- 1265 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
hala çocuktum!
Çocuktum daha…
Tertemizdi gökyüzüm; orda kara bulutlara yer yoktu. Uçurtmalarım hep en yükseğe uçardı. Kuşlarım vardı yeri geldiğinde omzuma konup kulağıma şarkılar mırıldanan…
Koşup oynardım kırlarda şarkılar söylerdim; sesimin dağlara çarpıp bana vokal yaparak eşlik etmesini dünyalara değişmezdim.
Yağmur damlaları biriktirirdim avucumun içine sonra da küçücük ağzımla kana kana içerdim birkaç damla suyu. Hemen de geçiverirdi susuzluğum… gökkuşağının altından geçmeye de korkardım; çocuk aklı işte ya erkek olursam diye düşünürdüm. En çok da saçlarım erkeklerinki gibi kısa olursa diye uzak durmaya çalışırdım güzelim renklerden.
Kelebeklerim vardı; rengarenk çiçeklerle dans eden, ağustos böceğim aklımın içindeki tek mevsimi sahiplenmişti sanki karıncayla da hiç kavga etmezdi.
Küçücük aklımın içine o kadar çok şey sığdırırdım ki bu karanlık dünyadan eser olmazdı. Bazen hayaller kurardım kendi kendime. Bir iyilik perisi olmuşum mesela; elimde sihirli değneğim, kimin ne derdi varsa bitiveriyordu oracıkta ya da masallardaki iyi kalpli prensesim… ama yarım bıraktığım masal kitaplarından olsa gerek bilemedim prensesin mutlu sahnelerine cadının gölge düşürdüğünü…
Az çok bilirsiniz beni sevmem beyazı; o zamanlar severdim işte. Belki de kurdeleli saçlarıma en çok yakışan beyazdı ya da o zaman bende herkes gibi masumiyetin simgesi olduğuna inanıyordum.
Saçlarıma papatyadan taktığım taçlarım vardı, ellerimde rengarenk çiçeklerim, yüzümde ara sıra saklanan yaramaz gamzem vardı. Gözlerden yaş geldiğini bile bilmiyordum… gecenin gündüzden bir farkı da yoktu. Hiç üşümemiştim oysa…
Sonra
Bir kasırgayla başladı her şey ve kararmaya başlayan gök yüzüm… hayal meyal bir karanlık… saçlarıma taktığım taçlarım ellerimden uçmaya başladı önce. Bir taraftan saçlarıma hakim olmaya çalışırken diğer taraftan taçlarımı tutmaya çalışıyordum. Ardından nerden geldiği belli olmayan çamurlaşmış yağmur damlaları… ıslanan hayallerimi koruyamadım.
Bir sis kapladı etrafı ve genzi yakan leş kokuları. Benim baharım nereye gitmişti? Bütün hayallerim sele kapılmış gidiyorken ben sadece ağlıyordum. Elimi kolumu bağlayan çaresizliğim ve o şiddetli rüzgar engelliyordu hayallerimin peşinden gitmemi. İçimdeki saklı cennet yerle bir olurken ben hiçbir şey yapamıyordum
Üzerimdeki beyaz elbise kırmızıya bulanmıştı artık. Sanki ben bir cinayet işlemiştim ve elime yüzüme bulaştırmış gibiydim. Ayaklarımı parçalayan dikenli yollar… acaba yolumu mu kaybetmiştim?
Kafamın içini yiyen şiddetli gürültüler vardı; bir yerlerde kulaklarımı sağır edecek kadar güçlü çığlıklar…
Sonra
Etrafıma duvarlar örülmeye başlandı; yüksekliğini hiçbir zaman anlayamadığım duvarlar….nefes almama izin verilmiyordu boğazıma düğümlenen hıçkırıklarım duvarlara çarpıp geri dönüyordu ve ben üşüyordum…
Yoruldum artık duvarları tırmanmaya çalışmaktan. Kaybettiklerimi aramaktan yoruldum. Çaresiz çöktüm duvarların dibine ve elimden kayıp giden ömrümü seyre daldım.
Ama ben hala çocuktum!
YORUMLAR
Bir kasırgayla başladı her şey ve kararmaya başlayan gök yüzüm… hayal meyal bir karanlık… saçlarıma taktığım taçlarım ellerimden uçmaya başladı önce. Bir taraftan saçlarıma hakim olmaya çalışırken diğer taraftan taçlarımı tutmaya çalışıyordum. Ardından nerden geldiği belli olmayan çamurlaşmış yağmur damlaları… ıslanan hayallerimi koruyamadım.
çocukluk masumiyeti ile başlayop fırtınayla biten güel bir yazıydı kıtlarım
selam ve saygıalr...
çocukluk...
ne güzeldi o zaman rüyalar...
sıcak ve samimi yazınız için kutlarım
karanlık gece22 tarafından 7/8/2011 9:49:32 AM zamanında düzenlenmiştir.