- 691 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir beyaz sayfanın marifetleri...
Beyaz bir sayfa... Saman sarıdan beyaza doğru gidildikçe fiyatı artan, çeşitli gramajlarda temin edilebilen, çevreyi koruma amacıyla artık ağaçtan elde edilmediğini, sentetik selülozdan imal edildiğini umduğum bembeyaz bir sayfa.
Alt tarafı kağıt olduğunu düşünüp küçümsemeyin sakın. Kağıt ki insanın ömrünü saklar bağrında, kağıt ki bir çırpıda son veriverir hayatına. O incecik bedeni nazlı nazlı süzülürken ani bir harekette geçiverdi mi teninizden, kendisi kadar ince ancak boyundan çok daha büyük acıtan yaraya neden oluverir. Bir kalem ile birleştiğinde ise, üzerinde yapılacak birkaç küçük hareketle sizi zengin de eder, sefil de... Tüm gücünü sarfettiğin ne varsa bi bakıvermişsin beyaz bir kağıt gelmiş, alıvermiş elinden.
Kağıt ile nerede karşılaştığınız da önemli bu durumda. Kütüphanede görmüşseniz onu, binlerce arkadaşı ile birlikte size Adem’in bütün evlatlarının sırlarını fısıldayabilir. Kafanızda zıplayıp duran tilkileri besler, bazen de yüreğinizde açan papatyalara su serper. Yok, mahkemede görmüşseniz işte onun ne yapacağı hiç belli olmaz. Yüreğiniz artık onun avuçları arasındadır, isterse sıkar tek hamlede, isterse salıverir gökyüzüne.
Yeteri kadar hakimseniz ona ve arkadaşlarına, dilediğiniz gibi kullanma gücünü de sererler ayaklarınıza. Kağıdımın yetenekleri bunlarla sınırlı mı, yoksa başka marifetleri de varmı diye düşünürken, bir ucundan “buradan katlasana” der gibi kıpırdayıverdi inceden. Ne yapacağını merak ederek katladım, sonra diğer ucundan... Ortaya küçük ve sevimli bir uçak çıkıverdi. Gülen yüzler çizdiğim uçağımı salıverdim bir gökdelenin tepesinden, uçtuu...uçtu...
Rüzgarın ellerinde bir aşağı bir yukarı süzülen uçağım, iyice alçaldı ve dalıverdi insanların arasına. Yanından geçen bütün insanları kibarca eğilerek selamladı, heybesindeki gülücüklerden saçtı. Neye uğradıklarını şaşıran insanlar da kısa bir duraklamanın ardından gülümseyerek ardından el salladılar. Şehirler dolusu, ülkeler dolusu insanla buluştu uçağım, hepsine saçtığı gülücük tohumları ile selamladı. Az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti, birden bir gül bahçesine dalıverdi. Mayın tarlasının bir ucundan diğer ucuna geçmeye çalışan çocuklara güllerden köprü yaptı. Yıllardır sürdüğü anlaşılan bir savaşın ortasına daldı, kurşunları savuşturdu. Bütün gücüyle silahların üzerine saldırdı ve çarptığı her silahı deviriverdi.
Bütün savaşlara son verdikten sonra en yakın suya atıverdi kendini. Biraz buruştu, kırıştı, şekli değişiverdi birden. Denizaltına dönüşüp dalıverdi en dibe... Daldığı hızla da geri çıkan kağıdım yeniden kanatlandı ve konuverdi avuçlarıma. Sırtında bana hediyesi olan istiridye, içinde tek bir buğday başağı...
Sözün özü; kağıdı nasıl kullanmak isterseniz, size dönüşü de aynı şekilde olacaktır. Sen kağıdın sırtına doldurursan doldurursan zehirli okları, o kağıt, heybesinde kalan son oku da sana saklayacaktır. Sen gülücüklerle, minik kalplerle doldurursan, turunu atıp dönen kağıt son öpücüğü de senin yanağına konduracaktır. Anlayana...
HAZİRAN 2011 / ANKARA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.