- 964 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
Günah Kenti
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Emanetlerini al, bir daha da gelme!”
Polis memuru önüme karton bir kutu sürdü. İçindekileri alıp ceplerime tıkıştırdım. Memurun uzattığı teslimat belgesini imzaladım ve cezaevinin dış kapısından çıktım. Artık özgürdüm.
Özgürlüğümün sınırları sokakları arşınlamaktan geçiyordu. Param yoktu. Yakalandığımda üzerimde olana polisler “uyuşturucu parası” diyerek el koymuşlardı. Şehrin öbür yakasındaki Kerkenez’e gitsem bana iş verirdi ama üzerimden otobüse binecek kadar bile para çıkmıyordu. Bu durumda yapacak bir şey kalıyordu.
...
Nancy yanına yaklaşan adama baktı. Uzunca boylu, yapılı, esmer biriydi. Müşteri olabilirdi ama belli ki parası yoktu. Adam daha söze girmeden Nancy davrandı:
“Hiç yorulma. Hadi ikile, şimdiden müşterileri kaçırmaya başladın bile.”
Adam istifini bozmadı. Gülümsemeye devam ediyordu. Bir anda Nancy’nin karın boşluğuna yumruk attı. Soluğu kesilen kadın iki büklüm oldu. Bu sefer adamın dizi Nancy’nin çenesinde patladı. Şokun etkisiyle dişlerinin kırılmasını hissetmeyen kadın geriye doğru fırlayıp biraz önce yaslandığı duvara çarptı. Adam Nancy’i yakalayıp yere fırlattı. Genç kadın doğrulamıyordu. Kurbanına yaklaşan adam kadının karın boşluğuna tekme attı. Sonra bir tekme daha. Bir tane daha. Nancy bilincini kaybetmiş gibiydi. Ağzından kan geliyordu. Adam uzanıp Nancy’nin çantasını aldı. İçinde bulduğu bıçağı ileri doğru savurdu. Sonra çantanın iç gözünden, ötelenmiş bir tomar para çıkardı.
...
Artık param vardı. Bir şeyler atıştırabilir ya da otobüse binebilirdim. Gerçi elimdeki silah almaya yetmezdi ama çok geçmeden bir şeyler edinebileceğimi biliyordum. Her şeyin bir ya da birden fazla yolu vardı. Önce Kerkenez’e gitmeliydim.
Duraktaki haritaya bakınca bunun otobüsle olmayacağını anladım. Kaç tane otobüs değiştirmem gerektiğini hesaplamadım bile. Arabaya binmek en kısa yol olacaktı. Caddeye yürüdüm. Kırmızı bir corvette sert bir frenle önümde durdu. Arabanın sürücü tarafına geçince, içindeki sarışın, niyetimi anladığından olsa gerek, panik olup gaza bastı. Araba patinaj yaparak kalktı ve bir anda uzaklaştı. Arkasından bir Ford geliyordu. Beni ezmemek için durmak zorunda kaldı. Bu sefer daha hızlı hareket ettim. Sürücünün kapısını açtım, içindeki moruğu yakasından kavrayıp dışarı savurdum. Adam bir süre asfaltta yuvarlandı. Arkasından bakmadım bile. Sanırım karşı yönden gelen bir araç onun üzerinden geçti.
İnsanlar kapılarını kitlemeden nasıl araba kullanıyorlardı, anlamış değildim. Hele şehrin böyle mahallelerinde belaya davetiye çıkarıyorlardı. Bu şaşkın da davetiyenin altına L.C.V. yazanlardandı.
Direksiyona geçtim. Araba hala çalışır durumdaydı. Yakıt deposu doluydu; bu güzeldi. Yine de bir gariplik vardı. Birden yalnız olmadığımı farkettim. Moruğun karısı yan koltukta, gözlerini ve ağzını kocaman açmış, ama sesini çıkarmadan oturuyordu.
Ona uzandım. İlk çığlığı o zaman attı. Kadına dokunmadan kapı kolunu buldum ve kapıyı açtım. Kadın hala bağırıyordu. Onu omzundan yakaladım ve dışarı ittim. Kadın açık kapıdan asfalta yuvarlandı.
“Emniyet kemerini taksaydın ya...” diye söylendim. “Kocan da takmıyordu.”
Gaza basıp, araba ileri atılınca yolcu tarafındaki kapı da kendiliğinden kapandı.
...
Kerkenez elime bir adres tutuşmuştu. Akşam, yedi gibi o adrese gidecek, malları teslim alacak, sonra da oradan verilecek başka bir adrese götürecektim. Oradan da parayı alıp Kerkenez’e getirecektim.
“Parti büyük değil” dedi Kerkenez, “O yüzden seni tek başına yolluyorum.”
Girdiğim bir restoran-kafede alternatif planlar üzerine çalışıyordum: Malı alırken sakatlık çıksa ne yaparım, ya da teslimatta para eksik çıkarsa ne olur gibi. Uzun süredir içerideydim, alışkanlıklarımı kaybetmiştim. Dahası, çok gürültülü bir yerdi burası. Bir türlü konsantre olamıyordum.
“Hey, yavaş olun!” diye seslendim.
Bir an sessizlik oldu, yüzler bana doğru döndü. Ama sonra devam ettiler. Ses giderek arttı. Artık kendi kendimi duyamıyordum. Yüksek sesle konuşuyorlar, kahkahalar atıyorlardı. Gözlerimi kapattım. Yine de düşünemiyordum.
Yerimden kalktım. Bar kenarındaki taburelerden birinde oturan Haiti’linin yanına gidip omzuna dokundum. Adam yüzünü bana döndüğünde tetiği çektim. Sanki kendime ateş etmiştim. Yüzüme adamın kemik ve beyin parçaları geldi. Onunla fazla oyalanmadım. Kapıya en yakın olanlardan birini arkasından vurdum. O ve önündeki kadın yere yığıldılar. Panik başlamıştı. Dışarı çıkmaya çalışanlar yerdeki bu ikiliye takılıyor, onlar da yere yuvarlanıyordu. Kapıya yığılanlara rasgele ateş etmeye başladım. Ancak kurşunum bittiğinde durdum.
...
“Bu tüfeğe kurşun nasıl yüklüyorum?” diye bağırdım.
“R’ye bas!”
“Bastım, ‘Out of Ammo’ diyor. O zaman ne yapayım?”
“2’ye bas, tabancaya geç.”
Gürkan’ın dediğini yapıp tabancaya geçtim. Bu sefer tabancayla ateş etmeye başladım.
Televizyonun başından kalkan Gürkan yanıma geldi.
“Skorun kaç oldu?”
Cevap vermedim.
“Ne yapıyorsun sen? Niye lokantada olay çıkardın? Polisler gelecek şimdi. Beceremiyorsun şu oyunu. Kalk! Kalk! Nasıl oynanırmış, bana bak da öğren.”
YORUMLAR
Tebrik ederim ,çok akıcı ve de kanlı canlı bir yazı olmuş.Güzel bir kurgu doğrusu. Sonunda rahatladım oyun olduğunu öğrenince diyecek gibi olsam da ,rahatlayamadım.Gerçekten olanlar bunlar işte.Oyunlar da kişilerin içindeki canavarı iyi besliyor doğrusu.
İlhan Kemal
Yeşilvadi
Güne gelen harika öyküyü ve yazarını en içten dileklerimle tebrik ediyorum, sevgilerimle...
İlhan Kemal
Her ne kadar hamurumuz "Trabzon" ve "İstanbul" gibi "lebiderya" iki kentte yoğrulmasına rağmen, maalesef balık kültürüm hamsi ve palamudun "Harran ovasıyla" alakası kadar. Bu yüzden eş dost, arkadaş sohbetlerinde mevzu balık olduğu zaman hiç sesimi çıkarmam rezil olmayayım diye. Bazen açık verdiğim zamanlarda memleketimi de bilmiyorlarsa hiç bozuntuya vermem "Adanalayıh Allana kadar, şiş kebap, çiii küfte, şalgam vamı şalgam" geyikleri ile kaçak güreşirim.
Burada aynı durum söz konusu. Zira “ekşın” içerikli bilgisayar oyunları konusunda tabiri caizse tam bir “Fransız’ım”.
Ne bileyim, bizim zamanımızda bir “Atari” vardı o kadar, Maryo’ya bilem yetişemedik. O zamanlarda da bol bol savaş uçağı kullanırdım, yanlış anlaşılmasın sadece uçuş zevkimi gidermek için. Sanırım havacılık hobimden bir önceki yorumumda bahsetmiştim (Bknz. Bir Küçük Adım/İlhan Kemal)
Allah sizi inandırsın düşman kuvvetlerine bir kere bile ateş etmedim. Bir keresinde parmağım tetiğe dokunmuştu da vicdan azabından bir ay Atari salonuna uğramamıştım. Yakıt bittiği zaman ki ikaz sireni ile adrenalin ihtiyacımızı hallederdik, hey gidi hey.
Demek adamlar işleri bu kadar ilerlettiler ha; Vur, kır, parçala bu maçı kazan!
"Nancy’nin çantasını aldı. İçinde bulduğu bıçağı ileri doğru savurdu....."
Kafama takıldı; Nancy’nin çantasında bıçak yerine biber gazı spreyi olması daha mantıklı değil mi? Yoksa “bıçak” birilerine yem mi? :- )
Tebrikler, selamlar, saygılar
İlhan Kemal
Oyunların vardığı noktalar almış başını gitmiş durumda. Başlı başına bir yazı konusu olur, yoruma cevap da o kadar yerim yok. Ama şundan bahsedebilirim: Bir oyunda sanal bir pazar var. Oyun içindeki mesleğinizin gerektiği malları o sanal pazarda satabiliyorsunuz. Eğer ayda üç dolar verirseniz bir iphone uygulamasıyla o pazara telefonunuzdan müdahele edip, alım satımlar yapabiliyorsunuz (Oyun sizden bağımsız, net ortamında yirmi dört saat devam ediyor). Böylece işteyken bir gözünüz de piyasada olabiliyor. Tıpkı borsayı takip edip müdahele etmek gibi.
Bıçağa gelince. Yumrukların, tabancaların ya da pompalıların etkisinden emin değildim. Bu yüzden denenmişi, bıçağı kullandım. Yorumunuzu görünce başarılı olduğumu da anladım.
İlhan Kemal
Esma KAHRAMAN
Neden o cümle?
Bilmiyorum...
İlhan Kemal
Esma KAHRAMAN
:) Sevgiler Sayın Yazarım.
İlhan Kemal
Teşekkür ederim güzel yorumunuz için. Saygılarımla.
sitede profesyonel anlatımlar o kadar çoğaldı ki geleceğimizi düşlerken çok daha cesurum site adına...
tebrikler...
İlhan Kemal
güne düşen güzel yazınızı tebrik ederim.değişik konuları tespit etmekte ki basarınız cok acık.saygılarımla...
Sildigim bir bölüm vardi eleştirimde.O bölümü yeniden ilave etmek istiyorum.Yazının ikinci bölümünü yazarken kullandıgınız üçüncü tekil şahsa ait anlatımı çok begendim.Bana göre bu şekilde yazmak, öykünüzle hem istediğiniz tempoya kısa zamanda ulaşmanıza yarıyor hem de öykünün daha az kelime ile yeterince akıllara yerleşmesini saglıyor.Etkileyicilik zaten bence ikinci bölümde daha da vurucu şiddete dönüşüyor.
Bakın, işte yeniden yazdım.Saygılarımla degerli yazarım...
nuray telli tarafından 7/9/2011 3:18:16 AM zamanında düzenlenmiştir.
nuray telli tarafından 7/9/2011 7:42:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
nuray telli tarafından 7/10/2011 11:30:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
nuray telli
İlhan Kemal
İkinci paragrafa gelince Kemal Beyi de anladığımı düşünüyorum. Birinci tekil anlatımın kendine has bir havası vardır. Kahraman aracılığıyla yazar sizinle konuşur, kulağınıza fısıldar. Sırlarını anlatır. Öyküye girmeniz çok daha kolaydır çünkü günlük hayatta insanlar başlarından geçenleri böyle anlatırlar. Ama bir anda üçüncü tekile geçerseniz (En baştan öyle başlamış olsanız neyse), okuyucuyu yabancılaştırma riski doğar. Bilir ki elindeki metin bir kurmacadır. Rüya görürken rüyada olduğunu farketmeye benzer; büyü bozulur.
Tabi ben böyle düşünmüyorum. Film çekiminde kameranın yerini değiştirmek gibi algılıyorum. Bu yüzden de birden üçe, sonra üçten yeniden birinci tekile geçmekte sakınca görmedim. Siz de beğenmişsiniz. En azından bir kısım okuyucumu memnun edebildim. Saygılarımla.
İlhan Kemal
Bazen insanın durup, bazı şeyleri niye yaptığını, tercih ettiğini söze dökmesi iyi oluyor. Yapıcı yorumunuzla bana bu fırsatı sağladığınız için teşekkür ederim. Saygılarımla.
Bence siz bırakın bu oyunu... Gerçekle oyun birbirine karışmış :)) Ama gerçekten okunası... Çok hoş. Hatta süper... Ellerinize sağlık.
İlhan Kemal
Öykünün sertlik/şiddet sınırını aşıp aşmadığını bilemedim (Böyle bir sınır var mı, onu da bilmiyorum) Görünen o ki, sizinkine ve diğer yorumlara bakarak söylüyorum, o kadar iç kaldırıcı olmamış. İyi bir şey sanırım bu.
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımla.
Güne gelen güzel öykünüzü tebrik ederim. Çok beğenerek okumuştum. Saygı ve selamlarımla.
İlhan Kemal
Seçici Kurul panik olmasın, (İki yazarlı bir yazı değil), Aysel Hanım padişah fermanı uzunluğundaki bir listeyle yazım hatalarımı bana bildirmiş ve onları düzeltmemde yardımcı olmuştu.
asran
Aysel AKSÜMER
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Tebrik ediyorum.
Maşallah maşallah...
Klimayı açıp sonra da başınızı soğuk suya sokmayın diye fazla bir şey demeyeceğim. Daha önceki yorumlarımın altına "den den" koyuyorum.
İlhan Kemal
Ben de size teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Her yazınız son derece özenli ve başarılı. Ayrıca eleştiirileriniz ve eleştiriye verdiğiniz cevaplar da öyle. İyi ki, İlhan Kemal, Fenafil2in hatasını düzeltmiş.
Selamlar, saygılar.
İlhan Kemal
Aynur Engindeniz
Fenafil gitmekle pek fena bir hata yapmıştı. İlhan Kemal geldi ve bu hatayı düzeltti:)
İlhan Kemal
Aynur Engindeniz
Tehlikeli bir şey...
İlhan Kemal
Kafeye diğerlerinden erken gittiğim bir gün, benim gibi erkenci olan bir başkası yanıma geldi ve kendisini arabasına kadar takip etmemi söyledi. Gittik. Aracının bagajından oyundaki silahlardan birinin gerçeğini çıkardı (Meraklısına not: AWM) Nasıl yapmıştı bilmiyorum ama bulmuştu bir yerlerden. Oyun giderek sarıyordu.
Oyun oynamaya gelince. Her oyun birbirini indirmek üzerine kurulu değil. Gayet kabul edilebilir oyunlar var. O oyunlardan tanıdığım ilginç kişiler arasında Selda Teyzeyi (Oğlu üniversiteye gidiyordu) ve Özge Özberk i sayabilirim. Oyunlar da filmler gibidir. Her zevke göre olan vardır.
Süper bir öyküydü. Sonu, tam bir sürprizdi. Siz bu işi iyi biliyorsunuz. Tebrik ederim. Selamlar.
İlhan Kemal
Finalin supriz olabilmesine sevindim, Ben geliyorum! diye bagirmasindan korkuyordum.
Guzel yorumunuz icin tesekkur ederim. Saygilarimla.