabah akşam iç bu kavanozdakini. Acı macı deme. On güne kalmaz için temizlenir. Korkma bütün doğurmazsın çocuğu, kendi kendine parça parça kesilecek içinde.”
****
“Dede beni kurtar! Kaçtır aynı rüyayı görüyorum. Hazreti İbrahim ve hazreti Eyüp, karanlık bir odada namaz kılıyor. İki rekattan sonra selam verip kayboluyorlar. Karanlık odanın tavanından kırmızı bir balon sarkıyor. Uzanıyorum alamıyorum. Kan ter içinde uyanıyorum.”
Dede sağ eliyle çenesini kavradı. Sakalları iki gün evvel sobaya üflerken aniden harlanan ateşte yanmamış olsaydı, şimdi çeke çeke sıvazlayacaktı onları. Bayat balık gibi bakan gözlerini, odanın belirsiz bir noktasında sabitleyip öne arkaya sallanarak bir şeyler mırıldandı. Her öne eğilişinde, yan tarafında kurulu duran sininin üzerindeki sinekler odanın muhtelif yerlerine uçuştu. Tekrar arkaya eğildiğinde sinekler yemek artıklarının üzerindeki yerlerini aldılar. Bakır tabağa doğranmış yarım soğanın kokusu dedenin rüzgarıyla odaya dağıldı. Dede nihayet sabit bir konuma gelince, sinekler talihlerine söve söve lambaya kondular.
“Günahın var” dedi dede. “Ama bu günahtan döneceksin. Allah da seni ödüllendirecek. Ama balonu bilemedim. Bir de Remziler Köyünün imamına sor istersen.”
Kadın yüzünü astı.
“Yanlış anlama dede. Senden evvel ona gidecektim. Lakin köy yolunda gelinini gördüm. İmamı cin çarpmış. Adamcağız can çekişirken bile parmağını diliyle ıslatıp kitap sayfası çeviriyor gibi hareketler yapmış. Geceden ertesi öğleye kadar çekmiş. İkindiye zor yetiştirmişler.”
Dedenin gözleri aniden parladı. Hayretle açılan gözlerini seri bir şekilde kırptı. Ağzı yavaşça aralandı. Derin bir düşünceye dalıp gitti.
Kadın günahını biliyordu. Başka da bir şey demeden yerdeki siniyi alıp odadan çıktı.
***
Ne güzel güneş vardı gökyüzünde. Kadın elini gözlerine siper edip gökyüzüne baktı. Az önce cürmünden büyük bir tantanayla gökyüzünü yırtarak geçen ve geride beyaz bir yarık bırakan uçağı düşündü. Sonra birkaç arıcı kuş böldü manzarayı. Ya da manzaraya dahil oldu onlar da. Yazar bize bir şey demedi bu konuda.
Kadın burnunda ve dudaklarının üzerinde tomurcuklanan terleri sildi ve oturduğu yerden kalktı. Arkasına baktı. Sonra önüne döndü. Tam ortasındaydı tarlanın. Ardı alt üst edilmiş kara toprak, önü henüz yeşillik. İki tavuk dövüşerek geçti önünden. Birinin ağzında ıslak ve pembe bir solucan. Solucan ne kadar da kıvraktı kırmızı tavuğun ağzında. Öğle sıcağında çıplak etiyle ve iki mengene arasında. “ Zavallı mahluk” diye geçirdi içinden kadın. Tavuk arkadan gelen hemcinsine bakarak yuttu solucanı. Hıçkırdı sonra. Birkaç kez başını salladı. Ağzındaki toprak kırıntılarını kanadına sildi. Arka ayağıyla burnunu ibiğini kaşıdı ve iri gövdesini o yana bu yana ata ata, yan bahçede eşinen horozun haremine girdi. Diğer tavuk ters yüz edilmiş tarlada rızkını aramaya devam etti. Kadın bir süre tavuğu izledikten sonra önüne döndü ve ellerini tükürükleyerek kazmasını havalandırdı. Kazmanın ucuna yapışmış toprak parçaları yüzüne döküldü. Bir kısmı da koynuna girdi. Aldırmadı. Kazma daha yere inmemişti ki; karnını boydan boya kesen bir sancıyla kilitlendi.
***
“Çok şükür” dedi ebe. “Hiç uyanmayacaksın sandık.” Eltisi ve komşusu gülümsedi. Buğulu gözlerle baktı onlara kadın. Derken odanın kapısı sessizce açıldı ve aralıktan üst üste birkaç çocuk başı göründü. Bir de ekşi bir tütün kokusu sızdı içeriye. Kaynatası her zamanki gibi avludaki pöstekisinde sigara tellendiriyor olmalıydı. Çocuklar yerdeki kanlı şalvarı görünce ağlamaya başladı. Komşu kadın müşfik bir tebessümle baktı çocuklara ve usulca bir şeyler söyledi onlara. Çocuklar bir kere daha analarına baktıktan sonra kapıyı çektiler.
Ebe kolundaki bileziği dirseğine kadar itip yatakta yarı baygın uzanan kadının üzerindeki battaniyeyi kaldırdı. Başını battaniyenin içine sokup kadını muayene etti. Tekrar battaniyeyi örttüğünde yüzü asıktı.
“Çok kan” var dedi. “Bu çocuk ölü doğar. Hastaneye kavuşturmak lazım.” Sonra diğer kadınlar söyleyeceklerini duymasın diye ağzını eliyle perdeleyerek usulca “İlacı içtin miydi?” diye mırıldandı.
“Birazını” dedi kadın. “Korktum da gerisini içmedim.”
Endişeyle başını tuttu ebe.
***
Avluda salladı beşiklerini kadın. İki aylık İbrahim ve Eyüp serin serin uyudu. Bir süre şükür dolu nazarlarla izledi onları kadın. “Ölü doğacak dedi gavurun karısı, ikiz doğdular” dedi kendi kendine. Gülümsedi. Sonra başını kaldırıp yol kenarında kardeşleri ve arkadaşlarıyla sek sek oynayan Serpil’e baktı.
“Serpil gel hele!”
Küçük kız neden çağırıldığını biliyordu. Geridekiler oynamasın diye sek sek taşını cebine soktu ve kederle çıktı avluya açılan merdivenleri. Ne zaman doğurduysa anası, beş yaş birden büyüdü Serpil. Şimdi yarı kadın sayılırdı.
Kadın İbrahim ve Eyüp’ü dokuz yaşındaki kızına emanet ederek tarlaya gitti. Tez dönecekti ama. Bahçe kapısını çekerken söyledi.
Serpil iki beşiğin arasındaki iskemleye oturup başını iki elinin arasına aldı. Kardeşlerine sitemli gözlerle baktı. Gülümsedi İbrahim. Serpil de güldü sonra. Yine de seviyordu onları.
Yol kenarındaki çocuklar tekerleme söylüyorlardı. Yağ satıyorlar, bal satıyorlar, kadere bakın ki bu tekerlemeyi söyleyen her çocuk gibi ustaları ölmüş onların da, ne var ne yok bir başlarına satıyorlar. Bir de nispet olsun diye el çırpmıyorlar mı? Ağladı Serpil. Biraz gürültülü ağladı. Yanık, canhıraş…Uyanıp Eyüp ve İbrahim de ağladı. Ne yapacağını bilemedi Serpil. İnsan kardeşleri olunca doya doya ağlayamıyordu bile. Düşündü. Sonra kalkıp eve girdi. Tezgahın üzerindeki bakraçtan süt doldur biberonlara. Kazanın dibinde kalan azıcık sütü de kendi içti. Soğuktu. Ama olsun dedi içinden. Ferah ferah içsin kardeşlerim.
Bebekler sütü içip tekrar uyuyunca, nasılsa bir daha uyanmazlar diyerek arkadaşlarının yanına gitti küçük kız. Hemencecik dönecekti ama. Bahçe kapısını çekerken söyledi.
***
“Senin yüzünden!”
“Ama anne…”
Üç yıldır her gün aynı sözlerle ağlıyordu Serpil. Annesiyle her göz göze gelişinde dev bir katil olup çıkıyordu.
O gün de öyle oldu. Kadın ölsünler diye içtiği zehri unutup, İbrahim ve Eyüp’e soğuk sütü içiren kızını suçladı yine.
“Kardeşlerin senin yüzünden öldüler.”
Aslında zaman büyük nispette örtmüştü kadının içindeki evlat acısını. O kederli günlerden geriye yalnız bir tortu kalmıştı yüreğinde. Gülüyor, konuşuyor, komşu gezmelerine ve düğünlere gidiyor, çiftetelli bile oynuyordu hatta. Serpil hiçbir şeyi unutmadı ama. Üç yılda bir kere gülmedi, oynamadı. Ne zaman suçunu unutup gülümseyecek olsa annesinin zıpkın bakışları deldi yüzünü.
Çok ağladı.
O gece de ağladı. Bir süre yattığı yerden, yan odada yatan anne ve babasının gülüşmelerini dinledi. Sokak lambasının aydınlattığı duvarları seyretti. Kapı arkasındaki çivide asılı önlüğüne baktı. O sıra komşunun ışığı yandı. Önce devrilen kap kacak seslerini duydu, ardından kıvrak bir türkü yayıldı karanlığa.
Türkü bitti.
Annesi ve babası sustu.
En son tavan arasında koşturan farelerin ince seslerini duydu.
Kalktı. Naif bir lodos sessizliğinde geçti odaları. Herkese son bir bakış bıraktı. Bahçedeki kulübenin kapısını açınca iri bir fare el arabasının tekerleğinin arkasına saklandı.
“Hadi bugün yirmi üç Nisan olsun” dedi ufacık bir sesle. Fare uykulu gözlerle baktı ona.
Sabah acı bir inlemeyle uyandı herkes. Sarı kedi kulübenin açık duran kapısının önünde, ağzındaki iri fareyi bırakmadan ağlıyordu.
İpin ucunda bile kırmızı bir balon kadar güzel ve masummuş çocuklar. On bir yaşında bir çocuk nasıl asılır tavanda?
Yazar görmüş.
Elhamdülillah biz görmedik…
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim öykücü...
Sevgiler..
Davidoff
kızdırma beni bi dua ederim bu gece rüyana ebekadın girer görürsün bak :)
Yüreğine sağlık Aynur Abla yine çok çok güzel sürükleyici bi öykü yazmışsın. Merak uyandırıcı bi öyküydü çok beğendim. ayrıca öyküde yapılan betimlemeler tek kelimeyle muhteşem!!!
Aynur Engindeniz
ilknur kotan
ah hayat roman sürer hüznünü yüreklerimize
tebriklerim günün yazısına hayata kattığın eşsiz cümle güzelliklere iyi ki varsın şanssın Aynur'um..:)
sevgim saygım selamlarımla...
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Öykücülük işte budur diyecek kadar gıpta ile okudum..
Severek takip edeceğim bir kalemle karşı karşıya olduğum için mutluyum..
Tebrik ve selamlarımla
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
"İpin ucunda bile kırmızı bir balon kadar güzel ve masummuş çocuklar. On bir yaşında bir çocuk nasıl asılır tavanda?"
Yine bir ahh çektirdi Aynur ENGİNDENİZ...Yine çok değişik ama vurucu...
Tebrik ederim...Saygılarımla...
Aynur Engindeniz
Sağ olsunlar; bu günkü yorumcu dostları şöyle bir yüzdeye vurduğumuzda “hem nalına hem mıhına vuranların” yüzde olarak ağır bastığını söyleyebilirim. Bu durumda bu günkü “hariçten gazel okuma” faslımı mecburen kısa tutmuş olacağım demektir. Malumu âliniz fazla tıraş cildi bozar derlermiş.
Sınavlarda imtihan olan kişinin sallama ihtimalini göz önünde bulundurarak, isabet yüzdesini psikolojik olarak etkilemek, haksız rekebeti önlemek adına; “üç yanlış bir doğruyu götürür” şeklinde bir kural konulur. Biliyorum; ne alaka şimdi diyorsunuz...
Yazılarınızda hikâyeler o kadar özgün kurgular üzerine yazılıyor ki (aman ha, her zaman değil), artık girdap mı dersiniz akıntı mı dersiniz alıp götürüyor. Ne tavuğun arka ayağını fark ediyorsunuz ne de kedinin öndeki iki ayağını. Üç yanlış otomatikman beş doğru oluyor, anında. Aklıma yukarıda anlattığım sınavdaki kural geliyor. Çünkü tersinden de olsa böyle bir durum söz konusu.
Demek ki kurgu güçlü olmalı, kurgu güçlü olduğu zaman, tavuğu da, kediyi de, pireyi de hatta “ebanımı” da kaldırıyor.
Her zamanki gibi değişik ve kendine özgü idi.
Tebrikler
Laf aramızda öyle bir “ebanım” portresi çizmişsin ki; bizatihi ebanımın kendisi düşük sebebi, ilaca milaca lüzum yok. :-)
Selamlar, saygılar
Aynur Engindeniz
Boşuna korkmuşum dünden beri desene:) Oh diyebilirim artık.
Teşekkürler değerli abim. Saygılar sana ve ailene.
Aranıza yeni katıldım.ama sayfadaki güzellik ve yorumlardaki sıcaklık beni yeterince mutlu etmeye yetti..Aynur hocam sizin yazacağınız benim de öğreneceğim daha çok olacak..Kutluyorum efendim.Saygılarımla...
Aynur Engindeniz
Yürek acıtan konunun içine esprili bazı yaklaşımlar eklenince sanki biraz acınızı hafifletin demiş gibi, dengelemiş yani.
Kutlarım emeğinizi, sevgilerle
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Okumaya değer bulduğunuz için de teşekkür ederim.
Sevgiler.
"Küçük kız neden çağırıldığını biliyordu. Geridekiler oynamasın diye sek sek taşını cebine soktu ve kederle çıktı avluya açılan merdivenleri. Ne zaman doğurduysa anası, beş yaş birden büyüdü Serpil. Şimdi yarı kadın sayılırdı."
Offf çektirdi öykü... of ki ne of...
Cehalete mi yanasın... kıza mı...
Ama en çok kız acıttı yüreğimi. Hak etmemişti ne suçlanmayı ne de ölmeyi...
İki bebe gitti... Yok yok! Üç bebe...
Serpil de bebeydi :(
Sevgimle...
Aynur Engindeniz
Sevgiler...
çok uzun zaman oldu..
öykülerinizi okumayalı.. sağlık sorunum nedeniyle..
mükemmeldi...
tam sizin kaleminizden çıkan bir öykü..
öykü ustadı olmak böyle bir şey..
sizi okumayı seviyorum..
sevgilerimle..
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Benc öykü ağırdı..ve çok güzel yazılmış.Güne yakışmış. Bir roman ya da öykü yazabilecek kalem belli oluyor.
Yazar yaşamın çığlığını anlatabilmeli..Anlatabilmesi için ise onu hissetmesi gerek. Onu hisseden herkes anlatabilir mi ?
Bilemiyorum.
Yaşam bazen trajıkomik bir olay
bazen de içten bir kahkahadır. Normali ise durağandır.Yazarlar durağanlığı sevmez. Tıpkı kaleminiz gibi..
Saygımla dost..
Seçkiyi nasıl görmedim dersem yalan olur. Şimdi kısmet oldu
Başarılar diliyorum
Muharrem Nalçacı tarafından 7/10/2011 12:14:57 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Güzel sözleriniz için ve desteğiniz için teşekkür ediyorum.
Saygılar.
Öykünüz hak ettiği değeri bulmuş... Yazı tarzınız çok ilginç geldi, çok etkileyici. Sizi tanıyanlar bilirler tabi, ben yeni sayılırım. Tarzınızdan etkilendiğimi ve bundan sonra sizi takip edeceğimi bilmenizi isterim.
Kendi adıma, ustalardan çok öğreneceklerim olacak...
Tebriklerim az kalacak biliyorum ama, bu öykünüzün yanına bırakıyorum. Sevgilerimle...:)
Aynur Engindeniz
Gelin birlikte öğrenelim. Ama öğrenirken acı çekmek de var. Hatalar yazara söylenmeli. Siz de bunu gerektiğinde yapın. Benim de yapacağımdan emin olabilirsiniz. Ancak bu şekilde öğrenme gerçekleşir.
Her eleştiri her yorum altın değerindedir. O yüzden bu yazıları ekliyoruz, nerede olduğumuzu görebilmek için. Güzel eleştiriler bizi yanıltmamalı ama. Evet sevinip gülümsemeli, ama ben tamamım diye düşünmemeliyiz.
Tekrar hoş geldiniz.
Çok teşekkürler.
Ruhumveben
Aman Allahım ! Neydi bu Aynur Hanım .Neydi. Hele bi kendime geleyim.Bir nefes alayım.
Yer : Bir köy
Ana karakter : Ebe ve Anne kadın, Serpil
Olay : Bir kadının çocuğunu düşürmek amacıyla bir ebeye gitmesi ve onun zehir vererek bunu sağlamaya çalışması.
Ve akabinde gelişen kötü olay.Gerçekleşemeyen düşük neticesinde doğan ikiz çocukların ablanın dikkatsiz ve sorumsuzluğu neticesinde can vermesi.
Ana fikir : İnsan nedense Aynaya bakmayı bilmez.Kendini görmez.Herhangi bir olumsuzlukta evladı bile olsa karşısındaki suçlamaya her an hazırdır.
***************************************************************
Efendim öncelikle böylesi nitelikli bir esere imzasını atan Aynur Hanımı öncelikle tüm içtenliğimle kutluyorum.
Hikayelerin yazım tekniğinden çok anlamam.Ama çok iyi bir okuyucu olduğumu iddia edebilirim.
Hikayede dikkatimi çeken birinci nitelik yazarımızın gözlemciliğinin olağanüstü nitelikte olduğuna dair varsayımım.
Kişi ,mekan, canlı, cansız varlıkların olay kurgusu içindeki hal, tavır ve duruşlarına dair detaylar sonderece gerçekçi ve ayrıntılı bir şekilde verilmiş.Bu da hikayenin içine çok daha rahat girmemizi sağladı.
Karakterlerin kişilik tahlillerini doğru yapmamızı, onları daha yakından tanımımıza destek oldu.
Giriş-gelişme-sonuç bölümleri bence harikulade dizayn edilmiş. Her biri kendi içinde kendi asaletini zirveye taşımış.
Okurun alması gereken anafikir o kadar çoktu ki aslında.Bakmayıın yukarıda birtanesine değindim ama verdiği çok yönlü dersleri vardı eserin.
Temasal olarak küçük bir itirazda bulunsam umarım beni yanlış anlamazsınız.Böylesi güzel bir eserde gölge olsun istemediğimdendir.Soğuk sütün öldürücü olduğu biraz yavan kalmış gibi geldi.Yani bu derece üstünde durulan ve ana temi oluşturan konuda bence daha kesin ve şüphe götürmez bir sebep sanki daha iyi olurdu gibi geliyor. Dediğim gibi ben çok anlamam.Sadece küçük bir öneri, bir düşünce .
Haklı başarınızı ve yazdıran yüreğinizi tekrar kutlarım.Teşekkür ederim.Ne çok şey kaçırmışım ne çok.
Ama telafisi imkansız değil şükür ki.
Selam ve sevgilerimle Aynur Hanım.İyi ki varsınız.
Aynur Engindeniz
Söylediğiniz her kelime için teşekkür ederim.
Soğuk süte gelince, orada vurgulamak istediğim çocukların ölüm nedeni değildi aslında. Soğuk sütten bebekler ölmez. Çocuklar anne karnında aldıkları darbeden dolayı öldüler ama, anne her insan gibi kendini değil bir başkasını suçlamayı tercih etti. Bu bir psikolojik rahatlama şekli. İnsana daha az acı veriyor belki de. Soğuk süt bir aldatmaca yani. Pek iyi vurgulayamamış olabilirim. Tekrar gözden geçireceğim bu öyküyü. Çünkü okur gözüyle bakınca sizin anladığınız gibi görünüyor sanırım. Bunu nasıl değiştireilirim diye düşüneceğim.
Beni düşünmeye sevk ettiğiniz için bir kez daha yürekten teşekkür ediyorum. Siz de iyi ki varsınız ve iyi ki yazılarımı okuyorsunuz.
Sevgiler ve selamlar.
Yine her şey son cümlede çözülüyor.Her şeyin anlamını yitireceği sırada, imdadımıza yetişiyor yazar.
‘’ Biz Görmedik’’ diyebilir, Oysa her şey o kadar şeffaf ki,görmemek mümkün değil.
Olsa olsa görmemezlikten geliriz olanları.Hep yapmadık mı bunu,hep yapmadılar mı? Yapmıyorlar mı?
Dediğim gibi hikâye sonda çözülüyor,diğer sözcükler ise hikâyenin gizini çözen o iki kelimeyi hazırlamakla görevliler.
Hepsi bu.
Yaşam gibi.Ölüm gibi. Yaşarsın, yaşarsın, yaşarsın, sonra o an gelir ve gözlerini kapatırsın.
Yolculuk dar-ı bekaya.
Yaptığın her şey bir nevi ölüme hazırlık içindir.Vakti geldiğinde de kendini bırakırsın.
Ayrıntılar bunun içindir belki de.
Hikâye’de ayrıntılar yok mu: küçük.
Küçük şeyler,her zaman hikâyelere farklı bir hava katar ( küçük ayrıntıları okumak çok hoşuma gider).
Ama bunu ustaca kullanmadığında da mide bulandırır.
Aslında buradaki,sinek… bize bir şeyler anlatıyor olmalı.Kulak verelim,
belki daha iyi anlarız böylelikle hikâyedeki yaşamları.
Sinemada da küçük ayrıntılar çok önemlidir. Öyle ki bir kelebeğin uçuşunu dakikalarca izleyebilirsiniz sinemada.
Ki bunu öyle bir yapar ki yönetmen, sizi alıp götürür çok uzaklara.
Taklitlerden sakınmak gerek ama. Taklitçiler vızıltıyor hep.
Her yazılan hikâyede küçük ayrıntılar gitmez. En basit anlamıyla sırıtır. Ama görüyorum ki:anladığım kadarıyla yazar,
küçük ayrıntılar üzerinde durmayı seviyor.O yüzden gerçek hayatta mide bulandırıyor dediğimiz canlılar, mide bulandırMADI burada..
…
Goethe’nin o meşhur sözünü hatırlatıyor ayrıntılar:’Şeytan ayrıntıda gizlidir’ evet şeytan saklanmayı çok iyi bilir;
ama küçük ayrıntılar hemen ifşa eder O’nu. Şimdi kullanıp kullanmamak sizin elinizde.Küçük ayrıntılara evet,
Şeytan’a inat hem de.
...
Rüzgârdaki* şapkaları kovmuş olacak ki yazar, göremedim başlarında.
Belki de yaz mevsiminde en çok şapka yakışıyor rüzgâra.
Yazarın sözcüklere olan yatkınlığı ortada.Kullanış biçimi zaten ayrıntılarda saklı.
Ayrıca seçtiği konular da farklı olunca farklılığını hemen gösteriyor.Ancak sanırım biraz Yeşilçam havası taşıyordu hikâye.durun durun hemen kızmayın birkaç cümle sadece.
Bir kaç yerde gider oldum:çok kısa ama. Bu bir hata mı peki? Tabii ki de hayır.Bazen oralara götürmeleri,bir şeyleri hatırlatmaları belki de daha hoşuma gidiyor,kim bilir. Değil mi?
…
Geç kalınmış bir uğramaydı...
Aynur Engindeniz
Elimden geldiğince özgün olsun çalışmalarım diye uğraşmaktayım. Konu bilindik bir konu zaten. Anlatım değişik olsun istedim. Özellikle arabeskten uzak durmaya çalışıyorum. Ama Yeşilçam'ı anımsattıysam demek ki daha çok çalışmam lazım :)
"A'ların şapkaları kaldırıldı kaldırılalı bir sürü halamız oldu." demişti bir cevapta Asran Hanım. TDK artık o şapkaları atınız dedi Harun Bey. Şu an onları kullanmak yazım hatası sayılıyor. Zaten sevmiyordum.
Detayları neden veriyorum. An ve sahne okurun gözünde olduğu gibi canlansın diye. Yazılarımda bir kaç duyuyu harekete geçirmeyi planlarım. Tat, koku, duymak...Detaylar bu plan doğrultusunda canlanıyor.
Okuduğunuz ve fikrinizi söylediğiniz için teşekkür ediyorum.
Harun Aktaş
Bir ara kaldırıldı,evet.
Asran Hanımın da belirttiği gibi,halalarımız artınca,dolayısıyla hemen bir araya gelip,bir çözüm arayışına girdiler.Ve yanlış hatırlamıyorsam,yanlış okumadıysam şayet,bir kaç kelimeyi bundan muaf tuttular.
'rüzgâr' bunların içinde mi,bilmiyorum gerçekten. Yazım yanlışı var demedim ayrıca,şapka daha bi yakışır dedim:)
Yaz mevsiminde hiç olmazsa.
TDK'ya inat...
Unutmadan: :Arabesk söylemler yok ki.Ki hiç sevmem...
Tekrar tebrik etmemeyi sığdıramadım yüreğime. Gerçekten güne bu kadar yakışan bir öykü olunca sanat adına hem haz hem de keyif duyuyor insan. Ve iyi ki diyorum... doğru zamanda doğru yerde tesadüf etmişim.. Yürek dolusu tebrikler az bile..
Aynur Engindeniz
Bu muhteşem öyküde minik nazar boncukları varmış.
"Biz görmedik", yazarı söyledi:)
Beklediğim yerde bulduğuma sevindim.
Bir kez daha kutlarım.
Selam ve sevgimle.
Aynur Engindeniz
Yazılarını okumayı özlemişim...
"çaresizlik" kelimesini keşke çıkarabilseydik literatürden:(
sevgimle...
Aynur Engindeniz
Keşke...
Ebenin hareketleriyle,tavukların eşinmesi ve kedinin bitlerine saplanıp kaldım.Orları tekrar okudum ve gülmeye başladım. Yani bakış menziline düşen her nesne senden kurtulamaz,valla.
Yazını okudum ya;şimdi rahatlıkla uyuyabilirm.(Çıktı almadan okudum ya bugün de 2 tl kardayım;kısa günün karı.)
Selamlar.
Aynur Engindeniz
Teşekkürler vefalı yazarım benim.
Sevgiler.
bu kez ara ara espriler katmışsın acı öykünün ömür aralarına ...
hatta sonradan kendinle bile dalga geçmişsin ...
bayıldım bu kısımlara ...
ama öykünün geneli ve özellikle finali yüreğimi diken diken acıttı ... öylesine güzel tasvirlerle anlatmışsın ki ... zaten son derece etkileyici olan kurgunun içinde kuruldum kaldım...
ve uzun bağlamda söyleyecek söz bulamıyorum ...
okumayı hiç sevmeyen ben bile tek solukta geçtim satırlardan ...
ve ne tuhaftır ki ... o rüyayı okurken sonucu tahmin ettim ... senin bu öyküye o rüyayı yazabilmen şaşırttı beni ... ve dedim ki :
yalnız tertemiz kalpli insanlar rüyadan anlar !
ne mutlu sana !
Aynur Engindeniz
Sevgiler güzel kalbine...Evet ne mutlu bana. Güzel insanalr çıkıyor hep yoluma...Maşallah...
gülkurusu
annemin çok söylediği bi söz vardır ... ''Allah kendiniz bilmeze çattırmasın '' ... seni de bereketli yüreğim ... ne mutlu bize !
Öykü; çaresiz bir kadının çare diye nelere sarıldığını ne güzel anlatıyor. Hele kendi yaptığını unutup çocuklarının ölümünden evladını suçlayışı, ya da suçlu gibi bakması affedilir gibi değil. Ayrıntılara gelince; ben sineklerle ve bitlerle ilgilenmiyorum, onlar Engindeniz klasiği olarak bu sayfada kalsın. Alıp kullanmak isteyen varsa da bana ne; ben almıyorum:))
Tebrik ederim canım yine güzel bir öyküydü.
sevgimle.
Aynur Engindeniz
Yakında siteye girip klavyesine dokunan herkes kaşınmaya başlarsa şaşmam:)
Teşekkür ederim sevgili ablacığım.
Ufak tefek hatalar kadı kızında da olur Aynur'cuğum.Nefesimi tutup okudum öykünü.Hata falan da görmedim.İlhamına maşaallah diyeyim, harika bir öykü.
O değişik imgeler de yerli yerinde.
Çok beğendim, tebrikler canım, selamlar memleketdeki yakınlarına, sevgilerimle. Karadenizin o güzelim yeşiline selam olsun...
Aynur Engindeniz
Karadenizin yeşilinden mavisinden sana sevgiler...Her ne kadar şu an orada olmasam da...
Teşekkürler güzel ve vefalı arkadaşıma.
Çok güldüm Engindeniz...
Tavuk arka ayağıyla burnunu kaşıdı ha! Sanki ön ayakları varmış gibi...
"Naif bir lodos sessizliğinde geçti odaları." Kızın odasına gitmek için kaç odadan geçmen gerekiyor. Galiba bu ev matruşka gibi bir şey..."...oda kapılarının önünden" demen gerekirdi.
Bir de "bir" kelimesini çok kullanmışsın.
Umursamayıp teferruat saydığımız küçük hatalar ne kadar büyük anlam kaymalarına neden oluyor görüyorsun değil mi?
Aysel AKSÜMER
Aynur Engindeniz
Aysel AKSÜMER
Emine UYSAL (EMİNE45)
Aysel AKSÜMER
Aynur Engindeniz
Ağyar
Aynur Engindeniz
(Mustafa Çetiner)
Bir kez daha kutlarım.
Annem emekli "ebe" ve vbu sene hacca gidiyor.
Sık olmasa da dertleşiriz. Geçen hafta köye gitti. çay toplayacak. Çaydan alacağı paranın yaklaşık dört mislini harcayıp gelecek. Maksat çay toplamak değil. çay dalında kalmasın dost var düşman var.
Annem Erzurum ebe okulunu kazandığında çok küçükmüş. Boy olarak da cüsse olarak da.
Bir arkadaşına "hacı Babana söyle sen de gel kayıt yaptıralım" demiş. Hacıya söylemiş kız fakat Hacı kıza bir tokat partlatıp "O..pu mu olacasun başuma" demiş. Yıllar sonra annem kanamlı bir halde gelen hastanın başına çekilen eteğini indirince karşısında dokuzuncu çocuğu doğurmakta olan o küçük arkadaşı çıkınca " Asiye" demiş "keşke benimle gelip o..pu olsaydın" .
Asiye teyze çocuğu doğurup masada öldü.
O gün annem çok ağladı.
Sarıldım. Bana "hadi yazılın var ders çalış" dedi.
Dün gibi hatırlıyorum.
Bir arkadaşımın annesi de karnındaki istenmeyen bebeği düşürmek için her türlü kocakarı ilacı denemiş ,sonunda denediği bir ot kökü sebebiyle hastaneye kaldırılmıştı.
Çocuk düşmedi.
Şimdi her yıl gittiğimde görüyorum o bebeği.
Düşmeyen bebek koca delikanlı olmuş.
Evlenmiş
Bir de bebeği olmuş
En istenileninden.
Değerli yazarı okurken zaman periyodunda boyutttan boyuta koştum durdum.
Teşekkür ederim. Beni yordu yazınız.
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum katkınızdan dolayı. Selamlar.
erolabi
Şimdi çok meşgül çok. Hem hacca hazırlanıyor hem de kendisi bir ilaç bulmuş kimseye de formülünü söylemiyor. Çocuğu olmayan hanımları için bir ilaç .
Aman bir şifa oldu herkese.
Yirmi yıldır çocuğu olmayan ,tüp bebek yapamayanlara bile çare oldu.
İşleri yoğun. köyde şimdi çay toplamaya gitti. gelsin hele.
Saygı ile.
Aynur Engindeniz
Gelsin bir hele...
Yine harika bir konu ve kusursuz bir işleyiş... Rhunu üç boyutta yansımasını gözler önüne sermişsiniz. Gerçeği karmaşadan uzak tutup güzel bir kurguyla bütünleştirip lezzet kattınız güne. Elinize, kaleminize sağlık diyorum.
Aynur Engindeniz
Yaşamdaki çirkinliklerde yazılmalıdır.Ama onları yazmak yürek ister.
O yürek sende var Aynur kardeşim.
Sen yazınca çirkinliklerde böyle güzelleşiyor iste...
Sevgi ve saygıyla...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum güzel sözlerin ve beğeninin için. Saygılar selamlar sana.
ablam yazmıyor sanki haykırıyor yüreğin birşeyleri..
etkilenmemek mümkün değil..
her yazın başka bir dünya..
ve seni okudukça şunu düşünüyorum ki sen merhamet sahibi bir insansın ve çok güzel bir yüreğe sahipsin..
sevgim ve saygımla ablamm:)
Aynur Engindeniz
Sevgiler sana.
zaman bulup girememenin sıkıntısını yaşıyorum...eşim düşerek ayağını kırdı...bu sıcaklarda çok zorlanıyor çokta zorlanıyorum...habib yazılar bölümüne uyarı koymuş sağolsun...açınca yazınızı okudum ve kilitlendim usta....tebrikler....
Aynur Engindeniz
Eşine çok çok geçmiş olsun. Allah tez şifa versin. Selamlarımı ilet.
Eksik olma Tacettin Abi...Eh sen de yaz artık. sene-i devriyen geldi:))
Sevgiler.
(Mustafa Çetiner)
Kayınvalidem de dört gün önce düşüp bacağını kırdı.
Bu havalarda o alçıyı taşımak ve yatmak çok zor Allah yardımcıları olsun.
Selam ve saygımla.
Rüya tabir edildi...
Kanımı dondurdu kelimesi layığıyla yerine geldi burda...
Bence ebanım kolundaki bileziğin hakkıyla vicdansız ruhunu serinletecek sinekler ile pireler eşlik edecek sazlıkta...
Anne olan ise aslında katilin kendi olduğunu anlayacak eğer aklı var ise.Yazar bunu belirtmemiş burası bize de karanlık.
Uf be gülcazım,ne ettin sen yine...
Çok çok öpüyorum gül kokulu göynünden.Özlemişim sen kokan öykülerini.Noktanı ve dahi virgülünü...
Aynur Engindeniz
Gülcazım:) Ne sevimli bir hitap. Tam senlik...
Ben de şu güzel sesinle şenlendirdiğin şiirlerini öpüyorum. Hatta şimdi gidip öpüyorum:)
Ülviye Yaldızlıı
Aynur Engindeniz
Tarifi imkânsız bir güzellikti yine.
Yürekten kutlarım.
Selam ve sevgimle.
Aynur Engindeniz
Engindenizin kalemide engindenizler misali, her damlası ayrı bir güzellik yazıyor , güne düşermi bilmem ama yüreğime düştüğü kesin ,sevdiğim bir kalem her okudugumda kendine tekrar tekrar hayran bırakıyor ...
Sevgili Aynur , sen hep yaz yüreğinden dökülen herşeyi yaz çünki okadar güzel yazıyorsun ki !
Sevgilerimle Usta kaleme...
Her zaman yorum yazmasamda her yazdığını takipteyim ,selam ve dua ile ...
Aynur Engindeniz
Sevgili Silence, okuyorsun ya daha ne isterim. Bir kişi genellikle yazılarını okuyorsa yorum ya da eleştiri bırakmasa da bir şekilde o kişinin ilgisini çektiğini anlarsın. İşte bu yazan kişinin başına gelebilecek en güzel şey; takip edilmek...
Sen eskisi kadar yazmıyorsun ama...Oysa seviyorduk yazılarını. Bence sen de yazmalısın.
Sevgiler sana...Allah'a emanet ol.
Aynur Engindeniz
Küçük detayları seviyorum. Mide bulandırsalar bile:)
Bence de bu detayları kullanın. Benimkinden çok daha güzel bir iş çıkartacağınıza eminim.
Günün yazısı...Öykünüzü okumadım henüz. Sabah okuyacağım artık. Her zamanki başarınızın daha da üzerine çıktığınızdan eminim. Dilerim çalışmanız hepimizin ortak yazısı olur. Benim yazıma gelince... Hergün gözlerine değerek birilerine yazı oluyoruz zaten. Bu kafi. Sitenin o bölmeciğinde yeni yeni isimler görmek benim için en güzeli.
Çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için. Var olun.
Saygılar.
Bedri Tokul
Ancak;
"Güne gelme" tavsiyeniz - bence- etik değil...
Bırakalım gemiyi kaptanlar yönetsin. Eğer her yolcu bir rota verirse,gemi karaya oturur düşüncesindeyim..
Saygılarımla...
Kemnur
tacettin yıldırım
Kemnur
Aynur Engindeniz
Bedri Tokul
Üstat benim demelerim size değil...
Sizin yorumunuzu ciddi zannedipte " Aaaa bu sitede şike varmış" demesinler diyedir...
Selam ve Saygıyla Üstat...