- 610 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KIR(I)KKİTAP -I-
Yılların verdiği birliktelikti onları ki. Omuz omuza geçirilmiş yıllar. Beraber sararmış beraber solmuşluk ortak noktalarıydı.
İlk sahibi, üç çeyrek yıl önce daha üç katlı binadan yukarı binanın dikilmediği o yıllarda yaşamıştı.Mahallede kendi halinde hoş katlı evinin boş odalarından kuzey cepheli olanı secmişti.Seçtiği bu odanın, üç duvarına sabitlediği üçer sıralı kitaplıktı bu. Ceviz ağacından, ustasına yaptırdığı bu üç katlı raflardaki kitaplar, ilk gün ki sağlamlığıyla duran kitaplıktan memnundular! Gün içinde, havada uçuşup sonrasında sırtlarına binen tozlarda da hiç suçu yoktu kadim dostlarının. Bir el onları, gün içinde üç defa temizler,üç ayrı kitap,günün üç ayrı bölümünde sindirile sindirile okunurdu.Kulak ardında duran kurşun kalem, önemli yerlerin altını çizer,bazen de kitabın boş alanına notlar düşerdi.İlgi, o zamanlar fazlaydı ve hiç biri kıskançlık krizine girmezdi.Bilirlerdi sıranın çok yakında onlara geleceğini...Şefkatli ve bilgili sahipleri, onları koruyor kolluyordu.Hele ilk açıldıkları anda içine çekercesine koklanmaları,sadece okunmanın haricinde saçtıkları sayfa kokusuyla sahiplerini mest etmekte ayrı bir keyif ve zevkti onlar için.
Yerine göre,yasaklanmış,toplatılmış,çoğaltılmış,dağıtılmış,çok satılmıştılar.Ama hiç bu kadar ağlatılmamıştılar.
Aşk,meşk,köşk,sevda,kavga,memleket,ihanet,cinayet,lanet v.s.konulardan bazılarıydı.Konulara dem olan özler ve o özleri anlatan sözler çokçaydı. Azami beraberlikten, asgari ilgisizliğe tenzili rütbeydi yaşadıkları şu an.Yıllar boyu renginin bile ne olduğu belli olmayan sıvası dökük duvara bakıp durmak kolaymıydı? Kim olduğu belli olmayan bir ressamın tablosu da eğri büğrü sallanmaktaydı orada öylece!...
Kalın ve konuca ağır olanın sesi gür,kıdemi ilericeydi.Kitaplığın en üst rafında ilk sıradan konuşmaya başladı; "Zaman çok değişti dostlar.Okumak;ilgiden,ilgi; bilgiden doğar.Bilginin en önemli kaynakları da o zamanlar bizdik.Gerçi, sahibimizin dostlarıyla yaptıkları o zaman ki konuşmaları bugün ki gibi hatırlıyorum.O zamanda, az okumaktan, okunmuşluktan bahsedilir ve şikayetler dillendirilirdi,ancak...." Üzerini kaplamış olan bir karış tozun verdiği sıkıntıyla önce bir iki aksırıp tıksırdıktan sonra tekrar etti konuşmasına; "Ama otuz yıldır kimse bu kapıdan içeri girmedi. Bir tanemizin bile bir yaprağı açılmadı.Sebebini anlamakta zorlanıyorum."
İkinci raftan, ince,uzun ve Psikoloji bilimini anlatan kitap,kendinden daha kalın olan iki kitabın arasından ıkış tıkış konuşmaya yeltendi ;" Sahibimizin öldüğünü, yıllar öncesinde duymuştum.Hanımının rahatsızlığı sırasında çok haşır neşir olmuştuk sahibimizle.Sonrasında hanımının yanına gelen gidenler söylediler,kitap okurken kalp krizinden rahmetli olduğunu .Ama çocukları vardı üç tane, onlara ne oldu bilmiyorum?. "
Güneş bile girmemişti onca yıl odadan içeri, pencereye çekilen beyaz perde dahi bıraksan ağlayacak pozisyondaydı. Sararmışlık onunda kaderiydi.Kitaplığa bitişik duran masanın üzerinde en son okunduğu belli olan siyer kitabı,onca yıl, sahibine ait gözlük ve kurşun kalemle yüz yüze bakıp durmuşlardı.Olduğu yerden,sırtı dönük konuşmaya başladı .” İçimde taşıdığım Efendiler efendisine ait bilgileri, güzel sözleri ve davranışlarına ait hikayeleri kimselere aktaramamanın ezikliğini artık taşıyamıyorum!...Yıllar içinde,sahibimizin sahipsiz bıraktığı, gözlüğe akıttım derdimi. O da dayanamayıp çatlatıverdi camlarını.Artık bana doğru tam bakamıyor. Ahh! ne olurdu biri alsa da doya doya okusa ve okutsa”
***
“Bak Kemal, gördün mü bu kitaplığı?”
“Gördüm.”
Ellerimizdeki karton kutuları yere bırakıp,kapalı olan kapıyı sonuna kadar açtım. Yağmurda ıslanan paltomu çıkarırken, evin en hüzünlü odasının burası olacağını düşünmemiştim. “Aman Allah’ım! bu ne kadar kitap, eve verdiğim para kadar para versem alamam bunca kitabı.”
“Zeynep, harika bir şey bu…”
“Evet”
***
Bir uğultu başladı sonrasında,yorum yapılacaktı otuz yıl sonrası gelişen yeni durum hakkında…
YORUMLAR
Yazınızı beğenerek okudum. Yalnız dikkatinizden kaçmış yerler olduğunu düşünüyorum. Uzun cümle kuracağım diye anlatım bozukluklarına düşmüşsünüz değerli yazarım. Sanırım çalışmanızı bir kez daha gözden geçirirseniz aksaklıkları fark edeceksiniz.
Güzel bir kurgu. Kitapları da çok severim. Evde hiç eşya olmasın, içi dolu kitaplıklar olsun yeter bana. O yüzden konuyu da beğendim.
Kutluyorum.
Saygılar.
İbrahim ERZURUMLU
Aynur Engindeniz
Yazmaya devam. Öyküler kaleminize yakışıyor.
İbrahim ERZURUMLU
Ben Erzurumda öğrenciyken daha önce bahsettiğim Merhum İsmail Gürcan'ın Muratpaşa Mahallesinde Yılmaz Gökdemir(rahmetli) ile Şehabettin İçen ağabeylerin çay ocağının az ilerisinde,(Doğu Dağıtımın aradan girince 25 metre ilerde) bulunan eviniş kiralayan bir hemşerimin yanında kaldım bir müddet.
Ev iki katlı,dışı sıvalı,çatısında eski koliler bulunan ,toprak evlere göre gayet lüks sayılırdı.
Bir gün çatıya çıktım.
Her yer bazıları bağlanmış,bazıları yırtılmış kolilerle doluydu.
Yırtık olan kolinin birini iyice yırtıp açınca içerisinin kitaplarla dolu olduğunu gördüm.
Ama ne kitaplar.
Belli ki İsmail Gürcan ( Merhum) okuduğu kitapları istiflemiş,kıyamamış hiç birine.
Bazılarını aldım okudum,yerine koydum.
Bazı değerli kitapları Doğu Dağıtımın köşesindeki İspirli bal-yağ satan ağabeylerden aldığım koliye aktardım.
Memlekete giderken yaptığım işin bana yakışmayacağına ikna olunca kitapları çatı arasına koyup memlekete geldim.
Sonraki yıl arkadaşlar o evden çıkmıştı. Ben kitapları almadığıma pişman olmuştum ama geç kalmıştım.
Mezun oldum.
Aklım orada kaldı.
Hala orada.
Erzurumun ortasında .
Selam ve saygı ile değerli yazar kardeşim.
Çok güzel ve okunması gereken yazı olmuş.