- 962 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Zahmin-8
‘Rüzgâr! Sen saçlarımdan geçerken, geç veya erken, geçmişken okudum saçlarımdaki tel tel şiir boşluğunu.’
Dargın düşkünlükler geçiyor düş izin kalan alnımın çizgi aralarından. Durup durup yoruluyorum kaydı silinmiş ayrılığa. İçimden çıkarıp attığım aynada görünmeyen yüzümün incitici sahteliğiyle ‘ben’ kırılıyorum. Doldurulmasına kimsenin göz yummadığı boşluk oluyor her yanım. Küfürbaz susmaların eşiğinde kaskatı bir figan gibi asılı duruyor öpülesi ellerin. Adıma çizdiğin her yalnızlık seni çağırıyor benden. Geç kalıyorum ardımca uzayıp duran saçlarına. Yağmurun damlalarına masallar yaz Zahmin. Birde ıslat şarkıları dudaklarında. Ellerim gözlerinin içine sığınmış. Çekemem kendime.
Yoğun bakım gecelerindeyim. Kanatma günlerine süsleniyorum heyecanla. Telaşı hırpalanmış mısralar ayakucumda ayaklanan bir ihtilalin kanında pıhtılaşıyor. Tenimde kalakalan acıyı sesinin koridorunda çırılçıplak bırakıp sürgün voltalar biriktiriyorum esmer adamların yorgunluğuna. Her gece uykusuzluğumu yakıyor taş yatakların arkasına yatıp kirpikleriyle yağmurları emen bulutlar. Yenilgilerim alıp başımı yürüyor. Vurdurma beni bana. Gençliğimi tabut gıcırtılarına sığdırmak ar geliyor. Daha dağlar aşıp çöle düşmedim. Çöllerden geçip saçlarını öpmedim. Sızla! düştüğüm yerde… hadi bana hınçla susmayı öğret.
Islak gözlerimin ardından adımlarımın beni terk edişini seyrediyorum. Yüreğimde biriken şiirlerin omuzlarıma bıraktığı yorgunluktan sıyrılarak yürüyorum gecenin ardına. Kırılan aynaların içine batan rüyalarımın kanından akıyor suretim. Unutuyorum yüzümün adını. Gece gözlerinin ardında. Dönmüyor. Bana dönmüyor gece. Gözlerinde uyusun sözlerim. Sözlerinle ısınsın yüreğim. Efkârından sarıl bana. Yollara çizsem adını, adım adım yol alsam sana. Ardına düşmüşlüğümle kaybolsam adında. Yağmur yağıyor buralara, damlalardan düşersin diye çekmiyorum alnımı.
Vadedilmiş tüm kahkahaların yangınlarını eski ahitlerin satır sonlarında yok edişlerine kan döküyorum. Gelecek gün için beni yitirme ayinlerim. Eylemine zamansız kalsam da sensizliğin ölüm duraklarında seni beklemelerim hiç bitmiyor. Kelimeler ifraz edilirken Beytulhazan’da kalbimi uzaklara yatırıp göğsünü ovuyorum saçlarınla rüzgârın. Toprağa sür kirpiklerini. Korkma çekip gelemezsin hikâyeme. Aşk sadece cümlenin kalbine. Ten birazda senin niyetine heba. Bu deniz tamam Zahmin. Bırak dalgalar içime aksın. Gecenin sol omzuna çarpıp nehirlerin beyazlığına melek sancısı bırakan yokluğuna aldırmıyorum. Ben sana yokluğundan aşinayım. Yırtılmış yanlarıma şarkılarından nakaratlar giydirmen değil de kokunun kıyısında uykusuz bırakman ne güzel.
Parmak ucunda saklanan öykünü yazamayacak kadar kelimesiz suskunluğun. Sen kendine cümleler kuramadan konuşmayı savunmuştun oysa; kuramadığın cümlelerin nokta işaretlerinden vuruluyorsun şimdi. Bir yanının kaldığı yoklukta unutuyorsun zamanı. Ayaklarından geçen yaprakların savrukluğunda kalıyorsun. Yazamaz seni hiçbir şair. İnciteceğim düşlerin ağlayan kadınlığından daha büyükken cellâdın dudağını öpmekte neyin nesi? Karanlığımı çekiyorum insan kalabalığında eriyen düş uçurumlarının isimsiz esintilerinden. Dönüyorum gizli bir öznenin yıkılmaya meyilli duvar diplerine. Kuşkunun ensesinden (günahkâr) şarkılar geçiyor durmaksızın. ‘Herkesin bir yarası vardır, kanında kanayan’ diyor çirkin şehrin çocukları. Sana yaramı vereyim mi Zahmin? İçimde tutamıyorum kendimi. Şah damarımda asılı kalıyor tüm çığlıklar. Kalemler kalbime batar çıkar, yazar kendimi. Uçun kuşlar uçun bende mevsim Zahmin. Aklın fesadına uğrayıp bakışlarımı yasaklayan bir aşka cinnetler ve cinayetler ortasında tövbeler biriktiriyorum. Düğümlendikçe acıya kendimi kaybediyorum yüzümün şairden bozma yanında. Baba erken ölme uykusuz rüyalarımda. Çocukluğumu susturamıyorum. Delilik provalarından bıktım. Delirmek istiyorum.
Kefenime üryan çığlıklar bulaştırırken soysuz cesetler kederin ateş bahçelerine değdiği yerde kırıyorum ehilleştirilmiş cümleleri. Mahcup sular ihanetlerimi arşınlıyor yer ve gök arası. Boşluğa yapıştıkça feryadımın eskimeyen tınısı, sesinin ucundaki enkazlarda çok suskulu (yarım) yaşanmış hayat oluyorum. Kuyudan çıkmaya bir sen kala gidiyorsun, tamamlanıyorum gidişlerinle. Ayrılığın renginden yürüyorum yalnızlığın son İstanbul seferine. Dillendirilmemiş her yalana ayna oluyorum. Hep doğruyu kusuyorum. Sensiz büyümüyor sensizliğim sevgilim. Gittikçe uzuyor yara makamı ağlayışlarım. Kaldır gözlerini içimin siyahından, gittiğine inanmayayım. Seni sevmiyorum, sana âşık değilim, ben sana başka bir şeyim Zahmin.
Başka sen kalmadan suretimde caddeleri yakılmış şehir içimin sokaklarında kalıyor. Birde notası ıslak şarkılar… Beklemiyorum artık yolumun sonundan gidenleri. Ellerimde kalan tekliğimin resmini parçalıyorum kara sularında. Yıldızlar kaymaya hâlâ meyilliyken ağıtlar tutuyorum bir ömür boyu düşmek için. Bana tahammülsüzlüğümden kirleniyorum. Gözlerimin daldığı noktada çerçevesiz asılı kalıyor bakışlarım. Azalan bir su olmak istiyorum kendime. Ama sen ol geçtiğim yol. Öyle öl ki bende senden başkasında yaşamayayım. Yağmur yağacakmış gibi dokun saçlarıma. Bilmediklerim var kendimde beni düşüren. Beni benden alıp sana düşüren. Git suretinden.
Ellerine sığınan kuytu şehir dalgınlığındasın biliyorum. Derinliğinden sıcak cümleler geçen öykümü gece geçerken yalın ayak parmaklarını yakıyorsun avuntusuz bir hayatta. Saçlarını kesiyorsun ellerimin izini sökmek için. Ayrılık aşkın iç kanaması diyerek sende öznesizleştiriyorum kendimi. Şimdi ceplerimde bağrı ıslak martıları, ölü beklentileri, yakılmış mektup satırlarını ve rüzgârın kırık esişini taşıyorum. Lekesiz değilim. Meğer hayat ölümden başka adres göstermiyormuş insana sevgilim.
Hiçliğe yol alan sessizliğimin adım adım susmalarını izlerken bulmuştum varlığıma sürünen yokluğumu. Saat başı yokluk çeken içimin ertesinde bitmeli öyküm. Sakin değil yollar. Yarılan acıların ortasından gidenlerin bıraktıkları şahit değil. Sen bana inmeye korkan uçurumken bitmeli öyküm. Ben yazmadan.
Zahmin! Biz yine… Yağmurda… Yağmurda… Yağmurda… Dudaklarım sırılsıklam yine. Gidersem gelir misin benimle ayrılık için?
Cengizhan KONUŞ
YORUMLAR
peltek derviş
Ağır bir anlatım ama insanı yormuyor. Hatta çekici.. Bütün bu ağırlığa rağmen, cümleler sapasağlam kalabilmiş. Tebrikler. Saygılar.