sır
Bir iş için o devasa ve gotik mimariyle inşaa edilmiş şatoya gitmiştim.Bir takım yasal işlem yapılacaktı bu evin satımıyla ilgi.Şato çok dikkat çekici bir yapıya sahipti.İhtişamlı varlığı,sayısız odası,inanılmaz genişlikte bahçesi,onlarca hizmetçisi ve şatonun oldukça tuhaf görünen sahibiyle...Bu şatoyla ilgili her yıl yeni bir dedikodu yayılırdı etrafta bulunan kasabalarda ve bu dedikodular genelde pek iyi şeyler olmazdı.Bu şatonun satışıyla ilgili bir avukat arandığını duyunca hemen atlamıştım üstüne bu işin.O sabah erkenden kalkmış,traşımı olmuş,acele bir kahvaltı ettikten sonra,yağmurun sağanak halinde yağdığı bir zamanda kalkıp şatoya gitmiştim.Elimde siyah deri bir çanta vardı ve üzerimde paltom olmasına rağmen ince ve etsiz kollarım üşüyordu ve dişlerim takırdamaya başlamıştı...Biran önce içeri girsemde sıcak birşeyler içsem keşke,diye mırıldanırken uzun koruluğun sonunda şatoya varmıştım.Üzerinde sarmaşıkların varlık gösterdiği o inanılmaz büyüklükteki metal kapıya doğru yaklaşırken kapıyla şato arasında olan mesafeyi düşündüm ve ,biri gelipte kapıyı açana kadar çok zaman geçecek galiba,dedim kendi kendime.Sonunda kapıya ulaşmıştım ve etrafta zil benzeri birşey aramaya başlamıştım.Sonunda elli elli beş yaşlarında ama oldukça dinç görünen bir adam büyük bir nezaketle ve sanki kapıyla şato arasında bu kadar mesafe olması onun suçuymuş gibi suçluluk dolu bakışlarla kapıyı açtı.Bana büyük bir sevgiyle bakarak,``siz beklediğimiz avukat olmalısınız!.yoksa yanılıyor muyum?, dedi.``Hayır yanılmıyorsunuz,evet ben beklediğiniz avukatım ``dedim,koşar adımlarla şatoya doğru ilerlerken.Tam şatoya girecekken,içimden geriye,kapıya bakmak gelmişti ve geri dönüp baktığımda kapının dış tarafında sekiz dokuz yaşlarında bir erkek çocuğu görmüştüm.Çocuk birsüre gülümsemiş ve hemen ardından koşarak uzaklaşmıştı.Sonunda şatoya girmiştik.Beni şatoya getiren adam birşey içmek isteyip istemediğimi sordu ve bende sıcak birşey istedim.Tam yanımdan ayrılırken,``lütfen şato sahibine biran önce gelmesini söyleyiniz`` dedim.Birden duraksadı ve bana dönüp,ancak çocukların şaşırdıkları anlarda yaptıkları üzre,gözlerini ve ağzını kocaman açtı ve,``benden şatomuzun değerli sahibini çağırmamı istiyorsunuz!..bu imkansız!... bu imkansız !...onu kimse çağıramaz ve kimse bilmez nerede olduğunu,ben tam otuzbeş yıldır burada çalışıyorum ve tabi çocukluğumda burada geçti ama onu birkez olsun görmedim,varlığından şüphe etmedim değil arasıra, ancak sonra o bir şekilde varlığını gösterince bende onun var olduğuna inandım...`` dedi bir solukta.Şaşırmıştım ancak soğukkanlı olmaya ve bunun bir oyun yada kötü bir şaka olup olmadığı konusunda kanıtlar bulmaya çalıştım.
-pekala !şimdi öncelikle söyledikleriniz hakkında konuşalım,dedim adama.Adam bana bakmayı sürdürürken birden arkasına dönüp gitmeye yeltendi ancak onu omuzundan tutup durdurdum ve kaçmasının işleri daha da kötüleştireceğini,bu iş bir oyunsa ,bu oyunun ortaya çıkarılmasının iki taraf içinde çok iyi olacağını söyledim ama o beni dinlemiyor gitmek için direniyordu.Bende gitmesine izin verdim,ancak onu izleyecek ve bir ipucu bulmaya çalışacaktım.Pekala gidin o zaman!,dedim adama ve adam bu sözüm üzerine fırlayıp gitti.Bende arkasından yüyürmeye başladım.Tuhaf bir şekilde beni duymuyor gibiydi.Varlığımı ona belli etmek için adımlarımı yere sert bir şekilde basıyor,olmadık sesler çıkarıyor ve bazende avazım çıktığı kadar bağırıyordum ama ne yaparsam yapayım beni duymuyordu.Sonra şatoya girmeden önce gördüğüm çocuğu hatırladım ve onunda bu işin içinde olup olmadığını düşünmeye başladım.Adamı takip edişim bende tuhaf bir heyecan uyandırmıştı aynı zamanda .O hızlanınca bende hızlanıyor ve yavaşlayınca bende yavaşlıyordum.Şato o kadar büyüktü ki,bu şekilde saatlerce takip ettim adamı.Ancak birsüre sürekli aynı koridorlarda yürüdüğümüzü ayrımsadım ve durmaya,geri dönmeye,bu şatodan çıkıp gitmeye karar verdim.Adam benimle beraber durdu ve arkasını dönmeden,``bu kadar kolay pes etmemelisiniz,onu heran görebilirsiniz`` dedi.`Adamın bu sözleri üzerine,içimde şatonun sahibini görmek için büyük bir arzu uyandığını ve kendimi bu arzuya bıraktığımı farkettim.İçimden adamı takip etmeye karar verdim ve adam ben bu kararı verir vermez yürümeye devam etti.Bu sefer farklı bir mekanda yürüyor,bazı odalara girip çıkıyor,bazı tabloların önünde duruyor ve hemen sonra yürümeye devam ediyorduk.İçimde inanılmaz bir istek oluşmuştu onu ,yani şato sahibini görmek için ve hem artık onu ne zaman göreceğiminde önemi yoktu.Sadece bir istekle yada bir tutkuyla ilgili birşeydi bu.Adam birden durdu ve eliyle siyah kapılı bir odayı gösterdi.Oraya girip girmemi isteyip istemediğinden emin değildim ancak yinede içeri girmek için kapıya yöneldim.Tam kapıyı vuracağım sırada adam ,``içeride kimse yok,hala anlamıyor musun,biz onun olup olmadığından emin değiliz henüz,bu kapı sadece bir umuttur bizim için,arasıra biz,yani şato hizmetçileri ve gelen misafirlerimiz bu kapıyı açıp içeriye bakar yada içeride gezinir durur ve çekmecelerde bile onu arar,bunun oldukça saçma olduğunu ayrımındayım ancak kendisini bize göstermediği için iş düş gücümüze kaldı işte.pekala küçük bir çekmecede yaşıyor olabilir öyle değil mi sayın Bay F.``
söyledikleriniz beni ilgilendirmiyor,ben onun varlığını duyumsuyorum ve kesinlikle buralarda biryerde bizi izliyor,ancak bence -tabi bu kesin bir yargı değil-onu bulmamızın bir yolu var ve o bu yolu keşfetmemizi istiyor,dedim.Adam sakallarını okşayarak,``ilginç !!`` dedi,``hiç böyle düşünmemiştim, dahası böyle düşünen biride bu şatoya hiç gelmemişti`` dedi.Sonra konuşmayı keserek,kapıya hafifçe vurdum ve onu bir ismi olmadığı için,``sayın şato sahibi,ben beklediğiniz avukatım,saatlerdir sizi arıyoruz,ben ve,eee!!`` ismini öğrenmek için adama baktım ancak adam ortada yoktu.Bunu bekliyordum sanki ve hiç şaşırmadan tekrar kapıya yöneldim ve,``lütfen kendinizi gösterin,en azında bir tıkırtı yapın,bir ses çıkarın,orada olduğunuzu biliyorum ve saklanma isteğinizi anlayışla karşılıyorum ancak yinede fiziksel varlığınız hakkında bir fikir sahibi olmam(ız) için biran görünün...``Bütün bu konuşmalarımın bir yalvarışa yada bir duaya dönmek üzere olduğunu hissettim ve içeri girmeye karar vererek kapıyı açtım.Oda bu haliyle çoktan beri temizlenmemiş ve biri tarafından kullanılmamış gibiydi ve etrafta bir takım kitaplar,defterler,yırtılmış ve yırtılmamış,üzeri yazılı ve boş kağıtlar,kalemler,büyük bir ayna,üzeri oldukça ilginç bir takım şekillerle süslenmiş giysi dolabı ve bir heykel vardı. Odada bu saydıklarım dışında daha birçok şey vardı ancak dikkatimi bu heykel çekmişti.Bu cinsiyeti belli olmayan,gözleri oyuk,ve çukurlarından kırmızı bir sıvı akan heykelin kolları yardım ister gibi ileriye doğrulmuş ve elleri bir dilencinin yaptığı gibi açılmıştı.Heykelin tam karşısında duran bir kutu dikkatimi çekmişti ve gidip kutuyu açmaya karar vermiştim.Bu kapkara ve ufak bir kutuydu. Kutuyu önce elime almıştım.Görünürde bir anahtar deliği veya başka birşey yoktu, ancak başka birşey vardı.Bu sanki bir elin girmesi için tasarlanmış bir girişti.Biranda aklıma gelen bir düşünceyle heykele bakmıştım,heykelin göz çukurlarından gelen kırmızı sıvı durmuştu şimdi ve aklıma gelen şeyi denemye karar verdmiştim.Kutuyla beraber heykelin yanına gidip ,onun ellerini kutunun sağ tarafındaki el için yapıldığını düşündüğüm girişe sokmaya çalışmıştım ancak el birtürlü girmiyordu.Bunu üzerine geldiğim yere yani kutuyu aldığım yere geri döndüm.Tam kutuyu koyup başka şeylere bakacağım sırada kutuyla heykel arasında duran halının altında bir kaç santim uzunluğunda bir çizghi farketmiştim ve hemen halıyı kaldırmıştım.Çizgi tam heykelin ayaklarının dibinde kesiliyordu.Kırmızı ve çok ince bir çizgiydi bu.Hemen kutuyu koyduğum yerden aldım ve bu çizgiden yürüyerek heykelin yanına gittim ve az önce denediğim şeyi birkez daha denedim.Heykelin eli bukez de girmemişti kutudaki girişe.Sonra kutunun bir zaman kaybettirici görevi gördüğünü hissettim ve bu çizgide başka bir anlam aramaya başladım.Çizgiyi dikkatlice inceledim ve aslında heykelin ayaklarının dibinde kesilmediğini gördüm.Halıyı tamamen kaldırdım ve bir masanın üzerine çıkıp incelemeye başladım.Aslında ortada bir çizgi yoktu ve bu başka bir şekildi.Hangi dilde olduğunu anlamadım,yada bildiğim dillerden birinden olsa bile yazılalı yıllar geçtiği için deforme olmuş olduğundan okuyamazdım.Biraz daha inceleyince bunun bir yazı değil bir şekil olduğunu gördüm.Bu şekil bir noktaya kadar gidiyor,sonra kesiliyor ve hemen aşşağısından başka bir şekil çıkıyor ve bu şekilde aynı işlemi tekrarlıyordu. Sonra dikkatimi duvara dayalı duran ve bütün şekillerin onun yanından geçtiği, dahası sanki onu işaret ettiği beyaz bir koltuk gördüm.Masadan inip koltuğa doru yürüdüm ve içimden gelen bir sesin boşuna gidiyorsun,demesine aldırmadan koltuğa yaklaştım ve yanına gelip onu birsüre inceledikten sonra kendimi bu oldukça rahat görünen koltuğa bıraktım.Koltuğa oturur oturmaz şato şiddetli bir şekilde sarsılmaya başladı ve odanın giriş kapısında biri belirdi.Bu şatoya girerken gördüğüm çocuktu ve bana telaşla birşeyler anlatma çalışıyor ancak sesini duyamadığımı anlamıyordu.Bir rüyada gibiydim.Sesleri duyamadığım bir rüya.Çocuk bana yanına gelmem anlamında bir takım hareketler yapmaya başlayınca koltuktan kalkıp yanına gittim ve bana uzattığı elini tuttum.Çocukla durduğumuz koridor ve hatta -anladığım kadar ile-şatonun diğer yerlerinde hiçbir sarsıntı yoktu.Oda gözlerimin önünde yıkılmaya başladı.Eşyalar birde bire alev alıyor,duvarlar çatırdayarak yıkılıyor ve heykelin göz çukurlarında az önce gördüğüm ama kutuyu alınca duran kırmızı sıvı akışı daha da şiddetli bir şekilde yeniden başlıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.