DEDE İLE TORUN
Yorgun argın bahçesinde çalışmaktan evine dönen dede henüz daha sedire yeni uzanmıştı. Yorgunluktan üzerindeki çamurlanmış elbiselerini bile değiştirmekten vazgeçmiş, hanımının itirazlarına rağmen yine de sedire uzanmıştı. Henüz bedenin rahata kavuşturamamışken torunu dizlerine yukarı tırmanmaya başlamış gülümseyerek torununa bakmış tüm yorgunluğuna rağmen “gel oğlum” deyip kolundan tutup kucağına çekip sarılmıştı. Bu durum ilk defa olmuyor hemen hergün tekrar ediyordu yorgun bile olsa torununun dizlerine tırmanmasına ses çıkarmıyordu, torunun tırmanışlarıyla dede daha da bir mutlu oluyordu.
Torun yürümeye henüz başlamıştı, babası şehirde çalıştığı için pek fazla göremiyordu, en fazla haftada bir iki defa görebiliyordu. Babasını görememesini pek umursamıyordu torun çünkü ona ihtiyacı olduğu anda kucağına atlayıverdiği bir dedesi vardı. Dedesi onun her ihtiyacını karşılıyordu çarşıya gittiğinde çikolata bisküvisini alıyor, oyuncaklarını temin ediyordu, hatta bebekken bezlerini bile dede almıştı. çok seviyordu torununu, başka torunları da vardı dedenin ama bunun yeri bir başkaydı doğduğundan beri yanındaydı torunu, avuçlarında büyümüştü.
Böylece günler geçmiş torun büyümüş dede de çalışamayacak kadar yaşlanmıştı ,torun babasının işi dolayısıyla şehire taşınır. Dede torununun ayrılığına fazla dayanamasa da haftada iki üç kez şehirde buluşur yine eskisi gibi beraber olmanın tadını çıkarırlardı. Torun artık büyüdüğü için anaokuluna da başalamıştı .
Dede hacca gitmeye karar verir ve hayırlısı ile hacca gidip gelmeyi ister, yazıldığı yıl hemen kur’a da ismi çıkar ve nine ile beraber Mekke ve Medinenin yolunu tutar, haccını tamamladığı gün acı bir olayla sarsılır eşi yani torunun ninesi başında meydana gelen ağrı sonucu kaldırıldığı hastanede vefat eder. Torununu omuzlarında taşıyan onun hiçbir isteğine hayır diyemiyen ninesi, dedeyi de büyük ızdıraplar içerisinde bırakarak bu dünyadan göçmüştü. Torunun mezarını ziyaret edebileciği bile bir ninesi kalmamıştı, çünkü ninesi Mekke’de defnedilmişti .
Dede eşinin vefatını metanetle karşılamıştı çünkü hanımının nefes darlığı çektiğini biliyor, “Bizim solugan bizi birgün yanlız bırakacak amma hayırlısı Allah’tan ” diyordu. hanımının vefatından sonra köyde yaşamak onun içim anlamsızlaşmış, hem daha rahat etmek hem de torununa olan özlemini gidermek için şehre göçmüştü, torunda artık büyümüş ilköğretim birinci sınıfa başlamıştı.
torun bakımlı ve oldukça besiliydi, dedesinin Şehre gelmesi ile mutluluğu birkat daha artmıştı. Torunun birtek sıkıntısı sürekli kabızlık çekiyor olmasıydı, birçok kere doktora götürmüşler yine de sonuç alamamışlar, şikayetler artarak devam ediyordu, ta ki birgün yapılan bir tıbbi testte lenf kanserinin bağırsaklara yerleştiği anlaşılmasıyla anne ve babası büyük kederlere gark olmuşlar. Durumu dedeye açıkladıklarında ise dede adeta yıkılmıştı, eşini ölümünden kısa bir süre sonra bu haberi alması, acı üstüne acı yaşaması beden direncini iyice yok etmiş iştahtan düşmüş, bırakmayı düşündüğü sigarayı daha çok içmeye başlamış, zaten zayıf yapısı dahada zayıf bir hal almıştı.
DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ.
yclb.wordpress.com/2011/06/20/dede-ile-torun
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.